الإنسان

تفسير سورة الإنسان

الترجمة التركية - شعبان بريتش

Türkçe

الترجمة التركية - شعبان بريتش

ترجمة معاني القرآن الكريم للغة التركية ترجمها شعبان بريتش. ملاحظة: ترجمات بعض الآيات (مشار إليها) تم تصويبها بمعرفة مركز رواد الترجمة، مع إتاحة الاطلاع على الترجمة الأصلية لغرض إبداء الرأي والتقييم والتطوير المستمر.

﴿بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ هَلْ أَتَىٰ عَلَى الْإِنْسَانِ حِينٌ مِنَ الدَّهْرِ لَمْ يَكُنْ شَيْئًا مَذْكُورًا﴾

İnsanın üzerinden, henüz kendisinin anılan bir şey olmadığı uzun bir süre geçti.

﴿إِنَّا خَلَقْنَا الْإِنْسَانَ مِنْ نُطْفَةٍ أَمْشَاجٍ نَبْتَلِيهِ فَجَعَلْنَاهُ سَمِيعًا بَصِيرًا﴾

Biz, insanı katışık nutfeden yarattık. Onu imtihan edelim diye, kendisini işitir ve görür kıldık.

﴿إِنَّا هَدَيْنَاهُ السَّبِيلَ إِمَّا شَاكِرًا وَإِمَّا كَفُورًا﴾

Biz, ona yolu gösterdik. İster şükreder, ister kâfir olur.

﴿إِنَّا أَعْتَدْنَا لِلْكَافِرِينَ سَلَاسِلَ وَأَغْلَالًا وَسَعِيرًا﴾

Elbette biz, kâfirlere zincirler, halkalar ve alevli Cehennem hazırladık

﴿إِنَّ الْأَبْرَارَ يَشْرَبُونَ مِنْ كَأْسٍ كَانَ مِزَاجُهَا كَافُورًا﴾

İyiler ise, karışımı kafur olan bir kadehten içerler

﴿عَيْنًا يَشْرَبُ بِهَا عِبَادُ اللَّهِ يُفَجِّرُونَهَا تَفْجِيرًا﴾

Allah’ın kullarının içeceği ve istedikleri yere akıttıkları bir kaynaktır.

﴿يُوفُونَ بِالنَّذْرِ وَيَخَافُونَ يَوْمًا كَانَ شَرُّهُ مُسْتَطِيرًا﴾

Adaklarını yerine getirenler ve şerri çok yaygın olan bir günden korkarlar.

﴿وَيُطْعِمُونَ الطَّعَامَ عَلَىٰ حُبِّهِ مِسْكِينًا وَيَتِيمًا وَأَسِيرًا﴾

Duydukları sevgiye rağmen yemeği düşküne, yetime ve esire yedirirler.

﴿إِنَّمَا نُطْعِمُكُمْ لِوَجْهِ اللَّهِ لَا نُرِيدُ مِنْكُمْ جَزَاءً وَلَا شُكُورًا﴾

Biz, sizi sadece Allah yüzü/rızası için doyuruyoruz, sizden bir karşılık ve teşekkür beklemiyoruz.

﴿إِنَّا نَخَافُ مِنْ رَبِّنَا يَوْمًا عَبُوسًا قَمْطَرِيرًا﴾

Biz, korkunç şiddetli bir günde Rabbimizden korkarız.

﴿فَوَقَاهُمُ اللَّهُ شَرَّ ذَٰلِكَ الْيَوْمِ وَلَقَّاهُمْ نَضْرَةً وَسُرُورًا﴾

Allah da onları o günün şerrinden korumuş ve onlara bir parıltı ve sevinç bahşetmiştir.

﴿وَجَزَاهُمْ بِمَا صَبَرُوا جَنَّةً وَحَرِيرًا﴾

Sabrettikleri için onları cennet ve ipek ile ödüllendirmiştir.

﴿مُتَّكِئِينَ فِيهَا عَلَى الْأَرَائِكِ ۖ لَا يَرَوْنَ فِيهَا شَمْسًا وَلَا زَمْهَرِيرًا﴾

Orada koltuklara kurulmuşlar. Ne yakıcı güneş, ne de dondurucu soğuk görürler.

﴿وَدَانِيَةً عَلَيْهِمْ ظِلَالُهَا وَذُلِّلَتْ قُطُوفُهَا تَذْلِيلًا﴾

Ağaçların gölgeleri üzerlerine düşmüş, meyvelerini toplamak kolaylaştırılmıştır.

﴿وَيُطَافُ عَلَيْهِمْ بِآنِيَةٍ مِنْ فِضَّةٍ وَأَكْوَابٍ كَانَتْ قَوَارِيرَا﴾

Çevrelerinde ise gümüş kaplar ve billur kâseler dolaştırılır.

﴿قَوَارِيرَ مِنْ فِضَّةٍ قَدَّرُوهَا تَقْدِيرًا﴾

Gümüşten billurlar... Onlar (içenlere göre) miktarlarını belirler.

﴿وَيُسْقَوْنَ فِيهَا كَأْسًا كَانَ مِزَاجُهَا زَنْجَبِيلًا﴾

Orada karışımında zencefil bulunan bir kadehten içerler.

﴿عَيْنًا فِيهَا تُسَمَّىٰ سَلْسَبِيلًا﴾

Orada Selsebil adı verilen pınar…

﴿۞ وَيَطُوفُ عَلَيْهِمْ وِلْدَانٌ مُخَلَّدُونَ إِذَا رَأَيْتَهُمْ حَسِبْتَهُمْ لُؤْلُؤًا مَنْثُورًا﴾

Etrafında ölümsüz gençler dolaşır. Onları gördüğün zaman saçılmış inci sanırsın.

﴿وَإِذَا رَأَيْتَ ثَمَّ رَأَيْتَ نَعِيمًا وَمُلْكًا كَبِيرًا﴾

Nereye baksan, nimet ve büyük bir saltanat görürsün.

﴿عَالِيَهُمْ ثِيَابُ سُنْدُسٍ خُضْرٌ وَإِسْتَبْرَقٌ ۖ وَحُلُّوا أَسَاوِرَ مِنْ فِضَّةٍ وَسَقَاهُمْ رَبُّهُمْ شَرَابًا طَهُورًا﴾

Üzerlerinde yeşil ipekli ve parlak atlastan elbiseler vardır. Gümüş bilezikler takınmışlardır. Rableri onlara tertemiz bir içecek içirmiştir.

﴿إِنَّ هَٰذَا كَانَ لَكُمْ جَزَاءً وَكَانَ سَعْيُكُمْ مَشْكُورًا﴾

İşte bu, sizin için bir ödüldür. Sizin çalışmanızın karşılığıdır.

﴿إِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا عَلَيْكَ الْقُرْآنَ تَنْزِيلًا﴾

Şüphe yok ki, Kur’an’ı sana elbette biz indirdik biz.

﴿فَاصْبِرْ لِحُكْمِ رَبِّكَ وَلَا تُطِعْ مِنْهُمْ آثِمًا أَوْ كَفُورًا﴾

Öyleyse, Rabbinin hükmü için sabret, onlardan hiç bir günahkâra ve kâfire itaat etme!

﴿وَاذْكُرِ اسْمَ رَبِّكَ بُكْرَةً وَأَصِيلًا﴾

Sabah, akşam Rabbinin adını zikret.

﴿وَمِنَ اللَّيْلِ فَاسْجُدْ لَهُ وَسَبِّحْهُ لَيْلًا طَوِيلًا﴾

Geceleri de ona secde et ve geceleyin uzun (bir süre) onu tesbih et.

﴿إِنَّ هَٰؤُلَاءِ يُحِبُّونَ الْعَاجِلَةَ وَيَذَرُونَ وَرَاءَهُمْ يَوْمًا ثَقِيلًا﴾

Onlar, acele olanı istiyorlar, ağır (çetin) günü arkalarına bırakıyorlar.

﴿نَحْنُ خَلَقْنَاهُمْ وَشَدَدْنَا أَسْرَهُمْ ۖ وَإِذَا شِئْنَا بَدَّلْنَا أَمْثَالَهُمْ تَبْدِيلًا﴾

Onları yaratan ve eklemlerini/mafsallarını pekiştiren biziz. Dilediğimiz zaman onları benzerleriyle biz değiştiririz.

﴿إِنَّ هَٰذِهِ تَذْكِرَةٌ ۖ فَمَنْ شَاءَ اتَّخَذَ إِلَىٰ رَبِّهِ سَبِيلًا﴾

Şüphesiz bu bir öğüttür. Dileyen kimse Rabbine giden yolu tutar.

﴿وَمَا تَشَاءُونَ إِلَّا أَنْ يَشَاءَ اللَّهُ ۚ إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلِيمًا حَكِيمًا﴾

Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz. Çünkü Allah, her şeyi bilendir, Hakim'dir.

﴿يُدْخِلُ مَنْ يَشَاءُ فِي رَحْمَتِهِ ۚ وَالظَّالِمِينَ أَعَدَّ لَهُمْ عَذَابًا أَلِيمًا﴾

Dilediğini rahmetine sokar. Zalimlere de acı bir azap hazırlamıştır.

الترجمات والتفاسير لهذه السورة: