النازعات

تفسير سورة النازعات

الترجمة التركية - مركز رواد الترجمة

Türkçe

الترجمة التركية - مركز رواد الترجمة

ترجمة معاني القرآن الكريم للغة التركية ترجمها فريق مركز رواد الترجمة بالتعاون مع موقع دار الأسلام www.islamhouse.com.

﴿بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ وَالنَّازِعَاتِ غَرْقًا﴾

Andolsun şiddetle çekip çıkaranlara,

﴿وَالنَّاشِطَاتِ نَشْطًا﴾

Andolsun kolaylıkla alanlara,

﴿وَالسَّابِحَاتِ سَبْحًا﴾

Andolsun yüzüp yüzüp gidenlere,

﴿فَالسَّابِقَاتِ سَبْقًا﴾

Yarıştıkça yarışanlara,

﴿فَالْمُدَبِّرَاتِ أَمْرًا﴾

Her bir işi yürütmekle görevli olanlara,

﴿يَوْمَ تَرْجُفُ الرَّاجِفَةُ﴾

O gün (birinci üflemeyle) sarsılacak olan sarsılır.

﴿تَتْبَعُهَا الرَّادِفَةُ﴾

Bir diğeri de onu izler.

﴿قُلُوبٌ يَوْمَئِذٍ وَاجِفَةٌ﴾

O gün birtakım kalpler (tedirginlik içinde) şiddetle çarpacaktır.

﴿أَبْصَارُهَا خَاشِعَةٌ﴾

Gözleri zilletle bakacaktır.

﴿يَقُولُونَ أَإِنَّا لَمَرْدُودُونَ فِي الْحَافِرَةِ﴾

Şöyle derler: “Biz gerçekten gerisin geriye eski haimize mi döndürüleceğiz?”

﴿أَإِذَا كُنَّا عِظَامًا نَخِرَةً﴾

“Bizler çürümüş kemiklere döndükten sonra mı?”

﴿قَالُوا تِلْكَ إِذًا كَرَّةٌ خَاسِرَةٌ﴾

“Öyle ise bu hüsran dolu bir dönüştür.” dediler.

﴿فَإِنَّمَا هِيَ زَجْرَةٌ وَاحِدَةٌ﴾

Hâlbuki o, bir haykırıştan (Sûr’un üfürülmesinden) ibarettir.

﴿فَإِذَا هُمْ بِالسَّاهِرَةِ﴾

Birden onlar (dirilmiş halde) bir düzlük üzeredirler.

﴿هَلْ أَتَاكَ حَدِيثُ مُوسَىٰ﴾

Musa’nın haberi sana geldi mi?

﴿إِذْ نَادَاهُ رَبُّهُ بِالْوَادِ الْمُقَدَّسِ طُوًى﴾

Hani Rabbi ona, mukaddes Tuva Vadisi'nde seslenmişti.

﴿اذْهَبْ إِلَىٰ فِرْعَوْنَ إِنَّهُ طَغَىٰ﴾

"Firavun’a git! Çünkü o gerçekten azdı.''

﴿فَقُلْ هَلْ لَكَ إِلَىٰ أَنْ تَزَكَّىٰ﴾

Deki: “Sen temizlenmek istiyor musun?”

﴿وَأَهْدِيَكَ إِلَىٰ رَبِّكَ فَتَخْشَىٰ﴾

"Seni, Rabbine ileteyim de O’na karşı derinden saygı duyup korkasın!”

﴿فَأَرَاهُ الْآيَةَ الْكُبْرَىٰ﴾

Derken Musa, ona en büyük mucizeyi gösterdi.

﴿فَكَذَّبَ وَعَصَىٰ﴾

Fakat o, Musa’yı yalanladı ve isyan etti.

﴿ثُمَّ أَدْبَرَ يَسْعَىٰ﴾

Sonra sırt dönüp koşarak gitti.

﴿فَحَشَرَ فَنَادَىٰ﴾

Hemen (adamlarını) topladı ve onlara seslendi:

﴿فَقَالَ أَنَا رَبُّكُمُ الْأَعْلَىٰ﴾

“Ben, sizin en üstün rabbinizim!” dedi.

