البحث

عبارات مقترحة:

الحفي

كلمةُ (الحَفِيِّ) في اللغة هي صفةٌ من الحفاوة، وهي الاهتمامُ...

المبين

كلمة (المُبِين) في اللغة اسمُ فاعل من الفعل (أبان)، ومعناه:...

الإله

(الإله) اسمٌ من أسماء الله تعالى؛ يعني استحقاقَه جل وعلا...

İlk İnhiraf / Sapma

التركية - Türkçe

المؤلف
القسم مقالات
النوع نصي
اللغة التركية - Türkçe
المفردات العقيدة - أنواع الشرك
Bidayette, başlangıçta insanlık tek bir din ve şeriat üzereydi. Bunu ispat eden ayeti kerimede; “İnsanlar tek bir ümmetti. Allah (onlara) müjdeleyen ve korkutan peygamber göndermiş, onlarla birlikte insanlar arasında, ihtilaf ettikleri hususlarda kendisiyle hükmetmek için hak olan kitabı da indirmişti. Oysa kendilerine apaçık deliller geldikten sonra aralarındaki haset yüzünden Kitap üzerinde ihtilafa düşenler kendilerine Kitap verilenlerden başkası değildi. Ne var ki Allah, iman edenleri,üzerine ihtilaf ettikleri hakka, kendi izniyle hidayet etmiştir. Zaten Allah dilediği kimseyi doğru yola hidayet eder.” (Bakara/213) Neden beşer tarihinde ilk inhirafın işlenmesi lüzumlu görülür. Allah ilk insanları yarattıktan sonra Adem (A.S) yollayınca ona bilmediği bir şeyler öğretir. Bu öğretici Allah olunca, muhakkak ki ona din olarak yaşaması gerekli gerçekleri anlatır. Bir şey doğrudan doğruya kendisine hak olarak verilince, inhiraf haktan sonradır. Yani batılda olan bir kişinin inhirafı mevzu bahis değildir. Gündeme bile gelmez. Falan adam sapıttı denildiğinde be ne demektir. Daha iyi anlaşılması için şöyle diyelim. Bir adam hastalandı dediğimizde bu adamın daha önce sağlıklı olduğu gündeme gelir. Bir adama sapıtmış denildiğinde de daha önce haktaydı, daha sonra haktan sapmış manasını taşır. Bunun içindir ki hidayette insanlık tek bir ümmet idi, bu aynı zamanda tek bir din manasına gelir. Zaten bir tek ümmet parça, parça olamazlar, ancak vahdet üzere olan bir topluluk ve kavim olurlar. Allah (C.C) ayetin sonunda bunu anlatıyor(Korkutan müjdeleyen beraberinde kitap indirilen resuller ihtilaf ettikleri meselelerde hüküm vermek için ) tek bir ümmetin olduğunu gösteriyor. Demek ki tek bir ümmetin zıttı ihtilaf etmeğe, inhiraf başlamış. Buraya kadar anlaşıldı İnşaAllah. Eğer bu gibi meselelerde Beşer tarihinde zuhur eden ilk inhiraf tarihi ile ele alınırsa hak mevcut (KUR’AN ve SÜNNETTE) sabit ve Kur’an’ın umum ifadesi budur. Sakın geçmiştekilerin düştüğü müşkülatlara düşmeyin diye ikazlarda bulunur. Eğer bu meseleyi bu şekilde ele almazsak bunu en güzel dile getiren M. Bin Abdul  Vahhab’dır. (Meseliyun Cahiliye ) diye bir kitap telif etmiştir. Bu kitapta maksat bizden evvelki ümmetlerin cahiliye müşkülatları diye teker, teker gündeme almıştır. Onların nerede saptılarsa bizim bu meseleyi bilmemiz bizimde sakınmamızı sağlar. Bunu da misal Mekkelilerin müşrik Allah’a ortak koşan bir topluluk olduğunu biliyoruz. Bunu iman edipte bilmeyen yoktur. Burada ana hatlarıyla tek bir müşkülat şirkin ne olduğunu bilmeyen insanlar arasında vardır. Yani şirkin Allah’ı inkar etmek olduğunu söyleyemez, ama umumen şirkin Allah’a ortak koşmak olduğunu bilenler daha çoktur. Mekkelilerin müşriklikle, şirkle(tahsil edilmeleri) bilmemiz; hangi amellerinden dolayı neden müşrik denilmişti. Kimi Allah’a ortak koşmuşlardı diye bir arayış içerisine girişmezsek bizler şirkin kelimesinden sakınan insanlar oluruz, ama şirkin müsemmasında vuku bulan insanlar oluruz. Şimdi şirk bir isimdir, bu ismin birde müsemması vardır. Öyleyse Allah(C.C) Mekkelilere şirk itham ettiği için bizler şirkin isminden sakınıp fakat müsemmasına hiç girmediğimiz için hataya düşen insanlar oluruz. Mekkeliler ne yaptı da müşrik oldular,ne yaptılar da Allah’tan gayri ibadet edilmekle itham edildiler. Şimdi Mekkeliler müşrikti. Ne yaptılar da şirk koştular şirk koştular? Bunu hemen yakaladınız mı Mekkeliler nasıl şirk koştu sözü size neyi araştırılması gerektiğine dair bir şeyler getiriyor mu zihninize? Ne getiriyor? Önceden nasıl iman ettiklerini bilmeliyiz çünkü menfilerin anlaşılması için var olan müspetlerinde gündeme gelmesi lazım. Müspetin anlaşılması içinde var olan menfinin gündeme gelmesi lazımdır. Şirke yanlış bir mana yüklememiz için şirki iyi anlamalı;şirke (Y. Nuri ÖZTÜRK ) bile Allah’ı inkar etmektir diyor. Biz şimdi Kur’an-ın umumunu okusaydık Mekkeliler Allah’a yaratıcımız diyorlar mı peki bir inkar var mı? Hayır yok. Onlar Allah’a Rezaktır, Malikül mülk, Muhyil mumut, Müdebbirul emr olduğunu bilip kabul ediyorlar. Bunun yanında itikatlarının, imanlarının itirafı yanında bir çok ibadet şekilleriyle de kulluklarını eda etmeye çalışıyorlardı. Namaz kılıp, oruç tutup, zekat verip, mescitler inşa edip, itikafta kalıp, adak adıyorlardı. Şimdi bunların hepsi bizim toplumumuz da ibadet kelimesinin manası değil midir. Şimdi bizim toplumumuz da bırak bunların hepsini yapanı; Allah yaratıcı mıdır Razık mıdır, diyen bir insan namaz kılmayıp, oruç tutup, zekat vermezse bile mümin, necat ehli, kurtulan birisi olarak kabul edilmiyor mu, ama Allah bütün bunları yaptıkları halde o insanlara müşrik demiş, peki Allah(C.C) şirk kendisine ortak koşma eylemini neye binaen onlara nispet etmiş, zikretmiş. Şirk olarak zikredilen şefaatçi edinme, vasıta edinme, haram ayları öne itip, geriye çekme gibi müşkülatları vardı. Mekkelilerin şu müşkülatları kendilerine imana dönük var olana nispeten müşkülatları az mıdır çok mudur. Az hem de %2 veya %3 dür. Demek ki %3 gibi bir müşkülat %97 gibi var olan bir şeyi geçersiz kılabiliyor. Hemen akabinde Allah(C.C) kendisi ile yani Rab ile kulun kendisi arasında vasıta; şefaatçi etmeyi ne sayıyor, şirk kabul ediyor. Bunu kendisinden başkasına has kılmağa, kendisinden başka ilah tesmiye ediyor. Buda Mekkelilerin müşrik olduğunu, Allah’tan başkasına ibadet ediyor demektir. Peki ibadetleri ne vasıta ve şefaatçi edinmeleri Allah’tan gayri takdim ettikleri kimlerdi; bunlar salih insanlardı (lat menat uzza). Peki bu toplumda şimdi bu müşkülatların dışında Allah’ın yaratıcı, halık, rezzak kabul edene mümin  deniliyor, ama Allah demiyor. Bu müşkülatlar bu toplumda ibadet deniyor, hem de istenilen ibadet ibadet, katiyetle bu ibadetin şeklini Allah’tan gayrisine takdimin şirk olduğunu da kabul etmiyorlar ve şirkten uzak tutarak gündeme geliyor, peki bu ne oluyor; tahrifin inhirafın bir şeklidir. Beşer tarihinde inhirafa dücar olmuş bir topluluk inhirafını, inhiraf diye tesmiye etmemiştir. Ne diye Allah’a yapılan ibadet, kulluk hem de gerekli olan şey olarak tesmiye etmişlerdir. Öyleyse; bir şeyin onu yapan topluluk hayırlı bir iş olarak tesmiye edilmesi de bizi aldatmasın. Bunun ölçüsü geçmişteki ümmetlerin  o müşkülatları vuku buluş şeklidir. İşte geçmişteki ümmetlerin haberlerinden bahsetmemizin sebebi budur. İlk inhiraf nasıl olmuş ve ne şekilde olmuş, zaten buna dönük geçmiş müşkülatları ele alırsanız, bizim hiç inhiraf demediğimiz meselelerdir. Bakın bunlar şuanda çağımızdaki kendilerini Müslüman iddia edenlerin katiyetiyle küfür ve şirk kabul etmediği meseleler olarak gündeme gelir, ve Allah(C.C) diyor ki; “İnsanlar hidayette tek ümmet üzere idiler, sonra ihtilafa düşüp parçalandılar” ne yapmışlar,  vahdetin zıttı nedir? İhtilaftır, bu size bir şeyler vermiyor mu ihtilaf hakkın reddi olmadığı ihtilaf nedir? Var olan doğrunun farklı anlaşılmasıdır. Hakla batıl o zaman karışır, bu ne demektir, anlatıldığı gibi tatbik etmek değil; kendisini anlayarak tatbik etmektir. İhtilaf Allah’ın indirdiğin de değildir. Allah’ın indirdiğini onun çizdiği nizam dışında anlamaya kalkışmaktan kaynaklanır. Allah resul ve kitap gönderiyor, çünkü; ihtilaf ettikleri meselelerde hüküm vermesi içindir. İbn-i Abbas’tan gelen bir hadiste ise ibn-i Abbas(R.H) şöyle dedi: “Adem (A.S) ile Nuh(A.S) arasında 10 asır vardır. Hepsi hak olan şeriat üzereydi, sonra ihtilaf ettiler, Allah müjdeleyici ve uyarıcı nebiler yolladı .” Bu eser Tabari Tefsiri--- Buhari Bunu teyit edici merfu olarak çünkü az önce farkındaysanız , ibn-i Abbas(R.H) bu mevkuf olarak naklediyor, kendi malumatı, kendi bilgisi olarak naklediyor. Bazılarının ithamına sebep oluyor, ibn-i Abbas (R.H) bunu ehli kitaptan almış diye, bu malumatı israiliyettir diye itham ediyorlar, bazılarının ithamına sebep oluyor. Öncelikle bu iddia sağlıklı değildir. Tarihi vakıaları biz bizden evvelkilerden almamıza da bir beis yoktur, kaldı ki ibn-i Abbas(R.H) bunu kendi malumatı ve kendi bilgisi olarak söylememiştir. Ebu Umame (R.H) gelen bir hadisi şerifte “Adamın birisi dedi ki “ya Resululah -sallallâhu aleyhi ve selem- Adem (A.S) bir nebi miydi?” Peygamber -sallallâhu aleyhi ve selem- evet dedi. Adam tekrar dedi ki “Adem(A.S) ile Nuh(A.S) arasında ne kadar vardır” dedi ki 10 asır vardır.” Ahmet ibn-i Hanbelin müsnedinde, İbn-i Hıbbanın sahihinde, Tabarani M.kebirinde, Hakim müsredrekte, Bezzarın müsnedinde....   Adem (A.S) sonra belli bir zaman tek bir din tevhid üzere olan insanlık yavaş, yavaş tevhid çizgisinden kayarak bazı vesilelerle şirke bulaşmaya başladılar. Binaen aleyh Allah (C.C) Resuller gönderdi. Niye gönderdiğini ayetin sonunda söylüyor. İnsanlık bidayette tek bir ümmetti, sonra ihtilafa düştüler Allah’ta müjdeleyici ve uyarıcı hak bir kitap ile Resuller yolladı diyor. İşte yollanan Resullerin ilki Nuh(A.S)dır. Nuh(A.S) o topluma içerisinde vuku bulunan bir müşkülata binaen yollanmıştır. Her peygamber bozulan ortam için gelmiştir. Demek ki her peygamber inhiraftaki toplumu düzeltmeye gelmiştir. Öyleyse Resullerin düzeldiği şeylere dikkat etmek gerekir. Kur’an-ı okurken her Resulün düzeltmiş olduğu müşkülata bakarsanız, mislini zamanımızda görmeye çalışırsanız, kendinizi bunlardan sakındırabilirsiniz. Nuh(A.S) insanlığa yollanan ilk Resul olduğu Müslim deki ve Tirmizi deki Şefaat hadisidir. Ebu Hureyye(R.H) şöyle dedi “Bir gün Allah Resulü(A.S)a et yemeği getirildi, ön buttan bir parça önüne konuldu. Çünkü Resulü-sallallâhu aleyhi ve selem- ön budu çok severmiş, ve onu ön dişleriyle kopardı ve şöyle dedi BEN KIYAMET GÜNÜ BÜTÜN İNSANLARIN EFENDİSİYİM.” Diyor hesap gününü anlatan bir vakıadır. Bu hadisin devamında insanların şefaat için Adem (A.S)a gidip Adem (A.S)’ın da insanları Nuh(A.S) gelip “ Ey Nuh! Sen yeryüzünde Allah’tan başka şeye tapan insanlara risalet vazifesiyle gönderilen peygamberlerin birincisisin.” Yine Allah(C.C) Araf 59 da ^^ Nuh kavmine peygamber olarak göndermiştik de (onlara şöyle) demişti. “Ey kavmim! Sizin için kendisinden başka ilah olmayan Allah’a ibadet edin; zira ben, üzerinize gelecek şiddetli bir günün azabından korkuyorum.”^^ Bozulan inhiraf eden bir topluluğa olan ilk sözü Nuh(A.S). Bu söz ne demek o kavmin müşkülatının umum ifadelerinin diriliş şeklidir. Hemen akla şu gelir, ne yaptılar da Allah’tan gayrisine ibadet ettiler hangi ibadetlerinde Allah’a tesmiye ediyorlar. Veyahut kimlere Allah’tan başka ibadet etmişlerdi de Allah’tan gayri ilah edinmişlerdi, her an bunu görmemiz gerekiyor. Şimdi bakalım Nuh(A.S) kavmine tek olan Allah’a ibadet edin, ondan gayri ilah yoktu derken, o kavmin büyükleri dediler ki; “ Sakın Nuh sözlerine binaen ilahlarınızı terk etmeyin yani; veddi, suvai, nesri bırakmayın bunlar sizin efendilerinizdir. Yani ilahlarınızdır. Nuh 23 de Allah(C.C) “Ve dediler ki: Sakın ilahlarınızı terk etmeyin Vedd-i, Suva-ı, Yağus’u Ya’uku ve Nesr’i bırakmayın.”    Farkına vardıysanız bu ayette Nuh (A.S)’mın kavminin ibadet şeklinde bahsetmiyor, neden bahsediyor Allah’tan gayri ilah edindikleri şeylerin isimlerinden bahsediyor. Ayrıca Buhari de geçen İbnu Cureye(R.H)den gelen rivayette ibn-i Abbas(R.H) bir eserde şöyle diyor; “ Bu isimler Nuh(A.S) kavminin bazı salih kimselerinin isimleridir.”   Bu salihler öldükten sonra, şeytan bu salih kişiler için kavmine toplantı yaptıkları yerlere bunların suretlerini asmalarını vahyeder. Burada şeytanın vahyinin nasıl anlıyorsunuz? Bu salihler öldükten sonra şeytanlar bunların kavimlerine gelerek şu oturduğunuz, kalktığınız meclisler var ya, oralar şu salihlerin suretlerini asmalarını vahyeder. Yani vesvese vererek ilka eder. Peki ilka ederken nasıl edecek onlara güzel göstererek yani salih kişilerin suretlerini asarsanız onlara baktıkça ibadette şevkiniz artar, bu suretlere ibadet adına bir şeyler yapmıyorlardı ta ki onlar ölünceye kadar ibadet adına bir şey yapmıyorlardı. Sadece bakıyorlarmış ama ilim unutuldu ve resimlere ibadet edilir oldu. Başka bir rivayette M-el Kureyşi (R.H) diyor ki bu isimler Adem (A.S) ile Nuh (A.S) arasında yaşamış salih kimselerin isimleridir. Bunların kendilerine uyan tabiileri vardı yani (şeyh ve mürit). Bu salihler ölünce iblis onlara gelip dedi ki bunların suretlerini yapsanız da suretlerini meclislerinize ve evlerinize assanız sizin için onlara baktıkça ibadetleriniz iştiyatlı olur dedi. Ve bunu yaptılar bundan sonra başka bir nesil geldi, sonra başka bir nesil geldi, iblis onlara da  sizden öncekiler bunlara ibadet ederlerdi. Ve onlarda bu salihlere ibadet etmeye başladılar. İşte yeryüzünde Allah’tan gayrine, putlara tapmaya ve ibadet etmeye böyle başladı diyor Buhari tefsirinde Suyuti-Abdulmeneyn tefsirinde nakletmişlerdir.    Günümüzde olan hiçbir müşkülat yeni değildir, eskilerde olanların uzantılarıdır. Beşer tarihinde ilk inhiraf böyledir ve sebep ŞEYTAN dır.

التفاصيل

Bidayette, başlangıçta insanlık tek bir din ve şeriat üzereydi. Bunu ispat eden ayeti kerimede; “İnsanlar tek bir ümmetti. Allah (onlara) müjdeleyen ve korkutan peygamber göndermiş, onlarla birlikte insanlar arasında, ihtilaf ettikleri hususlarda kendisiyle hükmetmek için hak olan kitabı da indirmişti. Oysa kendilerine apaçık deliller geldikten sonra aralarındaki haset yüzünden Kitap üzerinde ihtilafa düşenler kendilerine Kitap verilenlerden başkası değildi. Ne var ki Allah, iman edenleri,üzerine ihtilaf ettikleri hakka, kendi izniyle hidayet etmiştir. Zaten Allah dilediği kimseyi doğru yola hidayet eder.” (Bakara/213) Neden beşer tarihinde ilk inhirafın işlenmesi lüzumlu görülür. Allah ilk insanları yarattıktan sonra Adem (A.S) yollayınca ona bilmediği bir şeyler öğretir. Bu öğretici Allah olunca, muhakkak ki ona din olarak yaşaması gerekli gerçekleri anlatır. Bir şey doğrudan doğruya kendisine hak olarak verilince, inhiraf haktan sonradır. Yani batılda olan bir kişinin inhirafı mevzu bahis değildir. Gündeme bile gelmez. Falan adam sapıttı denildiğinde be ne demektir. Daha iyi anlaşılması için şöyle diyelim. Bir adam hastalandı dediğimizde bu adamın daha önce sağlıklı olduğu gündeme gelir. Bir adama sapıtmış denildiğinde de daha önce haktaydı, daha sonra haktan sapmış manasını taşır. Bunun içindir ki hidayette insanlık tek bir ümmet idi, bu aynı zamanda tek bir din manasına gelir. Zaten bir tek ümmet parça, parça olamazlar, ancak vahdet üzere olan bir topluluk ve kavim olurlar. Allah (C.C) ayetin sonunda bunu anlatıyor(Korkutan müjdeleyen beraberinde kitap indirilen resuller ihtilaf ettikleri meselelerde hüküm vermek için ) tek bir ümmetin olduğunu gösteriyor. Demek ki tek bir ümmetin zıttı ihtilaf etmeğe, inhiraf başlamış. Buraya kadar anlaşıldı İnşaAllah. Eğer bu gibi meselelerde Beşer tarihinde zuhur eden ilk inhiraf tarihi ile ele alınırsa hak mevcut (KUR’AN ve SÜNNETTE) sabit ve Kur’an’ın umum ifadesi budur. Sakın geçmiştekilerin düştüğü müşkülatlara düşmeyin diye ikazlarda bulunur. Eğer bu meseleyi bu şekilde ele almazsak bunu en güzel dile getiren M. Bin Abdul  Vahhab’dır. (Meseliyun Cahiliye ) diye bir kitap telif etmiştir. Bu kitapta maksat bizden evvelki ümmetlerin cahiliye müşkülatları diye teker, teker gündeme almıştır. Onların nerede saptılarsa bizim bu meseleyi bilmemiz bizimde sakınmamızı sağlar. Bunu da misal Mekkelilerin müşrik Allah’a ortak koşan bir topluluk olduğunu biliyoruz. Bunu iman edipte bilmeyen yoktur. Burada ana hatlarıyla tek bir müşkülat şirkin ne olduğunu bilmeyen insanlar arasında vardır. Yani şirkin Allah’ı inkar etmek olduğunu söyleyemez, ama umumen şirkin Allah’a ortak koşmak olduğunu bilenler daha çoktur. Mekkelilerin müşriklikle, şirkle(tahsil edilmeleri) bilmemiz; hangi amellerinden dolayı neden müşrik denilmişti. Kimi Allah’a ortak koşmuşlardı diye bir arayış içerisine girişmezsek bizler şirkin kelimesinden sakınan insanlar oluruz, ama şirkin müsemmasında vuku bulan insanlar oluruz. Şimdi şirk bir isimdir, bu ismin birde müsemması vardır. Öyleyse Allah(C.C) Mekkelilere şirk itham ettiği için bizler şirkin isminden sakınıp fakat müsemmasına hiç girmediğimiz için hataya düşen insanlar oluruz. Mekkeliler ne yaptı da müşrik oldular,ne yaptılar da Allah’tan gayri ibadet edilmekle itham edildiler. Şimdi Mekkeliler müşrikti. Ne yaptılar da şirk koştular şirk koştular? Bunu hemen yakaladınız mı Mekkeliler nasıl şirk koştu sözü size neyi araştırılması gerektiğine dair bir şeyler getiriyor mu zihninize? Ne getiriyor? Önceden nasıl iman ettiklerini bilmeliyiz çünkü menfilerin anlaşılması için var olan müspetlerinde gündeme gelmesi lazım. Müspetin anlaşılması içinde var olan menfinin gündeme gelmesi lazımdır. Şirke yanlış bir mana yüklememiz için şirki iyi anlamalı;şirke (Y. Nuri ÖZTÜRK ) bile Allah’ı inkar etmektir diyor. Biz şimdi Kur’an-ın umumunu okusaydık Mekkeliler Allah’a yaratıcımız diyorlar mı peki bir inkar var mı? Hayır yok. Onlar Allah’a Rezaktır, Malikül mülk, Muhyil mumut, Müdebbirul emr olduğunu bilip kabul ediyorlar. Bunun yanında itikatlarının, imanlarının itirafı yanında bir çok ibadet şekilleriyle de kulluklarını eda etmeye çalışıyorlardı. Namaz kılıp, oruç tutup, zekat verip, mescitler inşa edip, itikafta kalıp, adak adıyorlardı. Şimdi bunların hepsi bizim toplumumuz da ibadet kelimesinin manası değil midir. Şimdi bizim toplumumuz da bırak bunların hepsini yapanı; Allah yaratıcı mıdır Razık mıdır, diyen bir insan namaz kılmayıp, oruç tutup, zekat vermezse bile mümin, necat ehli, kurtulan birisi olarak kabul edilmiyor mu, ama Allah bütün bunları yaptıkları halde o insanlara müşrik demiş, peki Allah(C.C) şirk kendisine ortak koşma eylemini neye binaen onlara nispet etmiş, zikretmiş. Şirk olarak zikredilen şefaatçi edinme, vasıta edinme, haram ayları öne itip, geriye çekme gibi müşkülatları vardı. Mekkelilerin şu müşkülatları kendilerine imana dönük var olana nispeten müşkülatları az mıdır çok mudur. Az hem de %2 veya %3 dür. Demek ki %3 gibi bir müşkülat %97 gibi var olan bir şeyi geçersiz kılabiliyor. Hemen akabinde Allah(C.C) kendisi ile yani Rab ile kulun kendisi arasında vasıta; şefaatçi etmeyi ne sayıyor, şirk kabul ediyor. Bunu kendisinden başkasına has kılmağa, kendisinden başka ilah tesmiye ediyor. Buda Mekkelilerin müşrik olduğunu, Allah’tan başkasına ibadet ediyor demektir. Peki ibadetleri ne vasıta ve şefaatçi edinmeleri Allah’tan gayri takdim ettikleri kimlerdi; bunlar salih insanlardı (lat menat uzza). Peki bu toplumda şimdi bu müşkülatların dışında Allah’ın yaratıcı, halık, rezzak kabul edene mümin  deniliyor, ama Allah demiyor. Bu müşkülatlar bu toplumda ibadet deniyor, hem de istenilen ibadet ibadet, katiyetle bu ibadetin şeklini Allah’tan gayrisine takdimin şirk olduğunu da kabul etmiyorlar ve şirkten uzak tutarak gündeme geliyor, peki bu ne oluyor; tahrifin inhirafın bir şeklidir. Beşer tarihinde inhirafa dücar olmuş bir topluluk inhirafını, inhiraf diye tesmiye etmemiştir. Ne diye Allah’a yapılan ibadet, kulluk hem de gerekli olan şey olarak tesmiye etmişlerdir. Öyleyse; bir şeyin onu yapan topluluk hayırlı bir iş olarak tesmiye edilmesi de bizi aldatmasın. Bunun ölçüsü geçmişteki ümmetlerin  o müşkülatları vuku buluş şeklidir. İşte geçmişteki ümmetlerin haberlerinden bahsetmemizin sebebi budur. İlk inhiraf nasıl olmuş ve ne şekilde olmuş, zaten buna dönük geçmiş müşkülatları ele alırsanız, bizim hiç inhiraf demediğimiz meselelerdir. Bakın bunlar şuanda çağımızdaki kendilerini Müslüman iddia edenlerin katiyetiyle küfür ve şirk kabul etmediği meseleler olarak gündeme gelir, ve Allah(C.C) diyor ki; “İnsanlar hidayette tek ümmet üzere idiler, sonra ihtilafa düşüp parçalandılar” ne yapmışlar,  vahdetin zıttı nedir? İhtilaftır, bu size bir şeyler vermiyor mu ihtilaf hakkın reddi olmadığı ihtilaf nedir? Var olan doğrunun farklı anlaşılmasıdır. Hakla batıl o zaman karışır, bu ne demektir, anlatıldığı gibi tatbik etmek değil; kendisini anlayarak tatbik etmektir. İhtilaf Allah’ın indirdiğin de değildir. Allah’ın indirdiğini onun çizdiği nizam dışında anlamaya kalkışmaktan kaynaklanır. Allah resul ve kitap gönderiyor, çünkü; ihtilaf ettikleri meselelerde hüküm vermesi içindir. İbn-i Abbas’tan gelen bir hadiste ise ibn-i Abbas(R.H) şöyle dedi: “Adem (A.S) ile Nuh(A.S) arasında 10 asır vardır. Hepsi hak olan şeriat üzereydi, sonra ihtilaf ettiler, Allah müjdeleyici ve uyarıcı nebiler yolladı .” Bu eser Tabari Tefsiri--- Buhari Bunu teyit edici merfu olarak çünkü az önce farkındaysanız , ibn-i Abbas(R.H) bu mevkuf olarak naklediyor, kendi malumatı, kendi bilgisi olarak naklediyor. Bazılarının ithamına sebep oluyor, ibn-i Abbas (R.H) bunu ehli kitaptan almış diye, bu malumatı israiliyettir diye itham ediyorlar, bazılarının ithamına sebep oluyor. Öncelikle bu iddia sağlıklı değildir. Tarihi vakıaları biz bizden evvelkilerden almamıza da bir beis yoktur, kaldı ki ibn-i Abbas(R.H) bunu kendi malumatı ve kendi bilgisi olarak söylememiştir. Ebu Umame (R.H) gelen bir hadisi şerifte “Adamın birisi dedi ki “ya Resululah -sallallâhu aleyhi ve selem- Adem (A.S) bir nebi miydi?” Peygamber -sallallâhu aleyhi ve selem- evet dedi. Adam tekrar dedi ki “Adem(A.S) ile Nuh(A.S) arasında ne kadar vardır” dedi ki 10 asır vardır.” Ahmet ibn-i Hanbelin müsnedinde, İbn-i Hıbbanın sahihinde, Tabarani M.kebirinde, Hakim müsredrekte, Bezzarın müsnedinde....   Adem (A.S) sonra belli bir zaman tek bir din tevhid üzere olan insanlık yavaş, yavaş tevhid çizgisinden kayarak bazı vesilelerle şirke bulaşmaya başladılar. Binaen aleyh Allah (C.C) Resuller gönderdi. Niye gönderdiğini ayetin sonunda söylüyor. İnsanlık bidayette tek bir ümmetti, sonra ihtilafa düştüler Allah’ta müjdeleyici ve uyarıcı hak bir kitap ile Resuller yolladı diyor. İşte yollanan Resullerin ilki Nuh(A.S)dır. Nuh(A.S) o topluma içerisinde vuku bulunan bir müşkülata binaen yollanmıştır. Her peygamber bozulan ortam için gelmiştir. Demek ki her peygamber inhiraftaki toplumu düzeltmeye gelmiştir. Öyleyse Resullerin düzeldiği şeylere dikkat etmek gerekir. Kur’an-ı okurken her Resulün düzeltmiş olduğu müşkülata bakarsanız, mislini zamanımızda görmeye çalışırsanız, kendinizi bunlardan sakındırabilirsiniz. Nuh(A.S) insanlığa yollanan ilk Resul olduğu Müslim deki ve Tirmizi deki Şefaat hadisidir. Ebu Hureyye(R.H) şöyle dedi “Bir gün Allah Resulü(A.S)a et yemeği getirildi, ön buttan bir parça önüne konuldu. Çünkü Resulü-sallallâhu aleyhi ve selem- ön budu çok severmiş, ve onu ön dişleriyle kopardı ve şöyle dedi BEN KIYAMET GÜNÜ BÜTÜN İNSANLARIN EFENDİSİYİM.” Diyor hesap gününü anlatan bir vakıadır. Bu hadisin devamında insanların şefaat için Adem (A.S)a gidip Adem (A.S)’ın da insanları Nuh(A.S) gelip “ Ey Nuh! Sen yeryüzünde Allah’tan başka şeye tapan insanlara risalet vazifesiyle gönderilen peygamberlerin birincisisin.” Yine Allah(C.C) Araf 59 da ^^ Nuh kavmine peygamber olarak göndermiştik de (onlara şöyle) demişti. “Ey kavmim! Sizin için kendisinden başka ilah olmayan Allah’a ibadet edin; zira ben, üzerinize gelecek şiddetli bir günün azabından korkuyorum.”^^ Bozulan inhiraf eden bir topluluğa olan ilk sözü Nuh(A.S). Bu söz ne demek o kavmin müşkülatının umum ifadelerinin diriliş şeklidir. Hemen akla şu gelir, ne yaptılar da Allah’tan gayrisine ibadet ettiler hangi ibadetlerinde Allah’a tesmiye ediyorlar. Veyahut kimlere Allah’tan başka ibadet etmişlerdi de Allah’tan gayri ilah edinmişlerdi, her an bunu görmemiz gerekiyor. Şimdi bakalım Nuh(A.S) kavmine tek olan Allah’a ibadet edin, ondan gayri ilah yoktu derken, o kavmin büyükleri dediler ki; “ Sakın Nuh sözlerine binaen ilahlarınızı terk etmeyin yani; veddi, suvai, nesri bırakmayın bunlar sizin efendilerinizdir. Yani ilahlarınızdır. Nuh 23 de Allah(C.C) “Ve dediler ki: Sakın ilahlarınızı terk etmeyin Vedd-i, Suva-ı, Yağus’u Ya’uku ve Nesr’i bırakmayın.”    Farkına vardıysanız bu ayette Nuh (A.S)’mın kavminin ibadet şeklinde bahsetmiyor, neden bahsediyor Allah’tan gayri ilah edindikleri şeylerin isimlerinden bahsediyor. Ayrıca Buhari de geçen İbnu Cureye(R.H)den gelen rivayette ibn-i Abbas(R.H) bir eserde şöyle diyor; “ Bu isimler Nuh(A.S) kavminin bazı salih kimselerinin isimleridir.”   Bu salihler öldükten sonra, şeytan bu salih kişiler için kavmine toplantı yaptıkları yerlere bunların suretlerini asmalarını vahyeder. Burada şeytanın vahyinin nasıl anlıyorsunuz? Bu salihler öldükten sonra şeytanlar bunların kavimlerine gelerek şu oturduğunuz, kalktığınız meclisler var ya, oralar şu salihlerin suretlerini asmalarını vahyeder. Yani vesvese vererek ilka eder. Peki ilka ederken nasıl edecek onlara güzel göstererek yani salih kişilerin suretlerini asarsanız onlara baktıkça ibadette şevkiniz artar, bu suretlere ibadet adına bir şeyler yapmıyorlardı ta ki onlar ölünceye kadar ibadet adına bir şey yapmıyorlardı. Sadece bakıyorlarmış ama ilim unutuldu ve resimlere ibadet edilir oldu. Başka bir rivayette M-el Kureyşi (R.H) diyor ki bu isimler Adem (A.S) ile Nuh (A.S) arasında yaşamış salih kimselerin isimleridir. Bunların kendilerine uyan tabiileri vardı yani (şeyh ve mürit). Bu salihler ölünce iblis onlara gelip dedi ki bunların suretlerini yapsanız da suretlerini meclislerinize ve evlerinize assanız sizin için onlara baktıkça ibadetleriniz iştiyatlı olur dedi. Ve bunu yaptılar bundan sonra başka bir nesil geldi, sonra başka bir nesil geldi, iblis onlara da  sizden öncekiler bunlara ibadet ederlerdi. Ve onlarda bu salihlere ibadet etmeye başladılar. İşte yeryüzünde Allah’tan gayrine, putlara tapmaya ve ibadet etmeye böyle başladı diyor Buhari tefsirinde Suyuti-Abdulmeneyn tefsirinde nakletmişlerdir.    Günümüzde olan hiçbir müşkülat yeni değildir, eskilerde olanların uzantılarıdır. Beşer tarihinde ilk inhiraf böyledir ve sebep ŞEYTAN dır.