الفجر

تفسير سورة الفجر

الترجمة التركية - شعبان بريتش

Türkçe

الترجمة التركية - شعبان بريتش

ترجمة معاني القرآن الكريم للغة التركية ترجمها شعبان بريتش. ملاحظة: ترجمات بعض الآيات (مشار إليها) تم تصويبها بمعرفة مركز رواد الترجمة، مع إتاحة الاطلاع على الترجمة الأصلية لغرض إبداء الرأي والتقييم والتطوير المستمر.

﴿بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ وَالْفَجْرِ﴾

Andolsun fecre,

﴿وَلَيَالٍ عَشْرٍ﴾

On geceye,

﴿وَالشَّفْعِ وَالْوَتْرِ﴾

Çifte ve teke,

﴿وَاللَّيْلِ إِذَا يَسْرِ﴾

Geçip giden geceye,

﴿هَلْ فِي ذَٰلِكَ قَسَمٌ لِذِي حِجْرٍ﴾

Bunlarda akıl sahibi için elbette birer yemin vardır.

﴿أَلَمْ تَرَ كَيْفَ فَعَلَ رَبُّكَ بِعَادٍ﴾

Ad kavmine Rabbin neler yaptı, görmedin mi?

﴿إِرَمَ ذَاتِ الْعِمَادِ﴾

Sütunlar sahibi İrem’e…

﴿الَّتِي لَمْ يُخْلَقْ مِثْلُهَا فِي الْبِلَادِ﴾

Ve şehirler arasında bir benzeri yaratılmamıştı.

﴿وَثَمُودَ الَّذِينَ جَابُوا الصَّخْرَ بِالْوَادِ﴾

Ki vadide kayalar oyan Semud’a,

﴿وَفِرْعَوْنَ ذِي الْأَوْتَادِ﴾

Kazıklar/ordular sahibi Firavun’a,

﴿الَّذِينَ طَغَوْا فِي الْبِلَادِ﴾

Onlar, ülkelerde azmışlardı.

﴿فَأَكْثَرُوا فِيهَا الْفَسَادَ﴾

Oralarda fesadı çoğaltmışlardı.

﴿فَصَبَّ عَلَيْهِمْ رَبُّكَ سَوْطَ عَذَابٍ﴾

Rabbin de onlara azap kırbacı yağdırdı.

﴿إِنَّ رَبَّكَ لَبِالْمِرْصَادِ﴾

Çünkü Rabbin gözetlemektedir.

﴿فَأَمَّا الْإِنْسَانُ إِذَا مَا ابْتَلَاهُ رَبُّهُ فَأَكْرَمَهُ وَنَعَّمَهُ فَيَقُولُ رَبِّي أَكْرَمَنِ﴾

İşte insan, onu Rabbi imtihan ettiği zaman, ona ikramda bulunup, nimetlendirince: "Rabbim bana ikramda bulundu" der.

﴿وَأَمَّا إِذَا مَا ابْتَلَاهُ فَقَدَرَ عَلَيْهِ رِزْقَهُ فَيَقُولُ رَبِّي أَهَانَنِ﴾

Ama onu, imtihan edip rızkını daralttığında: "Rabbim beni zelil etti" der.

﴿كَلَّا ۖ بَلْ لَا تُكْرِمُونَ الْيَتِيمَ﴾

Hayır! Yetime ikramda bulunmuyorsunuz.

﴿وَلَا تَحَاضُّونَ عَلَىٰ طَعَامِ الْمِسْكِينِ﴾

Düşkünü doyurmaya teşvik etmiyorsunuz

﴿وَتَأْكُلُونَ التُّرَاثَ أَكْلًا لَمًّا﴾

Mirası da şiddetle (hak gözetmeden) yiyorsunuz.

﴿وَتُحِبُّونَ الْمَالَ حُبًّا جَمًّا﴾

Malı da pek çok seviyorsunuz.

﴿كَلَّا إِذَا دُكَّتِ الْأَرْضُ دَكًّا دَكًّا﴾

Hayır! Yer paramparça olduğu zaman,

﴿وَجَاءَ رَبُّكَ وَالْمَلَكُ صَفًّا صَفًّا﴾

Rabbin ve saf saf melekler geldiği zaman,

﴿وَجِيءَ يَوْمَئِذٍ بِجَهَنَّمَ ۚ يَوْمَئِذٍ يَتَذَكَّرُ الْإِنْسَانُ وَأَنَّىٰ لَهُ الذِّكْرَىٰ﴾

İşte cehennem o gün getirilir. Ve insan o gün (yaptıklarını) hatırlar. Fakat bu hatırlamanın ne faydası var!

﴿يَقُولُ يَا لَيْتَنِي قَدَّمْتُ لِحَيَاتِي﴾

Keşke hayatım için (ameller) yapıp sunsaydım.

﴿فَيَوْمَئِذٍ لَا يُعَذِّبُ عَذَابَهُ أَحَدٌ﴾

İşte, hiç kimse o gün Allah’ın cezalandırdığı gibi cezalandıramaz.

﴿وَلَا يُوثِقُ وَثَاقَهُ أَحَدٌ﴾

Hiç kimse onun bağladığı gibi bağlayamaz.

﴿يَا أَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُ﴾

Ey huzura ermiş nefis!

﴿ارْجِعِي إِلَىٰ رَبِّكِ رَاضِيَةً مَرْضِيَّةً﴾

Sen O'ndan hoşnut, O da senden hoşnut olarak Rabbine dön!

﴿فَادْخُلِي فِي عِبَادِي﴾

Kullarımın arasına katıl!

﴿وَادْخُلِي جَنَّتِي﴾

Ve gir Cennet'ime!

الترجمات والتفاسير لهذه السورة: