البحث

عبارات مقترحة:

الودود

كلمة (الودود) في اللغة صيغة مبالغة على وزن (فَعول) من الودّ وهو...

الباسط

كلمة (الباسط) في اللغة اسم فاعل من البسط، وهو النشر والمدّ، وهو...

Şehâdetin Anlamı

التركية - Türkçe

المؤلف
القسم مقالات
النوع نصي
اللغة التركية - Türkçe
المفردات العبادات - شهادة أن لا إله إلا الله
Şehâdet; bir şey hakkında bilerek haber vermek, onun doğru olduğuna ve sabit olduğuna inanmak demektir. "İkrar" ve "itaat" ile birlikte olmadıkça ve bu hususta kalb ile dil birbirine muvafakat etmedikçe, şehadet muteber değildir. Çünkü yüce Allah münafıkların söyledikleri: "Şehâdet ederiz ki muhakkak sen Allah’ın Rasûlüsün." (el-Münafikun, 63/1) sözlerinde, bunu dilleriyle söylemiş olmakla birlikte yalancı olduklarını belirtmiştir. (Şarih’in kastettiği yüce Allah’ın, el-Münafikun suresinin birinci âyetinde münafıkların iddialarını yalanladığı şu âyet-i kerîme’dir: “Münafıklar sana geldiklerinde dediler ki: Şehadet ederiz ki muhakkak sen Allah’ın Rasûlusün. Allah da biliyor ki sen hiç şüphesiz O’nun rasûlüsün ve Allah şahidlik eder ki muhakkak münafıklar yalancıdırlar.”) "Lâ ilâhe illallah" -Allah'tan başka ibadete layık ilah yoktur- "tevhid" kelimesidir. Bütün peygamberler söz birliği halinde onu getirmişlerdir. Hatta hepsinin davetlerinin özü, risaletlerinin hülasası budur. Ne kadar rasûl gelmişse, mutlaka işinin başı bu olmuştur, merkeze onu koymuştur. Nitekim Peygamberimiz -Sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: "La ilahe illallah -Allah'tan başka ibadete layık ilah yoktur- deyinceye kadar savaşmakla emrolundum. Bunu söyledikleri takdirde -onun hakkı ile olması hali müstesnâ- kanlarını ve mallarını benden korumuş olurlar. Hesablarını görmek ise aziz ve celil olan Allah’a aittir." (Hadis sahihtir. Değişik lafızlarla Buharî zekât bölümünün baştaraflarında (Fethu’l-Barî, III, 262) İstitabetu’l-Mürteddin bölümlerinde, Müslim ise iman bölümünde (Nevevî, I, 314) Tirmizî, Nesaî ve Ebu Davud rivayet etmişlerdir. Bk. Camiu’l-Usul, 35-42 no’lu hadisler) Bu kelimenin tevhide delalet etmesi ise münhasıran bir mana ifade etmesini gerektiren hem "nefy", hem de "isbatı" (reddi ve kabulü) ihtiva etmesi itibariyledir. Böyle bir üslub ise mücerred isbattan daha beliğdir. Mesela, Allah bir ve tektir demekten daha beliğdir. "Tevhid" kelimesi: - birinci bölümüyle; yüce Allah’ın dışındaki bütün varlıkların "ulûhiyetlerini" reddetmekte, - ikinci bölümü ile de; "ulûhiyetin" sadece Allah için söz konusu olacağını ortaya koymaktadır. Bu "tevhid" kelimesinde şu takdirde bir haberin gizli olduğunu kabul etmek gerekir: "Hakkıyla ibadet olunan Allah’ın dışında hiçbir varlık yoktur." (Bu kelimenin, cinsi nefyeden lam için gizli haberinin takdiri olduğunu kastetmektedir.) "O, bir ve tektir. O’nun ortağı yoktur." ifadesi ise tevhid kelimesinin delâlet ettiği anlamı te’kid etmektedir. "Bunu ikrar ederek" ifadesi de "şehadet ederim" fiilinin anlamını pekiştirmektedir. Maksat kalb ile dilin birlikte ikrarıdır. "Tevhid ederek" ibadete yalnızca Allah'a ihlâs ile yönelerek... anlamındadır. Bundan da kasıt: "marifet ve isbat tevhidi" esası üzerinde yükselen "irade ve kişinin isteği ile gerçekleştirilen tevhiddir."

التفاصيل

Şehâdet; bir şey hakkında bilerek haber vermek, onun doğru olduğuna ve sabit olduğuna inanmak demektir. "İkrar" ve "itaat" ile birlikte olmadıkça ve bu hususta kalb ile dil birbirine muvafakat etmedikçe, şehadet muteber değildir. Çünkü yüce Allah münafıkların söyledikleri: "Şehâdet ederiz ki muhakkak sen Allah’ın Rasûlüsün." (el-Münafikun, 63/1) sözlerinde, bunu dilleriyle söylemiş olmakla birlikte yalancı olduklarını belirtmiştir. (Şarih’in kastettiği yüce Allah’ın, el-Münafikun suresinin birinci âyetinde münafıkların iddialarını yalanladığı şu âyet-i kerîme’dir: “Münafıklar sana geldiklerinde dediler ki: Şehadet ederiz ki muhakkak sen Allah’ın Rasûlusün. Allah da biliyor ki sen hiç şüphesiz O’nun rasûlüsün ve Allah şahidlik eder ki muhakkak münafıklar yalancıdırlar.”) "Lâ ilâhe illallah" -Allah'tan başka ibadete layık ilah yoktur- "tevhid" kelimesidir. Bütün peygamberler söz birliği halinde onu getirmişlerdir. Hatta hepsinin davetlerinin özü, risaletlerinin hülasası budur. Ne kadar rasûl gelmişse, mutlaka işinin başı bu olmuştur, merkeze onu koymuştur. Nitekim Peygamberimiz -Sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: "La ilahe illallah -Allah'tan başka ibadete layık ilah yoktur- deyinceye kadar savaşmakla emrolundum. Bunu söyledikleri takdirde -onun hakkı ile olması hali müstesnâ- kanlarını ve mallarını benden korumuş olurlar. Hesablarını görmek ise aziz ve celil olan Allah’a aittir." (Hadis sahihtir. Değişik lafızlarla Buharî zekât bölümünün baştaraflarında (Fethu’l-Barî, III, 262) İstitabetu’l-Mürteddin bölümlerinde, Müslim ise iman bölümünde (Nevevî, I, 314) Tirmizî, Nesaî ve Ebu Davud rivayet etmişlerdir. Bk. Camiu’l-Usul, 35-42 no’lu hadisler) Bu kelimenin tevhide delalet etmesi ise münhasıran bir mana ifade etmesini gerektiren hem "nefy", hem de "isbatı" (reddi ve kabulü) ihtiva etmesi itibariyledir. Böyle bir üslub ise mücerred isbattan daha beliğdir. Mesela, Allah bir ve tektir demekten daha beliğdir. "Tevhid" kelimesi: - birinci bölümüyle; yüce Allah’ın dışındaki bütün varlıkların "ulûhiyetlerini" reddetmekte, - ikinci bölümü ile de; "ulûhiyetin" sadece Allah için söz konusu olacağını ortaya koymaktadır. Bu "tevhid" kelimesinde şu takdirde bir haberin gizli olduğunu kabul etmek gerekir: "Hakkıyla ibadet olunan Allah’ın dışında hiçbir varlık yoktur." (Bu kelimenin, cinsi nefyeden lam için gizli haberinin takdiri olduğunu kastetmektedir.) "O, bir ve tektir. O’nun ortağı yoktur." ifadesi ise tevhid kelimesinin delâlet ettiği anlamı te’kid etmektedir. "Bunu ikrar ederek" ifadesi de "şehadet ederim" fiilinin anlamını pekiştirmektedir. Maksat kalb ile dilin birlikte ikrarıdır. "Tevhid ederek" ibadete yalnızca Allah'a ihlâs ile yönelerek... anlamındadır. Bundan da kasıt: "marifet ve isbat tevhidi" esası üzerinde yükselen "irade ve kişinin isteği ile gerçekleştirilen tevhiddir."