المطفّفين

تفسير سورة المطفّفين

الترجمة التركية - شعبان بريتش

Türkçe

الترجمة التركية - شعبان بريتش

ترجمة معاني القرآن الكريم للغة التركية ترجمها شعبان بريتش. ملاحظة: ترجمات بعض الآيات (مشار إليها) تم تصويبها بمعرفة مركز رواد الترجمة، مع إتاحة الاطلاع على الترجمة الأصلية لغرض إبداء الرأي والتقييم والتطوير المستمر.

﴿بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ وَيْلٌ لِلْمُطَفِّفِينَ﴾

Ölçüde hile yapanların vay haline!

﴿الَّذِينَ إِذَا اكْتَالُوا عَلَى النَّاسِ يَسْتَوْفُونَ﴾

İnsanlardan/halktan aldıklarında tam alan,

﴿وَإِذَا كَالُوهُمْ أَوْ وَزَنُوهُمْ يُخْسِرُونَ﴾

Onlara tartıp/ölçtüklerinde eksik verenler,

﴿أَلَا يَظُنُّ أُولَٰئِكَ أَنَّهُمْ مَبْعُوثُونَ﴾

Onlar yeniden dirileceklerini inanmıyorlar mı?

﴿لِيَوْمٍ عَظِيمٍ﴾

Büyük bir günde…

﴿يَوْمَ يَقُومُ النَّاسُ لِرَبِّ الْعَالَمِينَ﴾

O gün insanlar, alemlerin Rabbi için ayağa kalkar.

﴿كَلَّا إِنَّ كِتَابَ الْفُجَّارِ لَفِي سِجِّينٍ﴾

Hayır! Şüphesiz günahkârların kitabı Siccin'dedir.

﴿وَمَا أَدْرَاكَ مَا سِجِّينٌ﴾

Siccin'in ne olduğunu nereden bileceksin?

﴿كِتَابٌ مَرْقُومٌ﴾

(Amelleri) yazılmış bir kitaptır.

﴿وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّبِينَ﴾

Yalanlayanların o gün vay haline!

﴿الَّذِينَ يُكَذِّبُونَ بِيَوْمِ الدِّينِ﴾

Din gününü yalanlayanların.

﴿وَمَا يُكَذِّبُ بِهِ إِلَّا كُلُّ مُعْتَدٍ أَثِيمٍ﴾

Onu, her haddi aşan günahkârdan başkası yalanlamaz.

﴿إِذَا تُتْلَىٰ عَلَيْهِ آيَاتُنَا قَالَ أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ﴾

Ona ayetlerimiz okunduğu zaman "evvelkilerin masalları" der.

﴿كَلَّا ۖ بَلْ ۜ رَانَ عَلَىٰ قُلُوبِهِمْ مَا كَانُوا يَكْسِبُونَ﴾

Hayır! Aksine, kazandıkları (günahlar) onların kalplerini bürümüştür.

﴿كَلَّا إِنَّهُمْ عَنْ رَبِّهِمْ يَوْمَئِذٍ لَمَحْجُوبُونَ﴾

Hayır! Gerçek şu ki, onlar o gün Rab’lerinden (görmekten) mahrum olanlardır.

﴿ثُمَّ إِنَّهُمْ لَصَالُو الْجَحِيمِ﴾

Sonra da onlar Cehennem'e sokulacaktır.

﴿ثُمَّ يُقَالُ هَٰذَا الَّذِي كُنْتُمْ بِهِ تُكَذِّبُونَ﴾

Sonra da onlara denilecek ki: Bu yalanlamış olduğunuz şeydir.

﴿كَلَّا إِنَّ كِتَابَ الْأَبْرَارِ لَفِي عِلِّيِّينَ﴾

Hayır! İyilerin kitabı, “İlliyyun”dedir.

﴿وَمَا أَدْرَاكَ مَا عِلِّيُّونَ﴾

İlliyyun’un ne olduğunu nereden bileceksin?

﴿كِتَابٌ مَرْقُومٌ﴾

(Amelleri) yazılmış bir kitaptır.

﴿يَشْهَدُهُ الْمُقَرَّبُونَ﴾

Ona yakınlaştırılmış olanlar (Melekler) şahit olurlar.

﴿إِنَّ الْأَبْرَارَ لَفِي نَعِيمٍ﴾

İyiler, elbette nimetler içindedir.

﴿عَلَى الْأَرَائِكِ يَنْظُرُونَ﴾

Koltuklar üzerinde, bakıyorlar.

﴿تَعْرِفُ فِي وُجُوهِهِمْ نَضْرَةَ النَّعِيمِ﴾

Onları, yüzlerindeki nimet parıltısından tanırsın.

﴿يُسْقَوْنَ مِنْ رَحِيقٍ مَخْتُومٍ﴾

Onlar, mühürlenmiş, katıksız bir içecekten içerler.

﴿خِتَامُهُ مِسْكٌ ۚ وَفِي ذَٰلِكَ فَلْيَتَنَافَسِ الْمُتَنَافِسُونَ﴾

Onun mührü misktir. Yarışanlar, işte bunun için yarışsınlar!

﴿وَمِزَاجُهُ مِنْ تَسْنِيمٍ﴾

Onun karışımı Tesnim’dendir.

﴿عَيْنًا يَشْرَبُ بِهَا الْمُقَرَّبُونَ﴾

O, yakınlaştırılmış olanların içeceği bir kaynaktır.

﴿إِنَّ الَّذِينَ أَجْرَمُوا كَانُوا مِنَ الَّذِينَ آمَنُوا يَضْحَكُونَ﴾

Suç/günah işlemiş olanlar, iman edenlere gülüyorlardı.

﴿وَإِذَا مَرُّوا بِهِمْ يَتَغَامَزُونَ﴾

Onların yanlarından geçtiklerinde birbirlerine kaş göz ediyorlardı.

﴿وَإِذَا انْقَلَبُوا إِلَىٰ أَهْلِهِمُ انْقَلَبُوا فَكِهِينَ﴾

Ailelerinin yanına döndüklerinde alaylarından dolayı mutlu dönerlerdi.

﴿وَإِذَا رَأَوْهُمْ قَالُوا إِنَّ هَٰؤُلَاءِ لَضَالُّونَ﴾

Onları gördükleri zaman: "İşte bunlar, doğru yoldan sapmış" derlerdi.

﴿وَمَا أُرْسِلُوا عَلَيْهِمْ حَافِظِينَ﴾

Oysa onlara bekçi olarak da gönderilmemişlerdi.

﴿فَالْيَوْمَ الَّذِينَ آمَنُوا مِنَ الْكُفَّارِ يَضْحَكُونَ﴾

Bugün de iman edenler, kâfir olanlara gülerler.

﴿عَلَى الْأَرَائِكِ يَنْظُرُونَ﴾

Koltuklarına yaslanıp bakarlar.

﴿هَلْ ثُوِّبَ الْكُفَّارُ مَا كَانُوا يَفْعَلُونَ﴾

Kâfirler, yaptıklarının cezasını gördüler mi? diye.

الترجمات والتفاسير لهذه السورة: