البحث

عبارات مقترحة:

الحفي

كلمةُ (الحَفِيِّ) في اللغة هي صفةٌ من الحفاوة، وهي الاهتمامُ...

الحافظ

الحفظُ في اللغة هو مراعاةُ الشيء، والاعتناءُ به، و(الحافظ) اسمٌ...

المحيط

كلمة (المحيط) في اللغة اسم فاعل من الفعل أحاطَ ومضارعه يُحيط،...

ŞEFAAT VE KIYÂMET GÜNÜ İLE İLGİLİ HADİSLER

التركية - Türkçe

المؤلف
القسم مقالات
النوع نصي
اللغة التركية - Türkçe
المفردات الإيمان باليوم الآخر
Ebu Hureyre'den-Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmaktadır:  "Her peygamberin Allah tarafından kabul olunan bir duâsı vardır. Her peygamber o duâyı yapmada acele etmiştir. Ben ise bu duâmı kıyâmet günü,ümmetime şefaat etmek üzere sakladım (kullanmayı âhirete bıraktım). Ona inşaallah, ümmetimden Allah'a ortak koşmadan ölenler nâil olacaktır." [1] Câbir'den-Allah ondan ve babasından râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmaktadır: "Şefaatim, ümmetimden büyük günah sahipleri içindir." [2] Tirmizi şu ziyâdeyi de kaydeder: "Câbir-Allah ondan ve babasından râzı olsun- şöyle der: "Kebâir (büyük günah) ehli olmayanın şefaate ne ihtiyacı var ki!" Enes b. Mâlik'ten-Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmaktadır: "Kıyâmet günü insanlar birbirine girecekler.Âdem-aleyhisselam-'a gelip: "Evlatlarına şefaat et!" diye talepte bulu-nacaklar. O ise: "Benim şefaat etme yetkim yok.Siz İbrahim-aleyhisselam-'a gidin!Çünkü o Halilullah'tır" diyecektir.İnsanlar İbrahim-aleyhisselam-'a gidecekler. Ancak o: "Ben buna yetkili değilim! Ancak İsa'ya gidin.Çünkü o Rûhullah ve O'nun kelâmıdır!"diyecektir.Bunun üzerine O'na gidecekler.O da: "Ben buna yetkili değilim. Lâkin Muhammed-sallallahu aleyhi ve sellem-'e gidin! diyecektir.Böylece bana gele-cekler. Ben onlara: "Ben şefaate yetkiliyim!" diyeceğim. Gidip Rabbimin huzuruna çıkmak için izin talep edece-ğim.Bana izin verilecek.Önünde durup, Allah'ın ilham edeceği ve şu anda sahip olamayacağım hamdlerle Allah'a medh-u senâda bulunacak, sonra da Rabbime secdeye kapanacağım. Rab Teâlâ: Ey Muhammed! Başını kaldır! Dilediğini söyle, söylediğine kulak verilecek. Ne arzu ediyorsan iste, talebin yerine getirilecektir! Şefaatte bulun, şefaatin kabul edilecektir! buyuracak. Ben de: Ey Rabbim! Ümmetimi, ümmetimi istiyorum! diye-ceğim.Rab Teâlâ: "(Çabuk onların yanına) git! Kimlerin kalbinde buğday veya arpa tanesi kadar îmân varsa onları ateşten çıkar!" diyecek, ben de gidip bunu yapacağım! Sonra Rabbime dönüp, önceki hamd-u senâlarla hamd ve senâlarda bulunup secdeye kapanacağım. Bana, öncekinin aynısı söylenecek.Ben de: Ey Rabbim! Ümmetim!Ümmetim! diyeceğim. Bana yine: Git, kimlerin kalbinde hardal tanesi kadar îmân varsa, onları da ateşten çıkar! denilecek, ben derhal gidip bunu da yapacak ve Rabbimin yanına dönüp önceki yaptığım gibi yapacağım.Bana, evvelki gibi:Başını kaldır! denilecek.Ben de kaldırıp:Ey Rabbim! Ümmetim! Ümmetim!" diyeceğim.Bana yine: Git, kalbinde hardal tanesinden daha az miktarda îmân olanları da ateşten çıkar! denilecek.Ben gidip bunu da yapacağım.Sonra dördüncü sefer Rabbime dönecek, o hamdlerle hamd-u senâda bulunup sonra secdeye kapanacağım.Bana: Ey Muhammed! Başını kaldır ve (dilediğini) söyle, sana kulak verilecektir! Dile, talebin verilecektir! Şefaat et, şefaatin kabul edilecektir! denilecek. Ben de: Ey Rabbim! Bana lâ ilâhe illallah diyenlere şefaat etmem için izin ver! diyeceğim.Rab Teâla: Bu hususta yetkin yok! -veya: Bu hususta sana izin yok! Lâkin izzetim, celâlim, kibriyâm ve azametim hakkı için lâilâhe illallah diyenleri de ateşten çıkaracağım! buyuracaktır."[3] Buhârî, Müslim ve Tirmizi'nin Ebu Hureyre'den-Allah ondan râzı olsun- kaydettikleri bir rivâyet de şöyledir: "Biz bir dâvette Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem- ile beraberdik. Ona sofrada hayvanın ön budu(n dan bir parça) ikram edildi. But hoşuna giderdi. Ondan bir parça ısırdı ve: Ben kıyâmet günü Âdemoğlunun efendisiyim! Acaba bunun neden olduğunu biliyor musunuz? (Açıklayayım:) Allah o gün, öncekileri ve sonrakileri tek bir düzlükte toplar. Bakan onlara bakar, çağıran onları işitir. Güneş onlara yaklaşır. Gam ve sıkıntı, insanların tahammül edemeyecekleri ve takat getiremeyecekleri dereceye ulaşır. Öyle ki insanlar: İçinde bulunduğumuz şu hali görmüyor musunuz, sizlere şefaat edecek birini görmüyor musunuz? demeye başlarlar. Birbirlerine: Babanız Âdem var! derler ve ona gelerek: Ey Âdem! Sen insanların babasısın.Allah seni kendi eliyle yarattı, kendi rûhundan sana üfledi. (Bütün isimleri sana öğretti). Meleklerine senin önünde secde ettirdi. Seni cennete yerleştirdi. (Allah katında itibarın, makamın var.) Rabbin nezdinde bizim için şefaatte bulunmaz mısın? Bizim şu halimizi, başımıza geleni görmüyor musun? derler. Âdem-aleyhisselâm- da: Bugün Rabbim çok öfkelidir, daha önce hiç bu kadar öfkelen-medi.Bundan sonra da böylesine öfkelenmeyecek. (Esasen şefaate benim yüzüm yok, çünkü cennette iken Allah) beni o ağaca yaklaşmaktan men etmişti. Ben, bu yasağa âsi oldum. (Ben cennette iken işlediğim günah sebebiyle cennetten çıkarıldım.Bugün günahlarım affedilir se bu bana yeter).Nefsim! Nefsim! Nefsim! Benden başkasına gidin, Nûh-aleyhisselâm-'a gidin! diyecek. İnsanlar Nûh-aleyhisselâm-'a gelecekler: Ey Nuh! Sen yeryüzü halkına gönderilen rasullerin ilkisin.Allah seni çok şükreden bir kul diye isimlendirdi.İçinde bulunduğumuz şu hali görmüyor musun? Başımıza gelenleri görmüyor musun? Rabbin nezdinde bizim için şefaatte bulunmaz mısın? diyecekler. Nûh-aleyhisselâm- şöyle diyecektir:Bugün Rabbim çok öfkelidir. Daha önce hiç bu kadar öfkelenmedi, bundan sonra da böylesine öfkelenmeyecek! Benim bir duâ hakkım vardı. Ben onu kavmimin aleyhine (bedduâ olarak) yaptım. Nefsim! Nefsim! Nefsim! Benden başkasına gidin. İbrahim-aleyhisselâm-'a gidin!diyecek. İnsanlar İbrahim-aleyhisselâm-'a gelecekler: Ey İbrahim! Sen, Allah'ın peygamberi ve yeryüzü halkı içinde yegâne Halilisin, bize Rabbin nezdinde şefaat et!İçinde bulunduğumuz şu hali görmüyor musun? diye-cekler.İbrahim-aleyhisselâm- onlara: Rabbim bugün çok öfkeli. Bundan önce hiç bu kadar öfkelenmemişti,bundan sonra da bu kadar öfkelenmeyecek.(Şefaat etmeye kendimde yüz de bulamıyorum.Çünkü ben) üç kere yalan söyledim! deyip, bu yalanlarını birer birer sayacak. Sonra sözlerine şöyle devam edecek: Nefsim! Nefsim! Nefsim! Benden başkasına gidin! Musa-aleyhisselâm-'a gidin!İnsanlar, Musa-aleyhisselâm-'a gelecekler ve:Ey Musa!Sen Allah'ın peygamberisin. Allah seni, risâleti ve hususi kelâmı ile insanlardan üstün kıldı.Bizlere Allah nezdinde şefaat et!İçinde bulunduğumuz hali görmüyor musun? diyecekler.Musa-aleyhisselâm- da: Bugün Rabbim çok öfkelidir. Daha önce hiç bu kadar öfkelenmedi,bundan sonra da böylesine öfkelenmeyecek. (Esasen Rabbim nezdinde şefaat etmeye yüzüm de yok. Çünkü) ben, öldürülmesiyle emrolunmadığım bir cana kıydım. (Bugün ben mağfirete mazhar olursam bu bana yeterlidir.) Nefsim! Nefsim! Nefsim! Benden başkasına gidin! İsa-aleyhisselâm-'a gidin! diyecektir. İnsanlar İsa-aleyhisselâm-'a  gelecekler ve: Ey İsa, sen Allah'ın peygamberisin ve Meryem'e attığı bir kelâmı ve yarattığı rûhlardan bir rûhsun.Üstelik sen beşikte iken insanlara konuşmuştun. Rabbin nezdinde bizlere şefaat et! İçinde bulunduğumuz şu hali görmüyor musun? diyecekler! İsa-aleyhisselâm- da: Bugün Rabbim çok öfkeli. Daha önce hiç bu kadar öfkelenmedi, bundan böyle de hiç bu kadar öfkelenme-yecek! diyecek.İsa-aleyhisselâm- şahsıyla ilgili bir günah zikretmeksizin- (Bir başka rivâyette:) "Beni, Allah'tan ayrı bir ilâh edindiler.Bugün bana mağfiret edilirse bu bana yeter!Nefsim!Nefsim!Nefsim! Benden başkasına gidin! Muhammed-sallallahu aleyhi ve sellem-'e gidin! diyecektir.İnsanlar Muhammed-sallallahu aleyhi ve sellem-'e gelecekler, -bir diğer rivâyette: "Bana gelirler!" denmiştir- ve: "Ey Muhammed! Sen Allah'ın peygamberisin, bütün peygamberlerin sonuncususun. Allah senin geçmiş ve gelecek bütün günahlarını mağfiret buyurdu. Bize Rabbin nezdinde şefaat et. Şu içinde bulunduğumuz hali görmüyor musun? diyecekler.Bunun üzerine ben Arş'ın altına gideceğim. Rabbim için secdeye kapanacağım.Derken Allah, benden önce hiç kimseye açmadığı medh-u senâları benim için açacak (Ben onlarla Rabbime medh-u senâlarda bulunacağım). Sonra: Ey Muhammed! Başını kaldır ve iste! (İstediğin) sana verilecek! Şefaat talep et! Şefaatin yerine getirilecek! denilecek.Ben de başımı kaldırIp: Ey Rabbim! Ümmetim! Ey Rabbim ümmetim! Ey Rabbim! Ümmetim! diyeceğim. Bunun üzerine: Ey Muhammed! Ümmetinden, üzerinde hesap olmayanları cennet kapılarından sağdaki kapıdan içeri al! Esasen onlar diğer kapılarda da insanlara ortaktırlar! denilecek. "Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem- sonra şöyle buyurdu: Nefsim elinde olan Allah'a yemin olsun ki cennet kapısının kanatlarından iki kanadının arasındaki mesâfe Mekke ile Hecer arasındaki veya Mekke ile Basra arasındaki mesafe kadardır."[4] İbrahim-aleyhisselâm-'ın kıssasıyla ilgili başka bir rivâyette ise şu fazlalık vardır: "İbrahim, insanlar şefaat etmesi için kendisine geldiklerinde, Allah'a şefaat talebinde bulunmasına engel olan üç günah olarak yıldızlar hakkında sarfettiği "İşte bu benim Rabbim" (En'âm Sûresi::76) sözünü, atalarının putları hakkında sarfettiği "Belki de bu (putları kırma) işini onların en büyüğü yapmıştır" (Enbiyâ Sûresi: 63) sözünü ve bir de: "Ben gerçekten hastayım" (Sâffât  Sûresi:89) sözünü zikretti." Yezîd İbn-i Süheyb el-Fakîr anlatıyor: "Hâricilerin görüşlerinden biri içime işlemişti, hac yapmak, sonra da (propaganda yapmak üzere) insanların karşısına çıkmak arzusuyla, kalabalık bir gurupla yola çıktık.Medine'ye uğradık.Orada Câbir b. Abdullah-Allah ondan ve babasından râzı olsun- insanlara hadis rivâyet ediyordu.Bir ara cehennemlikleri zikretti.Ben:Ey Rasûlullah'ın arkadaşı! Sen ne konuşuyorsun? Halbuki Allah Teâlâ: "(Ey Rabbim!) Sen, ateşe kimi atarsan mutlaka onu rezil-rüsvay edersin" (Âl-i İmran Sûresi:192) ve "Ateşten her çıkmak istediklerinde oraya geri çevrilirler" (Secde Sûresi: 20) buyurmaktadır dedim. Câbir: Sen Kur'ân'ı okuyor musun? dedi. Ben de: Evet! dedim.Öyleyse onun evvelini oku! Çünkü o, kâfirler hakkındadır! dedi ve sonra şöyle ilâve etti: Sen, Allah'ın, Muhammed-sallallahu aleyhi ve sellem-'i dirilteceği Makam-ı Mahmud'u işittin mi? Ben: Evet! dedim. Dedi ki:O, Muhammed-sallallahu aleyhi ve sellem-'e has övülen makamdır.Allah Teâla o makamın hatırına, cehennemden çıkaracaklarını çıkarır! (Câbir) daha sonra, Sırat köprüsünün konuluşunu ve üzerinden insanların geçişini anlattı. Biz: Bu ihtiyarın, Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem- hakkında yalan söyleyeceğini mi zannedersiniz? dedik ve Hâricilikten döndük. Hayır! Allah'a yemîn olsun ki bizden bir kişiden başka, Hâricilikte kalan olmadı."[5] Enes b. Mâlik'ten-Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem- buyurmaktadır:  "Kıyâmet günü, cehennemliklerin dünyada en müreffeh olanı getirilerek ateşe bir defa batırılacak ve: Ey Âdemoğlu, (cehennemde) hiç nimet gördün mü? Sana hiç iyilik uğradı mı? denilecektir. O: "Hayır! Ey Rabbim, vallahi hayır! diyecektir. Sonra cennetliklerden dünyada en fakir olanı getirilerek cennete bir defa sokulup çıkarılacak ve: "Ey Âdemoğlu (cennette) hiç fakirlik gördün mü,hiç sıkıntı çektin mi?" denilecektir. O da:"Hayır! Vallahi ya Rabbi! Başımdan hiç fakirlik geçmedi, hiçbir sıkıntı çekmedim, diyecektir."[6] Enes b. Mâlik'ten-Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem- buyurmaktadır: "Allah Teâlâ azabı en hafif olan cehennemliğe: Eğer dünya her şeyi ile senin olsaydı, şu azaptan kurtulmak için fidye olarak verir miydin? diye soracak. Adam: Evet! diyecek.Bunun üzerine Rab Teâlâ: Sen daha Âdem'in sulbünde iken ben senden bundan daha az olanını istemiş ve: Bana hiçbir şeyi ortak koşma da seni ateşe sokmayayım, cennete koyayım, demiştim. Sen ise buna yanaşmadın, bana ortak koştun, buyuracaktır."[7] İbn-i Ömer'den-Allah ondan ve babasından râzı olsun- rivâyet olundu-ğuna göre,Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmaktadır: "Cennet ehli cennette, cehennem ehli de cehen-nemde oldukları zaman ölüm getirilecek ve cennet ile cehennemin arasına konulup orada kesilecektir. Sonra bir münâdi nidâ edecek: Ey cennet ehli! Artık ebediyet var,ölüm yok! Ey cehennem ehli! Artık ebediyet var, ölüm yok! Cennet ehlinin sevinci bununla daha da artacak, cehennem ehlinin ise hüznü daha da artacaktır."[8] Ebu Musa el-Eş'ari'den-Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre,Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmaktadır: "Ben, ümmetimin (günahkârlarının) yarısının cennete girmesi ile şefaat (etmem) arasında muhayyer bırakıldım. Ben şefaati tercih ettim. Çünkü şefaat, daha kapsamlı ve ümmetimin (toptan kurtuluşuna) daha yeterlidir. Şefaati siz müttakîlere has mı biliyorsunuz? Hayır! O muttakîler için değil, günahkâr, hatalı ve pis işlere karışan (müslüman)lar içindir."[9]   [1] Buharî:Da'avat 1,Tevhid 31; Müslim,Îmân 334, (198); Muvatta,Kur'an 26,(1, 212); Tirmizi, Da'avat 141, (3597). [2] Tirmiz: Kıyâmet 12, (2437); Ebu Davud: Sünnet 23, (4739); İbn-i Mâce: Zühd 37, (4310). [3] Buhari,Tevhid 36,19,37,Tefsir,Bakara 1,Rikak 51; Müslim, İman 322, (193). [4] Buhari, Enbiya 3, 8, Tefsir, Beni İsrail 5; Müslim, İman 327, (194); Tirmizi, Kıyamet 11, (2436). [5] Müslim, Îmân 320, (191). [6] Müslim, Münafıkûn 55, (2807). [7] Buhari, Rikak 51, 49, Enbiya 1; Müslim, Münafikûn 51, (2805). [8] Buhari, Rikâk 50, 51; Müslim, Cennet 43, (2850). [9]İbn-i Mâce, Zühd Kitabı, Şefaat Babı, hadis no: 4301

التفاصيل

Ebu Hureyre'den-Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmaktadır:  "Her peygamberin Allah tarafından kabul olunan bir duâsı vardır. Her peygamber o duâyı yapmada acele etmiştir. Ben ise bu duâmı kıyâmet günü,ümmetime şefaat etmek üzere sakladım (kullanmayı âhirete bıraktım). Ona inşaallah, ümmetimden Allah'a ortak koşmadan ölenler nâil olacaktır." [1] Câbir'den-Allah ondan ve babasından râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmaktadır: "Şefaatim, ümmetimden büyük günah sahipleri içindir." [2] Tirmizi şu ziyâdeyi de kaydeder: "Câbir-Allah ondan ve babasından râzı olsun- şöyle der: "Kebâir (büyük günah) ehli olmayanın şefaate ne ihtiyacı var ki!" Enes b. Mâlik'ten-Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmaktadır: "Kıyâmet günü insanlar birbirine girecekler.Âdem-aleyhisselam-'a gelip: "Evlatlarına şefaat et!" diye talepte bulu-nacaklar. O ise: "Benim şefaat etme yetkim yok.Siz İbrahim-aleyhisselam-'a gidin!Çünkü o Halilullah'tır" diyecektir.İnsanlar İbrahim-aleyhisselam-'a gidecekler. Ancak o: "Ben buna yetkili değilim! Ancak İsa'ya gidin.Çünkü o Rûhullah ve O'nun kelâmıdır!"diyecektir.Bunun üzerine O'na gidecekler.O da: "Ben buna yetkili değilim. Lâkin Muhammed-sallallahu aleyhi ve sellem-'e gidin! diyecektir.Böylece bana gele-cekler. Ben onlara: "Ben şefaate yetkiliyim!" diyeceğim. Gidip Rabbimin huzuruna çıkmak için izin talep edece-ğim.Bana izin verilecek.Önünde durup, Allah'ın ilham edeceği ve şu anda sahip olamayacağım hamdlerle Allah'a medh-u senâda bulunacak, sonra da Rabbime secdeye kapanacağım. Rab Teâlâ: Ey Muhammed! Başını kaldır! Dilediğini söyle, söylediğine kulak verilecek. Ne arzu ediyorsan iste, talebin yerine getirilecektir! Şefaatte bulun, şefaatin kabul edilecektir! buyuracak. Ben de: Ey Rabbim! Ümmetimi, ümmetimi istiyorum! diye-ceğim.Rab Teâlâ: "(Çabuk onların yanına) git! Kimlerin kalbinde buğday veya arpa tanesi kadar îmân varsa onları ateşten çıkar!" diyecek, ben de gidip bunu yapacağım! Sonra Rabbime dönüp, önceki hamd-u senâlarla hamd ve senâlarda bulunup secdeye kapanacağım. Bana, öncekinin aynısı söylenecek.Ben de: Ey Rabbim! Ümmetim!Ümmetim! diyeceğim. Bana yine: Git, kimlerin kalbinde hardal tanesi kadar îmân varsa, onları da ateşten çıkar! denilecek, ben derhal gidip bunu da yapacak ve Rabbimin yanına dönüp önceki yaptığım gibi yapacağım.Bana, evvelki gibi:Başını kaldır! denilecek.Ben de kaldırıp:Ey Rabbim! Ümmetim! Ümmetim!" diyeceğim.Bana yine: Git, kalbinde hardal tanesinden daha az miktarda îmân olanları da ateşten çıkar! denilecek.Ben gidip bunu da yapacağım.Sonra dördüncü sefer Rabbime dönecek, o hamdlerle hamd-u senâda bulunup sonra secdeye kapanacağım.Bana: Ey Muhammed! Başını kaldır ve (dilediğini) söyle, sana kulak verilecektir! Dile, talebin verilecektir! Şefaat et, şefaatin kabul edilecektir! denilecek. Ben de: Ey Rabbim! Bana lâ ilâhe illallah diyenlere şefaat etmem için izin ver! diyeceğim.Rab Teâla: Bu hususta yetkin yok! -veya: Bu hususta sana izin yok! Lâkin izzetim, celâlim, kibriyâm ve azametim hakkı için lâilâhe illallah diyenleri de ateşten çıkaracağım! buyuracaktır."[3] Buhârî, Müslim ve Tirmizi'nin Ebu Hureyre'den-Allah ondan râzı olsun- kaydettikleri bir rivâyet de şöyledir: "Biz bir dâvette Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem- ile beraberdik. Ona sofrada hayvanın ön budu(n dan bir parça) ikram edildi. But hoşuna giderdi. Ondan bir parça ısırdı ve: Ben kıyâmet günü Âdemoğlunun efendisiyim! Acaba bunun neden olduğunu biliyor musunuz? (Açıklayayım:) Allah o gün, öncekileri ve sonrakileri tek bir düzlükte toplar. Bakan onlara bakar, çağıran onları işitir. Güneş onlara yaklaşır. Gam ve sıkıntı, insanların tahammül edemeyecekleri ve takat getiremeyecekleri dereceye ulaşır. Öyle ki insanlar: İçinde bulunduğumuz şu hali görmüyor musunuz, sizlere şefaat edecek birini görmüyor musunuz? demeye başlarlar. Birbirlerine: Babanız Âdem var! derler ve ona gelerek: Ey Âdem! Sen insanların babasısın.Allah seni kendi eliyle yarattı, kendi rûhundan sana üfledi. (Bütün isimleri sana öğretti). Meleklerine senin önünde secde ettirdi. Seni cennete yerleştirdi. (Allah katında itibarın, makamın var.) Rabbin nezdinde bizim için şefaatte bulunmaz mısın? Bizim şu halimizi, başımıza geleni görmüyor musun? derler. Âdem-aleyhisselâm- da: Bugün Rabbim çok öfkelidir, daha önce hiç bu kadar öfkelen-medi.Bundan sonra da böylesine öfkelenmeyecek. (Esasen şefaate benim yüzüm yok, çünkü cennette iken Allah) beni o ağaca yaklaşmaktan men etmişti. Ben, bu yasağa âsi oldum. (Ben cennette iken işlediğim günah sebebiyle cennetten çıkarıldım.Bugün günahlarım affedilir se bu bana yeter).Nefsim! Nefsim! Nefsim! Benden başkasına gidin, Nûh-aleyhisselâm-'a gidin! diyecek. İnsanlar Nûh-aleyhisselâm-'a gelecekler: Ey Nuh! Sen yeryüzü halkına gönderilen rasullerin ilkisin.Allah seni çok şükreden bir kul diye isimlendirdi.İçinde bulunduğumuz şu hali görmüyor musun? Başımıza gelenleri görmüyor musun? Rabbin nezdinde bizim için şefaatte bulunmaz mısın? diyecekler. Nûh-aleyhisselâm- şöyle diyecektir:Bugün Rabbim çok öfkelidir. Daha önce hiç bu kadar öfkelenmedi, bundan sonra da böylesine öfkelenmeyecek! Benim bir duâ hakkım vardı. Ben onu kavmimin aleyhine (bedduâ olarak) yaptım. Nefsim! Nefsim! Nefsim! Benden başkasına gidin. İbrahim-aleyhisselâm-'a gidin!diyecek. İnsanlar İbrahim-aleyhisselâm-'a gelecekler: Ey İbrahim! Sen, Allah'ın peygamberi ve yeryüzü halkı içinde yegâne Halilisin, bize Rabbin nezdinde şefaat et!İçinde bulunduğumuz şu hali görmüyor musun? diye-cekler.İbrahim-aleyhisselâm- onlara: Rabbim bugün çok öfkeli. Bundan önce hiç bu kadar öfkelenmemişti,bundan sonra da bu kadar öfkelenmeyecek.(Şefaat etmeye kendimde yüz de bulamıyorum.Çünkü ben) üç kere yalan söyledim! deyip, bu yalanlarını birer birer sayacak. Sonra sözlerine şöyle devam edecek: Nefsim! Nefsim! Nefsim! Benden başkasına gidin! Musa-aleyhisselâm-'a gidin!İnsanlar, Musa-aleyhisselâm-'a gelecekler ve:Ey Musa!Sen Allah'ın peygamberisin. Allah seni, risâleti ve hususi kelâmı ile insanlardan üstün kıldı.Bizlere Allah nezdinde şefaat et!İçinde bulunduğumuz hali görmüyor musun? diyecekler.Musa-aleyhisselâm- da: Bugün Rabbim çok öfkelidir. Daha önce hiç bu kadar öfkelenmedi,bundan sonra da böylesine öfkelenmeyecek. (Esasen Rabbim nezdinde şefaat etmeye yüzüm de yok. Çünkü) ben, öldürülmesiyle emrolunmadığım bir cana kıydım. (Bugün ben mağfirete mazhar olursam bu bana yeterlidir.) Nefsim! Nefsim! Nefsim! Benden başkasına gidin! İsa-aleyhisselâm-'a gidin! diyecektir. İnsanlar İsa-aleyhisselâm-'a  gelecekler ve: Ey İsa, sen Allah'ın peygamberisin ve Meryem'e attığı bir kelâmı ve yarattığı rûhlardan bir rûhsun.Üstelik sen beşikte iken insanlara konuşmuştun. Rabbin nezdinde bizlere şefaat et! İçinde bulunduğumuz şu hali görmüyor musun? diyecekler! İsa-aleyhisselâm- da: Bugün Rabbim çok öfkeli. Daha önce hiç bu kadar öfkelenmedi, bundan böyle de hiç bu kadar öfkelenme-yecek! diyecek.İsa-aleyhisselâm- şahsıyla ilgili bir günah zikretmeksizin- (Bir başka rivâyette:) "Beni, Allah'tan ayrı bir ilâh edindiler.Bugün bana mağfiret edilirse bu bana yeter!Nefsim!Nefsim!Nefsim! Benden başkasına gidin! Muhammed-sallallahu aleyhi ve sellem-'e gidin! diyecektir.İnsanlar Muhammed-sallallahu aleyhi ve sellem-'e gelecekler, -bir diğer rivâyette: "Bana gelirler!" denmiştir- ve: "Ey Muhammed! Sen Allah'ın peygamberisin, bütün peygamberlerin sonuncususun. Allah senin geçmiş ve gelecek bütün günahlarını mağfiret buyurdu. Bize Rabbin nezdinde şefaat et. Şu içinde bulunduğumuz hali görmüyor musun? diyecekler.Bunun üzerine ben Arş'ın altına gideceğim. Rabbim için secdeye kapanacağım.Derken Allah, benden önce hiç kimseye açmadığı medh-u senâları benim için açacak (Ben onlarla Rabbime medh-u senâlarda bulunacağım). Sonra: Ey Muhammed! Başını kaldır ve iste! (İstediğin) sana verilecek! Şefaat talep et! Şefaatin yerine getirilecek! denilecek.Ben de başımı kaldırIp: Ey Rabbim! Ümmetim! Ey Rabbim ümmetim! Ey Rabbim! Ümmetim! diyeceğim. Bunun üzerine: Ey Muhammed! Ümmetinden, üzerinde hesap olmayanları cennet kapılarından sağdaki kapıdan içeri al! Esasen onlar diğer kapılarda da insanlara ortaktırlar! denilecek. "Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem- sonra şöyle buyurdu: Nefsim elinde olan Allah'a yemin olsun ki cennet kapısının kanatlarından iki kanadının arasındaki mesâfe Mekke ile Hecer arasındaki veya Mekke ile Basra arasındaki mesafe kadardır."[4] İbrahim-aleyhisselâm-'ın kıssasıyla ilgili başka bir rivâyette ise şu fazlalık vardır: "İbrahim, insanlar şefaat etmesi için kendisine geldiklerinde, Allah'a şefaat talebinde bulunmasına engel olan üç günah olarak yıldızlar hakkında sarfettiği "İşte bu benim Rabbim" (En'âm Sûresi::76) sözünü, atalarının putları hakkında sarfettiği "Belki de bu (putları kırma) işini onların en büyüğü yapmıştır" (Enbiyâ Sûresi: 63) sözünü ve bir de: "Ben gerçekten hastayım" (Sâffât  Sûresi:89) sözünü zikretti." Yezîd İbn-i Süheyb el-Fakîr anlatıyor: "Hâricilerin görüşlerinden biri içime işlemişti, hac yapmak, sonra da (propaganda yapmak üzere) insanların karşısına çıkmak arzusuyla, kalabalık bir gurupla yola çıktık.Medine'ye uğradık.Orada Câbir b. Abdullah-Allah ondan ve babasından râzı olsun- insanlara hadis rivâyet ediyordu.Bir ara cehennemlikleri zikretti.Ben:Ey Rasûlullah'ın arkadaşı! Sen ne konuşuyorsun? Halbuki Allah Teâlâ: "(Ey Rabbim!) Sen, ateşe kimi atarsan mutlaka onu rezil-rüsvay edersin" (Âl-i İmran Sûresi:192) ve "Ateşten her çıkmak istediklerinde oraya geri çevrilirler" (Secde Sûresi: 20) buyurmaktadır dedim. Câbir: Sen Kur'ân'ı okuyor musun? dedi. Ben de: Evet! dedim.Öyleyse onun evvelini oku! Çünkü o, kâfirler hakkındadır! dedi ve sonra şöyle ilâve etti: Sen, Allah'ın, Muhammed-sallallahu aleyhi ve sellem-'i dirilteceği Makam-ı Mahmud'u işittin mi? Ben: Evet! dedim. Dedi ki:O, Muhammed-sallallahu aleyhi ve sellem-'e has övülen makamdır.Allah Teâla o makamın hatırına, cehennemden çıkaracaklarını çıkarır! (Câbir) daha sonra, Sırat köprüsünün konuluşunu ve üzerinden insanların geçişini anlattı. Biz: Bu ihtiyarın, Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem- hakkında yalan söyleyeceğini mi zannedersiniz? dedik ve Hâricilikten döndük. Hayır! Allah'a yemîn olsun ki bizden bir kişiden başka, Hâricilikte kalan olmadı."[5] Enes b. Mâlik'ten-Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem- buyurmaktadır:  "Kıyâmet günü, cehennemliklerin dünyada en müreffeh olanı getirilerek ateşe bir defa batırılacak ve: Ey Âdemoğlu, (cehennemde) hiç nimet gördün mü? Sana hiç iyilik uğradı mı? denilecektir. O: "Hayır! Ey Rabbim, vallahi hayır! diyecektir. Sonra cennetliklerden dünyada en fakir olanı getirilerek cennete bir defa sokulup çıkarılacak ve: "Ey Âdemoğlu (cennette) hiç fakirlik gördün mü,hiç sıkıntı çektin mi?" denilecektir. O da:"Hayır! Vallahi ya Rabbi! Başımdan hiç fakirlik geçmedi, hiçbir sıkıntı çekmedim, diyecektir."[6] Enes b. Mâlik'ten-Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem- buyurmaktadır: "Allah Teâlâ azabı en hafif olan cehennemliğe: Eğer dünya her şeyi ile senin olsaydı, şu azaptan kurtulmak için fidye olarak verir miydin? diye soracak. Adam: Evet! diyecek.Bunun üzerine Rab Teâlâ: Sen daha Âdem'in sulbünde iken ben senden bundan daha az olanını istemiş ve: Bana hiçbir şeyi ortak koşma da seni ateşe sokmayayım, cennete koyayım, demiştim. Sen ise buna yanaşmadın, bana ortak koştun, buyuracaktır."[7] İbn-i Ömer'den-Allah ondan ve babasından râzı olsun- rivâyet olundu-ğuna göre,Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmaktadır: "Cennet ehli cennette, cehennem ehli de cehen-nemde oldukları zaman ölüm getirilecek ve cennet ile cehennemin arasına konulup orada kesilecektir. Sonra bir münâdi nidâ edecek: Ey cennet ehli! Artık ebediyet var,ölüm yok! Ey cehennem ehli! Artık ebediyet var, ölüm yok! Cennet ehlinin sevinci bununla daha da artacak, cehennem ehlinin ise hüznü daha da artacaktır."[8] Ebu Musa el-Eş'ari'den-Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre,Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmaktadır: "Ben, ümmetimin (günahkârlarının) yarısının cennete girmesi ile şefaat (etmem) arasında muhayyer bırakıldım. Ben şefaati tercih ettim. Çünkü şefaat, daha kapsamlı ve ümmetimin (toptan kurtuluşuna) daha yeterlidir. Şefaati siz müttakîlere has mı biliyorsunuz? Hayır! O muttakîler için değil, günahkâr, hatalı ve pis işlere karışan (müslüman)lar içindir."[9]   [1] Buharî:Da'avat 1,Tevhid 31; Müslim,Îmân 334, (198); Muvatta,Kur'an 26,(1, 212); Tirmizi, Da'avat 141, (3597). [2] Tirmiz: Kıyâmet 12, (2437); Ebu Davud: Sünnet 23, (4739); İbn-i Mâce: Zühd 37, (4310). [3] Buhari,Tevhid 36,19,37,Tefsir,Bakara 1,Rikak 51; Müslim, İman 322, (193). [4] Buhari, Enbiya 3, 8, Tefsir, Beni İsrail 5; Müslim, İman 327, (194); Tirmizi, Kıyamet 11, (2436). [5] Müslim, Îmân 320, (191). [6] Müslim, Münafıkûn 55, (2807). [7] Buhari, Rikak 51, 49, Enbiya 1; Müslim, Münafikûn 51, (2805). [8] Buhari, Rikâk 50, 51; Müslim, Cennet 43, (2850). [9]İbn-i Mâce, Zühd Kitabı, Şefaat Babı, hadis no: 4301