﴿فَأَخَذَهُ اللَّهُ نَكَالَ الْآخِرَةِ وَالْأُولَىٰ﴾

Allah da onu dünya ve ahiret azabıyla yakaladı.

﴿إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَعِبْرَةً لِمَنْ يَخْشَىٰ﴾

Şüphesiz bunda, Allah’tan sakınıp korkan kimseler için bir ibret vardır.

﴿أَأَنْتُمْ أَشَدُّ خَلْقًا أَمِ السَّمَاءُ ۚ بَنَاهَا﴾

Sizi yaratmak mı daha güçtür yoksa göğü mü? Onu (Allah) bina etti.

﴿رَفَعَ سَمْكَهَا فَسَوَّاهَا﴾

Onun tavanını yükseltti ve düzenledi.

﴿وَأَغْطَشَ لَيْلَهَا وَأَخْرَجَ ضُحَاهَا﴾

Gecesini karanlık yaptı, gündüzünü aydınlığa çıkardı.

﴿وَالْأَرْضَ بَعْدَ ذَٰلِكَ دَحَاهَا﴾

Ve daha sonra da yeri döşeyip yaydı.

﴿أَخْرَجَ مِنْهَا مَاءَهَا وَمَرْعَاهَا﴾

Oradan suyunu ve otlağını çıkardı.

﴿وَالْجِبَالَ أَرْسَاهَا﴾

Dağları da sapasağlam yerleştirdi.

﴿مَتَاعًا لَكُمْ وَلِأَنْعَامِكُمْ﴾

Bunları sizin için ve hayvanlarınız için bir yarar kaynağı yaptı.

﴿فَإِذَا جَاءَتِ الطَّامَّةُ الْكُبْرَىٰ﴾

Her şeyi alt üst eden o büyük felaket (kıyamet) geldiği vakit.

﴿يَوْمَ يَتَذَكَّرُ الْإِنْسَانُ مَا سَعَىٰ﴾

O gün insan, yaptıklarını hatırlayacak.

﴿وَبُرِّزَتِ الْجَحِيمُ لِمَنْ يَرَىٰ﴾

Cehennem, görenler için apaçık bir şekilde gösterilir.

﴿فَأَمَّا مَنْ طَغَىٰ﴾

Artık kim taşkınlık etmiş ise.

﴿وَآثَرَ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا﴾

Dünya hayatını tercih ettiyse.

﴿فَإِنَّ الْجَحِيمَ هِيَ الْمَأْوَىٰ﴾

Cehennem onun varacağı barınaktır.

﴿وَأَمَّا مَنْ خَافَ مَقَامَ رَبِّهِ وَنَهَى النَّفْسَ عَنِ الْهَوَىٰ﴾

Kim de Rabbinin makamından korkar ve nefsini kötü arzularından alıkoyarsa,

﴿فَإِنَّ الْجَنَّةَ هِيَ الْمَأْوَىٰ﴾

(O kimse için) Hiç şüphesiz Cennet yegâne barınaktır.

﴿يَسْأَلُونَكَ عَنِ السَّاعَةِ أَيَّانَ مُرْسَاهَا﴾

Sana kıyametten soruyorlar: "Gelip çatması ne zaman?" diye.

﴿فِيمَ أَنْتَ مِنْ ذِكْرَاهَا﴾

Sen onu nereden bileceksin?

﴿إِلَىٰ رَبِّكَ مُنْتَهَاهَا﴾

Rabbine aittir onunla ilgili son bilgi.

﴿إِنَّمَا أَنْتَ مُنْذِرُ مَنْ يَخْشَاهَا﴾

Sen ancak, ondan korkan kimseler için bir uyarıcısın.

﴿كَأَنَّهُمْ يَوْمَ يَرَوْنَهَا لَمْ يَلْبَثُوا إِلَّا عَشِيَّةً أَوْ ضُحَاهَا﴾

Onlar onu gördükleri gün sanki (dünyada) bir akşam veya kuşluk vaktinden fazla kalmamış gibi olurlar.

الترجمات والتفاسير لهذه السورة: