النازعات

تفسير سورة النازعات

الترجمة التركية - مجمع الملك فهد

Türkçe

الترجمة التركية - مجمع الملك فهد

ترجمة معاني القرآن الكريم للغة التركية، ترجمها ممجموعة من العلماء، نشرها مجمع الملك فهد لطباعة المصحف الشريف بالمدينة المنورة، عام الطبعة 1422هـ. ملاحظة: ترجمات بعض الآيات (مشار إليها) تم تصويبها بمعرفة مركز رواد الترجمة، مع إتاحة الاطلاع على الترجمة الأص

﴿بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ وَالنَّازِعَاتِ غَرْقًا﴾

Söküp çıkaranlara , andolsun;

﴿وَالنَّاشِطَاتِ نَشْطًا﴾

yavaşça çekenlere , andolsun;

﴿وَالسَّابِحَاتِ سَبْحًا﴾

yüzdükçe yüzenlere , andolsun;

﴿فَالسَّابِقَاتِ سَبْقًا﴾

yarıştıkça yarışanlara , andolsun;

﴿فَالْمُدَبِّرَاتِ أَمْرًا﴾

iş düzenleyenlere , andolsun;

﴿يَوْمَ تَرْجُفُ الرَّاجِفَةُ﴾

Birinci üflemenin (kâinatı) sarstığı,

﴿تَتْبَعُهَا الرَّادِفَةُ﴾

onu ikinci üflemenin takip ettiği gün,

﴿قُلُوبٌ يَوْمَئِذٍ وَاجِفَةٌ﴾

işte o gün yürekler kaygıdan oynar,

﴿أَبْصَارُهَا خَاشِعَةٌ﴾

gözler yorgun düşer.

﴿يَقُولُونَ أَإِنَّا لَمَرْدُودُونَ فِي الْحَافِرَةِ﴾

«Öldükten sonra biz, (dünyadaki) ilk halimize mi döndürüleceğiz, derler.

﴿أَإِذَا كُنَّا عِظَامًا نَخِرَةً﴾

(Hem de) çürümüş kemikler olduktan sonra mı?»

﴿قَالُوا تِلْكَ إِذًا كَرَّةٌ خَاسِرَةٌ﴾

«O zaman bu, ziyanlı bir dönüş olur» dediler.

﴿فَإِنَّمَا هِيَ زَجْرَةٌ وَاحِدَةٌ﴾

Bu dönüş, sadece bir seslenmeye bakar.

﴿فَإِذَا هُمْ بِالسَّاهِرَةِ﴾

Birdenbire kendilerini mahşerde buluverirler.

﴿هَلْ أَتَاكَ حَدِيثُ مُوسَىٰ﴾

(Habibim!) Sana Musa'nın haberi geldi mi?

﴿إِذْ نَادَاهُ رَبُّهُ بِالْوَادِ الْمُقَدَّسِ طُوًى﴾

Kutsal vadi Tuva'da Rabbi ona şöyle seslenmişti :

﴿اذْهَبْ إِلَىٰ فِرْعَوْنَ إِنَّهُ طَغَىٰ﴾

Firavun'a git! Çünkü o çok azdı.

﴿فَقُلْ هَلْ لَكَ إِلَىٰ أَنْ تَزَكَّىٰ﴾

De ki: Arınmayı ister misin?

﴿وَأَهْدِيَكَ إِلَىٰ رَبِّكَ فَتَخْشَىٰ﴾

Seni Rabbimin yoluna iletmemi, böylece ondan korkarsın.

﴿فَأَرَاهُ الْآيَةَ الْكُبْرَىٰ﴾

Ve ona en büyük mucizeyi gösterdi.

﴿فَكَذَّبَ وَعَصَىٰ﴾

(O ise) hemen yalanladı ve isyan etti.

﴿ثُمَّ أَدْبَرَ يَسْعَىٰ﴾

Sonra (inkâr için) olanca çabasını göstererek sırtını döndü.

﴿فَحَشَرَ فَنَادَىٰ﴾

Derhal (adamlarını) topladı ve (onlara) bağırdı:

﴿فَقَالَ أَنَا رَبُّكُمُ الْأَعْلَىٰ﴾

Ben, sizin en yüce Rabbinizim! dedi.

﴿فَأَخَذَهُ اللَّهُ نَكَالَ الْآخِرَةِ وَالْأُولَىٰ﴾

Allah onu, (herkese ibret olarak) dünya ve ahiret azabıyla cezalandırdı.

﴿إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَعِبْرَةً لِمَنْ يَخْشَىٰ﴾

Elbette bunda, korkan kimseler için büyük bir ibret vardır.

﴿أَأَنْتُمْ أَشَدُّ خَلْقًا أَمِ السَّمَاءُ ۚ بَنَاهَا﴾

Sizi yaratmak mı daha güç, yoksa gökyüzünü yaratmak mı, ki onu Allah bina etti,

﴿رَفَعَ سَمْكَهَا فَسَوَّاهَا﴾

onu yükseltip düzene koydu.

﴿وَأَغْطَشَ لَيْلَهَا وَأَخْرَجَ ضُحَاهَا﴾

Gecesini kararttı, gündüzünü ağarttı.

﴿وَالْأَرْضَ بَعْدَ ذَٰلِكَ دَحَاهَا﴾

Ondan sonra da yeryüzünü yayıp döşedi.

﴿أَخْرَجَ مِنْهَا مَاءَهَا وَمَرْعَاهَا﴾

Yerden suyunu ve otlağını çıkardı

﴿وَالْجِبَالَ أَرْسَاهَا﴾

ve dağları sağlam bir şekilde yerleştirdi.

﴿مَتَاعًا لَكُمْ وَلِأَنْعَامِكُمْ﴾

Kendiniz ve hayvanlarınız için bir faydalanma olmak üzere,

﴿فَإِذَا جَاءَتِ الطَّامَّةُ الْكُبْرَىٰ﴾

her şeyi alt üst eden o büyük felâket geldiği vakit,

﴿يَوْمَ يَتَذَكَّرُ الْإِنْسَانُ مَا سَعَىٰ﴾

insanın yapıp ettiklerini hatırlayacağı gün

﴿وَبُرِّزَتِ الْجَحِيمُ لِمَنْ يَرَىٰ﴾

ve görene cehennem açık bir şekilde gösterildiği zaman;

﴿فَأَمَّا مَنْ طَغَىٰ﴾

azana

﴿وَآثَرَ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا﴾

ve dünya hayatını ahirete tercih edene,

﴿فَإِنَّ الْجَحِيمَ هِيَ الْمَأْوَىٰ﴾

şüphesiz cehennem tek barınaktır.

﴿وَأَمَّا مَنْ خَافَ مَقَامَ رَبِّهِ وَنَهَى النَّفْسَ عَنِ الْهَوَىٰ﴾

Rabbinin makamından korkan ve nefsini kötü arzulardan uzaklaştıran için ise

﴿فَإِنَّ الْجَنَّةَ هِيَ الْمَأْوَىٰ﴾

şüphesiz cennet yegâne barınaktır.

﴿يَسْأَلُونَكَ عَنِ السَّاعَةِ أَيَّانَ مُرْسَاهَا﴾

Sana kıyameti sorarlar: Gelip çatması ne zamandır? (derler.)

﴿فِيمَ أَنْتَ مِنْ ذِكْرَاهَا﴾

Sen onu nereden bilip bildireceksin!

﴿إِلَىٰ رَبِّكَ مُنْتَهَاهَا﴾

O'nun nihaî ilmi yalnız Rabbine aittir.

﴿إِنَّمَا أَنْتَ مُنْذِرُ مَنْ يَخْشَاهَا﴾

Sen ancak ondan korkanları uyarırsın.

﴿كَأَنَّهُمْ يَوْمَ يَرَوْنَهَا لَمْ يَلْبَثُوا إِلَّا عَشِيَّةً أَوْ ضُحَاهَا﴾

Kıyamet gününü gördüklerinde (dünyada) sadece bir akşam vakti ya da kuşluk zamanı kadar kaldıklarını sanırlar. 

الترجمات والتفاسير لهذه السورة: