البحث

عبارات مقترحة:

الرحمن

هذا تعريف باسم الله (الرحمن)، وفيه معناه في اللغة والاصطلاح،...

الملك

كلمة (المَلِك) في اللغة صيغة مبالغة على وزن (فَعِل) وهي مشتقة من...

KULLUK

التركية - Türkçe

المؤلف
القسم مقالات
النوع نصي
اللغة التركية - Türkçe
المفردات العبادة
islam, insanlığın başlangıcından sonuna (kıyamete) kadar, kâinattaki baş rolü oynayan insanı konu eder. Ve bu iki noktanın (başlangıcın ve sonun) arasında gelişen, bütün süreçlerin ve evrelerin her dönem ve her çağda, kainattaki başrol görevini almış -iasam kjffu-ettefr-4^gmrfaütün sosyal, toplumsal ve en tabii ihtiyaçlarına kadar cevap veren verip karşılıyan bir, nizamın adıdır. Kâinatın diğer değişmez kanunların da olduğu gibi değişmez, eksilmez ve yepyeni bir kâinat nizamı olarak durmaktadır. Pek tabiidir ki, yaradan Rabbın kâinatı ve insanı yaratması hasebiyle, yarattıkalannı hangi düzende, nasıl yaşayacaklarını yine kendisi takdir edip, belirlemiştir îşte bu kâinatta yaşayan küçük insana, yüklediği büyük görevin ne olduğunu ve niçin yaratıldığını "'ben insanları ve cinleri, ancak (sadece)bana kulluk etmeleri için yarattım'* ZARİYAT 56 diyerek bildirmiştir. Bu ayette anlaşılması gereken iki temel vurgu; l .   İnsanların yaradılış gayeleri Kulluk. 2.   İnsan sadece Kulluk için yaradılmıştır, öyleyse bizlerin hayatında, yaşadığımız süre içinde, her şeyin çekirdeğim oluşturur diye bileceğimiz, yaradılış gayemiz olan KULLUĞU çok iyi bilmemiz, onu en güzel şekilde idrak edip bellememiz gerekmektedir. Öncelikle bunu bilmek, insanın kendisini tanımasına, binaenaleyh, yaradan Rabbını bilip onu en güzel şekilde takdir etmesi ve kendisinden istenilen ibadeditin ne olduğunu idrak etmesine vesile olacaktır. Yine kulluğu bilmek, sair yaradılanlara hak etlikleri makamı verip, ibadeti sadece müstehak olana tahsis etmesi açısından önemlidir. İbadetin Kelime Manası: Kulluk (ibadet)in kelime manası: Boyun eğme, teslim olma gibi'(v.s.) manalarına gelir. Aslında bu kelime köleliğin müteradifi gibi görünsede, birbirinden ayrıldıkları en temel husus şudur: ·         Kölelik; kişinin rızası olmadan seçicilik hakkı tanınmadan teslim olamk, baş eğmek demekse, ·         Kulluk;   kişinin kendi rızasıyla ve ihtiyarıyla varolan hasletlerini, egemen tanıdığı varlık veya kişilere kanalize etmesine denir. Kulluk Hasleti, İki Kısma Ayrılır. 1.   Fıtratta kulluk (ibadet) 2.   Tevhitte kulluk(ibadet) a.)Fıtratta kulluk: Fıtrat, insanın tabiatında mevcut olan hasletlerine denilir. Korkma, sevme, düşünme, kasıt, amel söz; ve bunların şümulünde kulluk edası, hepsi bu edanın kapsamına girmektedir. Bu konuda kulluğumuzun ilk merhalesini bizlere anlatan âyet, Araf suresindeki şu âyettir. “Rabbın,Adem oğullarından zürriyyetlerini çıkardı... (yani dünyaya gelmişgeçmiş bütün insanları huzuruna aldı) ve onları kendi*(aleyhlerine) nefislerine şahit tutarak, "ben sizin Rabbınız değil miyim?" (demişti) buna cevaben insanlar: " evet şahidiz" demişlerdi. Peki Allah'ü teâlâ bunu niçin böyle yapmıştı? Âyetin devamında.. "Bu kıyamet günü bizim bundan haberimiz yoktu demiyesiniz diye. Veya hut, ata/anınız önceden şirk koşmuş kimse/erdi. Şimdi bu batılı işleleyenler yüzünden bizleri helakmı edeceksin?" Bu soruya cevap vermeden önce şu sorunun cevabının bulunması gerekir.( aranızda böyle bir i'tirafi hatırlayan varmı????...) Hiç bir İnsanda böyle bir hatırlama olmadığına göre, nasıl olurda hatırlamadığımız bir şeyden dolayı hesaba çekiliriz? Sorumlu tutuluruz Denilebilir?. Ancak hatırlama, gerçek manada olsaydı onu mutlak hayatımızda, unuttuğumuz diğer şeyler gibi unuturduk, ancak o zaman "hatırlamadığımız şeyden sorumlu değiliz" sözü haklı bir gerekçe olurdu. "İnsan fıtrat üzeri doğar" sözünde, bizim bu i'tirafi belleğimizde yani bilinçaltımızda taşıyarak dünyaya geldiğimizi gösterir. Yani, Rabbı kabul ve itiraf, diğer korkma, sevme, hasletlerimiz gibi, dünyaya geldikten sonra öğrendiğimiz bir şey değil; dünyaya gelmeden beraberimizde bulunan, onunla programlanarak birlikte geldiğimiz bir haslettir. Kainatta asıl olan, Allah'ın Rablığını kabuldür; inkar ise arazidir, fıtrata aykırıdır. İlahlık iddiasında bulunan Firavn bile, Allah'ı tam inkar edememiştir. Yaradanı inkar ,tabiatın vücuduna ters olan şeydir Fıtratın sahip olduğu, kasıt, amel, düşünce, saz gibi hasletleri, ibadet mefhumuyla ele alırız. İbadet kelimesini (kulluğu) kur'anda, tevhit akide iman (vs) gibi ifadelerin yanında, daha kapsamlı kullanırız. "insan/arı ve cin/eri ancak bana, sadece bana kulluk etmeleri için yarattım" Zariyat 56 •    Yaradılış gayemiz kulluk. •    Bizler sadece kulluk için yaradılmışız. "Ey İnsanlar!sizi ve sizden öncekileri yaradan Rabbınıza kulluk(ibadet) edin." •      Hitap umumidir, kafir müslüman tüm İnsanlar bu hitabın kapsamındadırlar. •      Yaradılanlar, yaradan Rabba, Kulluklarını eda etmekle yükümlüdürler. •      Sizi ve sizden öncakileri yaradan Rabbı birleyin! •     Yani, ibadette birleyin. •    İbadeti, O'na hass, sadece O'nun için yapın!  “ sizin Allah 'tan başkasına kulluk (ibadet) etmekten nehy olundımı. " •    Kulluk, tam Allah'a, hamde Allah'dan gayrına eda edilen bir haslettir. •    Kulluğun,  sadece  Allah'a  tahsis   edilmesi; onun dışındakilerin ise, nefy'edilmesi gerekir. “Ölüm sana gelinceye dek, Rabbına (Halikına) kulluk et!" •      İnsan hayatta olduğu sürece kuldur. •      Hayatın bitmesiyle kulluk son bulur. •     Hayatın bitene kadar kulluğunu Allah'a, yap! Fırattaki ibadet, insanın tabii hasletlerini içeren bir mefhumdur. Yani, insanın yaşantısında var olan yemesi, içmesi, sevmesi ve nefret etmesine kulluk, fıtrattaki kulluk şeklinde ele alırız İnsan, bu kulluğunda seçme, tercih etme hakkına  sahip değildir. Çünkü insan, bu hasletlerin  herhangi  birini   izale   etme hakkına ve kudretine sahip olmadığı gibi, iş bu hasletlerle donanmış, bunlarla programlanmıştır.  Buna bizim terminolojimizde şevki ilahi, bizim dışımızdakilerde ise, iç güdü diye tarif edilir.     Bir insanın "ben hiç yemeden uymadan yqşanm" demesi gibi. Böyle arazi (fıtrata aykırı) bir iddianın doğal bir sonucuda, sünnetullah gereği çok ağır ödenir. Güneşin bu tür bir iddiayla "ben yeryüzüne çıkmayacağım" sözünün akabinde olacak felaketlerin bir benzeride, insan bedeninde tezahür eder. Rabbı kabul ve i'tiraf da aynen böyle fıtridir. İnsanda acıkma hissini uyandırcak her hangi bir amil olmasa bile, insan fıtratının kendisini dürtmesiyle bu duygu hissedilir ve gündeme gelir. İnsanın, bir yaradanın varlığını hissetmesi, fıtratın ilk merhalesini anlatan birinci misakta, Rabbı kabul edip i'tiraf etmesinden dolayıdır. Rabb cins bir isimdir. Yartıcı, (halik) sahip ve efendi gibi manalar içerir. Rabbın varlığına iman fıtridir. İnkar ise arazidir. İnkara iten âmiller sebepler her zaman şüphe, tereddüt ve teşviş (vesvese) içerir. İnkar, vicdanen huzursuzluk verdiği gibi, kişinin tamamen inkar etmesi mümkün değidir.çünkükişinin en zor ve çaresiz bir anında, fıtratı yaradana sığnına ihtiyacı duyarak insanı yakalar, iman ise, yakine mabnidir; iman, isbattır; yakin, (şüphesiz sağlam ve kat'i olarak bilmek)itmi'nan (huzur ve güven) gerektirir. Konuyla alakalı en çarpıcı örnek İbrahim (a.s.) ınkıssasıdır.                                                                                                      "(İbrahim bir gün) üzerine gece bastırınca, bir yıldız görmüş ve" bu benim Rabbım demişti. Fakat yıldız batınca da (ondan yüz çevirip) "ben batanları sevmem"demişti. Ayı doğarken görünce "bu benim Rabbım "demişti. Fakat oda batınca "Rabbım beni doğru yola iletmezse, muhakkak sapıklığa düşmüş kimselerden olacağım" demişti. Sonra güneşi doğarken görünce, bu benim Rabbım bu daha büyük"demiş, oda batınca "ey kavmim ben sizin ortak koştuklarınızdan uzağım. Ben bir muvahhid (Allah'ı birleyiçi) o/arak, yüzümü gökleri ve yeri yaradan Allah 'a yönelttim; ben asla müşriklerden değilim" demişti. Fıtratta ibadet mefhumundaki davette, zirvede misal gösterilecek örnek, tek vakıa, Hz. İbrahim in Rabbını tanıma vakıasıdır. sizin için ibrahimde güzel örnekler vardır. İbrahim'in Rabbını tanıması, birinci misakta kendisine dere (Dere: onda toplanmış, mayasında var. anlamındadır) edilmiş olmasındandır. İbrahim(a.s.), Rabbı biliyordu ancak, isim ve sıfatlarıyla bilmiyordu. Biz Allah'ı, akıl, duyu ve vasf, ile tanıyamayız. Çünkü Allah'ü teala, biz sana ilim vermeden önce, sen bizi bilmiyordun "buyurmaktadır Fıtratının kendisini dürtmesi, Rabbı tanımaya sevketmişti. İbrahim Rabbım, kendisinde dere olmuş RABB kelimesinde camii olan isim ve sıfatlarıyla tanımaya çalışıyordu. Onun Rabbı batmamalıydı Samed Hay kayyum olmalıydı ibrahim batanları sevmezdi. İşte o mükemmeli tanımaya çalışıyordu. Normal bir seyirde, kişinin güneşe veyahut aya, benim Rabbım demesi şirktir; fakat, İbrahim müşriklerden değildi. EğerRabbım beni doğru yola iletmezse ben de sapıtanlardan olurum. Bu ifadeleri anlamıyanlar, ibrahimi tenzih etmek için, Rabbım ha veya rabbım bumu?şeklinde, çeşitli ekler ilave ederek yanlış istifhamlara yol açmaktadırlar. Halbuki, Allah'u teala ibrahimi zaten tezkiye ediyor, ibrahim (a.s)'ı şirkten tenzih ederiz. Allah': ibrahim hiç bir zaman şirk koşmamıştır” buyurüyor. Burada ibrahim,(as) eğer Rabbım beni doğru yola iletmezse, bana kendini vahy ile tanıtmazsa, bende sapıtan/ardan olurum. Anlamında ifade etmektedir. Bazen insan şirk söyliyebilir ama müşrik olmaz.Çünkü ibrahime, herhengi bir uyarıcı gelmemişti ilahi mesaj henüz kendisine ulaşmamıştı."jşte ibrahim, kaybolanların, batanların, . noksan sıfatlara sahip olanların, Rabb olamıyacaklannı biliyordu, yaradılanlardan yüz çevirip "ben  bir muvahbid (birleyici) olarak yüzümü gökleri ve yeri yaradan Rabba, Allah 'a çavirdim" demişti" En'am, 74,75,76,77,78,79. ·         b.Tevhitte Kulluk Mefhumu: Arafdaki âyette, Allah' ü tealanın "bizim bundan haberimiz yoktu veya atalarımız önceden şirk koşmuş kimselerdi; bizde onlardan sonra gelen bir nesiliz. Şimdi o' batılı işleyenler yüzünden bizi helak mı edeceksin?" sorusuna cevap teşkil eden, ikinci misak dediğimiz Nisa süresi 165 ci, âyette şöyle buyuruyor. Keza gönderilen, peygamberlerden sonra, insanların, Allah 'a karşı özür olarak ileri sürebilecekleri bir delilleri bulunmaması için, müjdeleyen ve korkutan peygamberler gönderdik. Yani, peygamberlerin gönderilme sebebi insanlığın, bu tür özürleri bulunmaması-içindi.  İnsanlara vahyin ulaşması, tebliğinin ulaşması, özür gerekçelerini ortadan kaldırırmahiyettedir.                                                                                                   Bu demek oluyorki, insanların fıtri hasletleri hiçbir zaman kurtuluş vesilesi değildir; Allah'ı kabul ve itiraf, kurtulma vesilesi olamdığı gibi,' insanın hayır olarak işlediği amellerde kurtulma vasilesi olamaz. Taki O'nu, peygamberlerini gönderip bize bildirdiği gibi takdir edelim ve amellerimizi sadece O'nun için yapalım. Gelen bütün peygemberler, fıtratımızda sahip olduğumuz hasletleri nasıl kullanacağımızı ve ne şekilde eda edilmesi gerektiğini öğretmek üzere gelmişlerdir; binaen aleyh, Pygamberlerin getirdiği bütün emir ve nehiler, yine fıtri hasletlere ve cüz'lerine dönüktür. "sen yüzünü Allah 'ı birleyici olarak doğruca dine, Allah 'm fıtratına (yani, yaratma kanununa uygun olan dine) ki: insanları ona göre yaratmıştır.” "''Rum, 30. Sevgi: duygusu, insanda mevcut olan fıtri bir haslettir. Bu duygunun mertebeleri isimde aynı olasa bile, müsemmada farklı farklıdır. Binaenaleyh, kişinin bir kuşu sevmesiyle annesini sevmesi farklı şeylerdir. Buruda bizini Allah'ı nasıl sevmemiz gerektiğini, bu duygunun zirvesini kimin işgal ve kime aid olduğunu, Allah'u teala şu ayette bildirmektedir: "İnsanlar içinde bir takım kimseler vardırki, Allah'tan başkasını ona ortak edinip Allah'/ sever gibi severler. Gerçi iman edenlerin Allah 'a olan sevgileri daha kuvvetlidir.” '"Bakara, 165. •    Sevme duygusu fıtridir. •    Bu duygu imandan bir cüz'dür. •      insanların bir kısmının mü'min olduğu. •    Allah'ı sevmede eşitlik söz konusu olmadığı      •    İman edenlerin Allah'a olan sevgileri daha fazla olduğu. •  Allah'ı sevmenin delili, peygambere tabi  olmaktır, "deki: Allah'ı seviyorsanız, banatabi olun" KORKMA; duygusu, insan fıtratından gelen bir duygudur; bu duyguyu failiyyet, eylem olarak hareket ister. İnsanoğlu fıtrattaki ibadet mefhumunda (sevme, içme, v.s.) duygularda programlandığı gibi, korkuylada programlanmıştır. İnsan bu duyguyu kullanmada muhayyerdir. Ya, tağuttan veya Allah'tan korkarak sarfeder. İnsanın küçüğü olan çocukta, bu duygu işlenmemiş çekirdek gibi olup, ebeveynler yönlendirirler. Eğer elverişli bir yere ekilirse, müsbet sonuçlar elde edilir; yok eğer biçimsiz rastgele bir yere ekilirse, o takdirde, Allah'tan gayrı korkular gündeme gelir. Korku İman esaslarından bir cüz' dür; bunada Âli imran,105. delildir. "Şeytan   ancak kendi dostlarım (yine kendi dostlarıyla,) korkutur ; siz ise sakın onlardan korkmayın! Eğer mü 'min iseniz benden korkun. Bu âyetin umumundan çıkardığımız mesaijlar:   a.) Korkmanın fıtri bir duygu olup, iman dan bir cüz' olması b.) Bizi Allah'tan gayrından korkutan şeytandır. c.) Şeytan kendi dostlarını yine kendi dostlarıyla korkutur.

التفاصيل

islam, insanlığın başlangıcından sonuna (kıyamete) kadar, kâinattaki baş rolü oynayan insanı konu eder. Ve bu iki noktanın (başlangıcın ve sonun) arasında gelişen, bütün süreçlerin ve evrelerin her dönem ve her çağda, kainattaki başrol görevini almış -iasam kjffu-ettefr-4^gmrfaütün sosyal, toplumsal ve en tabii ihtiyaçlarına kadar cevap veren verip karşılıyan bir, nizamın adıdır. Kâinatın diğer değişmez kanunların da olduğu gibi değişmez, eksilmez ve yepyeni bir kâinat nizamı olarak durmaktadır. Pek tabiidir ki, yaradan Rabbın kâinatı ve insanı yaratması hasebiyle, yarattıkalannı hangi düzende, nasıl yaşayacaklarını yine kendisi takdir edip, belirlemiştir îşte bu kâinatta yaşayan küçük insana, yüklediği büyük görevin ne olduğunu ve niçin yaratıldığını "'ben insanları ve cinleri, ancak (sadece)bana kulluk etmeleri için yarattım'* ZARİYAT 56 diyerek bildirmiştir. Bu ayette anlaşılması gereken iki temel vurgu; l .   İnsanların yaradılış gayeleri Kulluk. 2.   İnsan sadece Kulluk için yaradılmıştır, öyleyse bizlerin hayatında, yaşadığımız süre içinde, her şeyin çekirdeğim oluşturur diye bileceğimiz, yaradılış gayemiz olan KULLUĞU çok iyi bilmemiz, onu en güzel şekilde idrak edip bellememiz gerekmektedir. Öncelikle bunu bilmek, insanın kendisini tanımasına, binaenaleyh, yaradan Rabbını bilip onu en güzel şekilde takdir etmesi ve kendisinden istenilen ibadeditin ne olduğunu idrak etmesine vesile olacaktır. Yine kulluğu bilmek, sair yaradılanlara hak etlikleri makamı verip, ibadeti sadece müstehak olana tahsis etmesi açısından önemlidir. İbadetin Kelime Manası: Kulluk (ibadet)in kelime manası: Boyun eğme, teslim olma gibi'(v.s.) manalarına gelir. Aslında bu kelime köleliğin müteradifi gibi görünsede, birbirinden ayrıldıkları en temel husus şudur: ·         Kölelik; kişinin rızası olmadan seçicilik hakkı tanınmadan teslim olamk, baş eğmek demekse, ·         Kulluk;   kişinin kendi rızasıyla ve ihtiyarıyla varolan hasletlerini, egemen tanıdığı varlık veya kişilere kanalize etmesine denir. Kulluk Hasleti, İki Kısma Ayrılır. 1.   Fıtratta kulluk (ibadet) 2.   Tevhitte kulluk(ibadet) a.)Fıtratta kulluk: Fıtrat, insanın tabiatında mevcut olan hasletlerine denilir. Korkma, sevme, düşünme, kasıt, amel söz; ve bunların şümulünde kulluk edası, hepsi bu edanın kapsamına girmektedir. Bu konuda kulluğumuzun ilk merhalesini bizlere anlatan âyet, Araf suresindeki şu âyettir. “Rabbın,Adem oğullarından zürriyyetlerini çıkardı... (yani dünyaya gelmişgeçmiş bütün insanları huzuruna aldı) ve onları kendi*(aleyhlerine) nefislerine şahit tutarak, "ben sizin Rabbınız değil miyim?" (demişti) buna cevaben insanlar: " evet şahidiz" demişlerdi. Peki Allah'ü teâlâ bunu niçin böyle yapmıştı? Âyetin devamında.. "Bu kıyamet günü bizim bundan haberimiz yoktu demiyesiniz diye. Veya hut, ata/anınız önceden şirk koşmuş kimse/erdi. Şimdi bu batılı işleleyenler yüzünden bizleri helakmı edeceksin?" Bu soruya cevap vermeden önce şu sorunun cevabının bulunması gerekir.( aranızda böyle bir i'tirafi hatırlayan varmı????...) Hiç bir İnsanda böyle bir hatırlama olmadığına göre, nasıl olurda hatırlamadığımız bir şeyden dolayı hesaba çekiliriz? Sorumlu tutuluruz Denilebilir?. Ancak hatırlama, gerçek manada olsaydı onu mutlak hayatımızda, unuttuğumuz diğer şeyler gibi unuturduk, ancak o zaman "hatırlamadığımız şeyden sorumlu değiliz" sözü haklı bir gerekçe olurdu. "İnsan fıtrat üzeri doğar" sözünde, bizim bu i'tirafi belleğimizde yani bilinçaltımızda taşıyarak dünyaya geldiğimizi gösterir. Yani, Rabbı kabul ve itiraf, diğer korkma, sevme, hasletlerimiz gibi, dünyaya geldikten sonra öğrendiğimiz bir şey değil; dünyaya gelmeden beraberimizde bulunan, onunla programlanarak birlikte geldiğimiz bir haslettir. Kainatta asıl olan, Allah'ın Rablığını kabuldür; inkar ise arazidir, fıtrata aykırıdır. İlahlık iddiasında bulunan Firavn bile, Allah'ı tam inkar edememiştir. Yaradanı inkar ,tabiatın vücuduna ters olan şeydir Fıtratın sahip olduğu, kasıt, amel, düşünce, saz gibi hasletleri, ibadet mefhumuyla ele alırız. İbadet kelimesini (kulluğu) kur'anda, tevhit akide iman (vs) gibi ifadelerin yanında, daha kapsamlı kullanırız. "insan/arı ve cin/eri ancak bana, sadece bana kulluk etmeleri için yarattım" Zariyat 56 •    Yaradılış gayemiz kulluk. •    Bizler sadece kulluk için yaradılmışız. "Ey İnsanlar!sizi ve sizden öncekileri yaradan Rabbınıza kulluk(ibadet) edin." •      Hitap umumidir, kafir müslüman tüm İnsanlar bu hitabın kapsamındadırlar. •      Yaradılanlar, yaradan Rabba, Kulluklarını eda etmekle yükümlüdürler. •      Sizi ve sizden öncakileri yaradan Rabbı birleyin! •     Yani, ibadette birleyin. •    İbadeti, O'na hass, sadece O'nun için yapın!  “ sizin Allah 'tan başkasına kulluk (ibadet) etmekten nehy olundımı. " •    Kulluk, tam Allah'a, hamde Allah'dan gayrına eda edilen bir haslettir. •    Kulluğun,  sadece  Allah'a  tahsis   edilmesi; onun dışındakilerin ise, nefy'edilmesi gerekir. “Ölüm sana gelinceye dek, Rabbına (Halikına) kulluk et!" •      İnsan hayatta olduğu sürece kuldur. •      Hayatın bitmesiyle kulluk son bulur. •     Hayatın bitene kadar kulluğunu Allah'a, yap! Fırattaki ibadet, insanın tabii hasletlerini içeren bir mefhumdur. Yani, insanın yaşantısında var olan yemesi, içmesi, sevmesi ve nefret etmesine kulluk, fıtrattaki kulluk şeklinde ele alırız İnsan, bu kulluğunda seçme, tercih etme hakkına  sahip değildir. Çünkü insan, bu hasletlerin  herhangi  birini   izale   etme hakkına ve kudretine sahip olmadığı gibi, iş bu hasletlerle donanmış, bunlarla programlanmıştır.  Buna bizim terminolojimizde şevki ilahi, bizim dışımızdakilerde ise, iç güdü diye tarif edilir.     Bir insanın "ben hiç yemeden uymadan yqşanm" demesi gibi. Böyle arazi (fıtrata aykırı) bir iddianın doğal bir sonucuda, sünnetullah gereği çok ağır ödenir. Güneşin bu tür bir iddiayla "ben yeryüzüne çıkmayacağım" sözünün akabinde olacak felaketlerin bir benzeride, insan bedeninde tezahür eder. Rabbı kabul ve i'tiraf da aynen böyle fıtridir. İnsanda acıkma hissini uyandırcak her hangi bir amil olmasa bile, insan fıtratının kendisini dürtmesiyle bu duygu hissedilir ve gündeme gelir. İnsanın, bir yaradanın varlığını hissetmesi, fıtratın ilk merhalesini anlatan birinci misakta, Rabbı kabul edip i'tiraf etmesinden dolayıdır. Rabb cins bir isimdir. Yartıcı, (halik) sahip ve efendi gibi manalar içerir. Rabbın varlığına iman fıtridir. İnkar ise arazidir. İnkara iten âmiller sebepler her zaman şüphe, tereddüt ve teşviş (vesvese) içerir. İnkar, vicdanen huzursuzluk verdiği gibi, kişinin tamamen inkar etmesi mümkün değidir.çünkükişinin en zor ve çaresiz bir anında, fıtratı yaradana sığnına ihtiyacı duyarak insanı yakalar, iman ise, yakine mabnidir; iman, isbattır; yakin, (şüphesiz sağlam ve kat'i olarak bilmek)itmi'nan (huzur ve güven) gerektirir. Konuyla alakalı en çarpıcı örnek İbrahim (a.s.) ınkıssasıdır.                                                                                                      "(İbrahim bir gün) üzerine gece bastırınca, bir yıldız görmüş ve" bu benim Rabbım demişti. Fakat yıldız batınca da (ondan yüz çevirip) "ben batanları sevmem"demişti. Ayı doğarken görünce "bu benim Rabbım "demişti. Fakat oda batınca "Rabbım beni doğru yola iletmezse, muhakkak sapıklığa düşmüş kimselerden olacağım" demişti. Sonra güneşi doğarken görünce, bu benim Rabbım bu daha büyük"demiş, oda batınca "ey kavmim ben sizin ortak koştuklarınızdan uzağım. Ben bir muvahhid (Allah'ı birleyiçi) o/arak, yüzümü gökleri ve yeri yaradan Allah 'a yönelttim; ben asla müşriklerden değilim" demişti. Fıtratta ibadet mefhumundaki davette, zirvede misal gösterilecek örnek, tek vakıa, Hz. İbrahim in Rabbını tanıma vakıasıdır. sizin için ibrahimde güzel örnekler vardır. İbrahim'in Rabbını tanıması, birinci misakta kendisine dere (Dere: onda toplanmış, mayasında var. anlamındadır) edilmiş olmasındandır. İbrahim(a.s.), Rabbı biliyordu ancak, isim ve sıfatlarıyla bilmiyordu. Biz Allah'ı, akıl, duyu ve vasf, ile tanıyamayız. Çünkü Allah'ü teala, biz sana ilim vermeden önce, sen bizi bilmiyordun "buyurmaktadır Fıtratının kendisini dürtmesi, Rabbı tanımaya sevketmişti. İbrahim Rabbım, kendisinde dere olmuş RABB kelimesinde camii olan isim ve sıfatlarıyla tanımaya çalışıyordu. Onun Rabbı batmamalıydı Samed Hay kayyum olmalıydı ibrahim batanları sevmezdi. İşte o mükemmeli tanımaya çalışıyordu. Normal bir seyirde, kişinin güneşe veyahut aya, benim Rabbım demesi şirktir; fakat, İbrahim müşriklerden değildi. EğerRabbım beni doğru yola iletmezse ben de sapıtanlardan olurum. Bu ifadeleri anlamıyanlar, ibrahimi tenzih etmek için, Rabbım ha veya rabbım bumu?şeklinde, çeşitli ekler ilave ederek yanlış istifhamlara yol açmaktadırlar. Halbuki, Allah'u teala ibrahimi zaten tezkiye ediyor, ibrahim (a.s)'ı şirkten tenzih ederiz. Allah': ibrahim hiç bir zaman şirk koşmamıştır” buyurüyor. Burada ibrahim,(as) eğer Rabbım beni doğru yola iletmezse, bana kendini vahy ile tanıtmazsa, bende sapıtan/ardan olurum. Anlamında ifade etmektedir. Bazen insan şirk söyliyebilir ama müşrik olmaz.Çünkü ibrahime, herhengi bir uyarıcı gelmemişti ilahi mesaj henüz kendisine ulaşmamıştı."jşte ibrahim, kaybolanların, batanların, . noksan sıfatlara sahip olanların, Rabb olamıyacaklannı biliyordu, yaradılanlardan yüz çevirip "ben  bir muvahbid (birleyici) olarak yüzümü gökleri ve yeri yaradan Rabba, Allah 'a çavirdim" demişti" En'am, 74,75,76,77,78,79. ·         b.Tevhitte Kulluk Mefhumu: Arafdaki âyette, Allah' ü tealanın "bizim bundan haberimiz yoktu veya atalarımız önceden şirk koşmuş kimselerdi; bizde onlardan sonra gelen bir nesiliz. Şimdi o' batılı işleyenler yüzünden bizi helak mı edeceksin?" sorusuna cevap teşkil eden, ikinci misak dediğimiz Nisa süresi 165 ci, âyette şöyle buyuruyor. Keza gönderilen, peygamberlerden sonra, insanların, Allah 'a karşı özür olarak ileri sürebilecekleri bir delilleri bulunmaması için, müjdeleyen ve korkutan peygamberler gönderdik. Yani, peygamberlerin gönderilme sebebi insanlığın, bu tür özürleri bulunmaması-içindi.  İnsanlara vahyin ulaşması, tebliğinin ulaşması, özür gerekçelerini ortadan kaldırırmahiyettedir.                                                                                                   Bu demek oluyorki, insanların fıtri hasletleri hiçbir zaman kurtuluş vesilesi değildir; Allah'ı kabul ve itiraf, kurtulma vesilesi olamdığı gibi,' insanın hayır olarak işlediği amellerde kurtulma vasilesi olamaz. Taki O'nu, peygamberlerini gönderip bize bildirdiği gibi takdir edelim ve amellerimizi sadece O'nun için yapalım. Gelen bütün peygemberler, fıtratımızda sahip olduğumuz hasletleri nasıl kullanacağımızı ve ne şekilde eda edilmesi gerektiğini öğretmek üzere gelmişlerdir; binaen aleyh, Pygamberlerin getirdiği bütün emir ve nehiler, yine fıtri hasletlere ve cüz'lerine dönüktür. "sen yüzünü Allah 'ı birleyici olarak doğruca dine, Allah 'm fıtratına (yani, yaratma kanununa uygun olan dine) ki: insanları ona göre yaratmıştır.” "''Rum, 30. Sevgi: duygusu, insanda mevcut olan fıtri bir haslettir. Bu duygunun mertebeleri isimde aynı olasa bile, müsemmada farklı farklıdır. Binaenaleyh, kişinin bir kuşu sevmesiyle annesini sevmesi farklı şeylerdir. Buruda bizini Allah'ı nasıl sevmemiz gerektiğini, bu duygunun zirvesini kimin işgal ve kime aid olduğunu, Allah'u teala şu ayette bildirmektedir: "İnsanlar içinde bir takım kimseler vardırki, Allah'tan başkasını ona ortak edinip Allah'/ sever gibi severler. Gerçi iman edenlerin Allah 'a olan sevgileri daha kuvvetlidir.” '"Bakara, 165. •    Sevme duygusu fıtridir. •    Bu duygu imandan bir cüz'dür. •      insanların bir kısmının mü'min olduğu. •    Allah'ı sevmede eşitlik söz konusu olmadığı      •    İman edenlerin Allah'a olan sevgileri daha fazla olduğu. •  Allah'ı sevmenin delili, peygambere tabi  olmaktır, "deki: Allah'ı seviyorsanız, banatabi olun" KORKMA; duygusu, insan fıtratından gelen bir duygudur; bu duyguyu failiyyet, eylem olarak hareket ister. İnsanoğlu fıtrattaki ibadet mefhumunda (sevme, içme, v.s.) duygularda programlandığı gibi, korkuylada programlanmıştır. İnsan bu duyguyu kullanmada muhayyerdir. Ya, tağuttan veya Allah'tan korkarak sarfeder. İnsanın küçüğü olan çocukta, bu duygu işlenmemiş çekirdek gibi olup, ebeveynler yönlendirirler. Eğer elverişli bir yere ekilirse, müsbet sonuçlar elde edilir; yok eğer biçimsiz rastgele bir yere ekilirse, o takdirde, Allah'tan gayrı korkular gündeme gelir. Korku İman esaslarından bir cüz' dür; bunada Âli imran,105. delildir. "Şeytan   ancak kendi dostlarım (yine kendi dostlarıyla,) korkutur ; siz ise sakın onlardan korkmayın! Eğer mü 'min iseniz benden korkun. Bu âyetin umumundan çıkardığımız mesaijlar:   a.) Korkmanın fıtri bir duygu olup, iman dan bir cüz' olması b.) Bizi Allah'tan gayrından korkutan şeytandır. c.) Şeytan kendi dostlarını yine kendi dostlarıyla korkutur.