البحث

عبارات مقترحة:

الأول

(الأوَّل) كلمةٌ تدل على الترتيب، وهو اسمٌ من أسماء الله الحسنى،...

الرقيب

كلمة (الرقيب) في اللغة صفة مشبهة على وزن (فعيل) بمعنى (فاعل) أي:...

الكبير

كلمة (كبير) في اللغة صفة مشبهة باسم الفاعل، وهي من الكِبَر الذي...

Allah’ Rasulüne imanı, eyleme dönüştürülmesi, üç şekilde mümkün dür

التركية - Türkçe

المؤلف
القسم مقالات
النوع نصي
اللغة التركية - Türkçe
المفردات محمد صلى الله عليه وسلم
Allah' Rasulüne imanı, eyleme dönüştürülmesi, üç şekilde mümkün dür. Allah' Rasulüne iman, iteat, ittiba ve Örnek edinmeyi gerektirir. l. İteat etmek: verdiği emirlere imtisal nehyetilklerin den iclinab etmektir. Resule iteat, kur'andaki emirlere iteat değildir yani, Rasulün emrettiğine kur'ana uygunsa iteat ederim anlayışı, Rasule iteat anlamında değildir. Rasule iteat, tamamen kur'anın dışındaki emir ve nehilerine iteattir. Yani, kur'anın dışında gelen vahiy'ler, kur'anın içindeki vahiy'ler kadar bağlayıcı va tamamlayıcıdır, "indirilene uy, sana vahy 'edilene uy! " Öyleyse, Allah' Rasulünün sünnetini bu meanda şöyle alabiliriz. Sünnet denilince, Allah' Rasulünün, sözleri, fiilleri, takriri ve tasvibi olarak ele aldık. Biz Rasulün, sözlerine emirlerine muhatabız, fiilleri bazen kendisine has olabilir. Takrir ve tasvib ise, şeriatta asla muhalif olmayan şeylerde suküt etmesidir. Yani, yapılabilir buna sünnet mahiyetinde bakılmaz. Yani bunun ilzam ediciliği yoktur. Allah'Rasulü (s.a.v,)'in, emir ve nehiy'leri, mutlak sözlü gelir. Sözlerindeki, ifadenin nazmı biçimi kendisine aittir. Ancak fiilerine gelince, Allah' Rasulün den görülen bîr fiilin ifadesi, görenlerin nakli olduğu için, anlatım biçimi, anlatılışı, söz dizisi görenlere yani, sahabeye aittir. Dolaysıyla, gören kişinin ifadesi, görenler adedince, farklı biçimlerde telaffuz edilmesi mümkündür. Kat'iyyetle hadislerde geçen bir ifadenin farkılı farklı biçimlerde gündeme gelmesini, Allah' Rasıılünden kaynaklandığım, çelişkili olduklarını düşünmemek gerekir. Sahabiler, Rasulden işittikleri sözleri, aynen aktarmaya özen göstermişlerdir. ..... Çünkü, Rasulullah's.a.v.den, sözlü gelen her kelimesinden bir istinbad mümkündür; ama, fiilleri İçin bu geçerli değildir, Allah' Rasulünden gelen sözü ile fiili ters düşerse, yani emrettiği şey ile yaptığı şey farklı olursa, bu durumda, takınılması gereken tavır, emrettiği şeye imtisal etmektir. Çünkü sözü, fiiline mukaddemdir, bizler, emrettiği şeye muhatab olmaktayız. Misal;' Rasulullah' (s.a.v.) bizi visal orucundan neh'yetmiştir. (iki gün üst üste, oruç tutmaktan) bize yasaklıyor fakat, kendisi visal orucunu tutuyor. Kendisine sorulduğunda: "bensizin gibi değilim, Allah' beni içiriyor, doyuruyor, "buyurmuştur. Allah' Rasulünün fiiliyatı, kendisine hastır. Bazen bunlar, bir emrin, yani sözlü bir şeyin şumulündedİr. " Benî nasıl Namaz kılar gördüyseniz, öyle kılın"'gibi. Namaz daki bütün fiiller, sahabiler tarafından aktarılmıştır. Bazı fiiller, bazı emirlerin şümulüne girer. Misal;Namazda yapmış olduklarını fill tipinde ele alınmaz. Benî nasıl namaz kılar gördü iseniz, öyle kılın emrinin şumulündedİr. Bu hadisin söz terkibi Rasule aittir; ama namazdaki bütün fiilleri anlatan sahabilerdir Ellerini kaldırırdı, Rasıılu, şöyle yaparken gördüm (v s) bütün bunlar, sahabenin anlatışıdır ancak, bir emrin muhteviyatı şümulü içindedir; oda, " "beni nasıl namaz kılar gördü İseniz öylece kılın emridir.Buharı, Peygambere ittibayı gerektiren her şey, illa emir sigasında alınmaz. Çünkü, bir hükmün emir sığası ile gelmişi, onu vacip kılar. Peki peygambere uymak vacip değilmidir? sorusuna biz onun emrine muhalefet edenler, başlarına bir belanın veya acıklı bir azabın gelmesinden sakınsınlar"Nur, 63. Peygamberin emrine isyan nedir, karşı durmak nedir?, diye bir hüküm söyletilmek istenirse, farz, vacip müstehab gibi, Allah' Rasulü ve sahabenin kullanmadığı isim ve tesmiyelerin taksimatını yapmadan, biz katiyyetle bir şey demeden ,bu ayetle karşılık veririz. Allah' ve Rasulünün takdir etmediği, tayin etmediği bir sıralamayı biz koyarsak, bu çok kütü neticeler açar. Birisi İbni Abbas'a: "kurban kesmek vacipmidir" diye soruyor. Oda: _ "Allah' Rasulü yapmıştır"diye cevap veriyor. Bunu üzerine adam tekrar tekrar "kurban kesmek vacipmidir" diye soruyor. En sonunda ibni Abbas, "ben sana Allah'Rasulu yaptı diyorum, bu sana yetmedimi!"diyor,"Tirmizi Bizde Allah' Rasulü yapmıştır der geçeriz. Ama farz, vacip, sünnet gibi, Allah' ve Rasulünün yapmadığı taksimatı bizler yapacak olursak, Hanefi'lerin abdestin farzına dört, Şafiiler beş der, sonunda ihtilaf olur. Ardından hadis inkarcıları gündeme gelirler ve "eğer bu meselede hak olsaydı, ihtilaf olurmuydu? derler. Halbuki, bu taksimatları ne Allah' Rasulü yapmıştır nede Allah. Eğer bu tayinleri Allah' va Rasulü yapmadı İse bizim yapmaya hiç hakkımız yoktur. . Yada derlerki, Allah' Rasulünün her emrini yapmak gerekirmi? Evet dersen, bu ayeti getirirler."(Cuma) Namazı kıldıktan sonra, yeryüzüne dağılın."cuma 9-11 Burada, "bu bîr emir cumadan sonra mutlak çalışman gerekmiyor mu?" bizde deriz ki, eğer bir emir nehi ile beraber gelirse, buna nedbe delalet eder. Cümlenin başında: " Cuma günü namaz için seslenİldiğinde, alış verişi bırakarak Allah 'ı zikre koşun. "(Cuma) Namazı kıldıktan sonra, yer yüzüne dağılın." "alış verişi bırakın!" o' anki (cuma namazı esnasındaki yasaklılığı gündeme getirir, ondan sonra gidebilirsiniz, "yasak değildir" manasındadır Yani, emir nehiy' ile gelirse, nedbe hamledilir; nedbe yapmak ilzam edici değildir. Peygambere iltiba konusundaki emirlere imlisali açıkladık, bundan sonra nehiy'lerden iclinaba olan delilimiz: 'peygambersize neyi getirdi ise onu alın; sizi neyden sakındırdı ise, ondan vazgeçin','Haşr, 7 Allah' Rasulünden gelen her emre iteat, ve nehyettiği her şeyden sakınmak gerekir, katiyyetle bir müslüman, basit mazeretlerle ona ters düşemez. Yalnız, her emrin vucubiyet ve keyfiyeti'nin derecesi, terkindeki zecre, ikaba dönük anlaşılır. Yani, her şeydeki emrin, nehyin, sakındırmanın derecesi, onu terketmede veya irtikab etmedeki zecre dönük anlaşılır. Misal: Beş vakit' namaz farzdır; bu farzın ehemmiyet derecesini, terkindeki hükmü ile anlaşılır. Allah' Rasulünden gelen her emre imtisal, her nehiden sakınmak gerekir. İttiba: imanın eylemdeki ikinci tezahürüdür. İttiba, uyma, tabi olmadır. Allah' Rasulüne ittiba umum manada her ne kadar ilzam edici ise, illa her meselede ilzam edici değildir; ama, umum manada mutlak ilzam etmiştir, Çünkü, tabii olmak umum manada, namazda onun yaptığını yapmaktır. Tebliğindekİ metodun da ona uymaktır. Onun için aynı mahiyette tek hükmü ifade etmez. *"Deki: eğer Allah'ı seviyorsanız, bana tabii olun ki,Allah'da sizi sevsin."Ali imran 32 Bu ayette ittiba umum manada ele alınıyor, umum manada ilzam edicidir. Ama illa ,-her meselede iltiba vucubiyeti ifade etmiyor. Her meselede Rasule tabii olmak, hayatımızın her safhasında ona uymamız gerekiyor. Ahmet ibn Hanbelİn müsnedinde, Ömer ®' Rasulullah'bir sohbetteyken, elinde evraklarla geliyor. Allah'Rasıılü elindekileri sorunca, "yahudi ve hristiyan bazı dostlarımdan bazı şeyler yazdırdım" demesi üzerine Rasulullah' hiddetli bir şekilde, "eğer musa hayatta olsaydı, buna tabii olmaktan başka bir yol bulamazdı"buyurdu. Bu demek oluyor ki, Allah' Rasulünün varlığında, (h.z) Musa'ya tabii olmak dalaletse, Allah Rasulünden başka, Abi, efendi, Hoca (vs) e' uymak, dalaletin ta kendisidir. Bizim tabii olacağımız tek bir insan vardır. O'da, Rasuldür. Tabiilikle kullanacağımız zıttı en kötü şey, takliddir. Taklid, Rasulden başka uyduğumuz her şey dir. Delilsiz, körü körüne uymaktır taklid. Katiyyetle, ayette, alimlere uyun denmiyor; bilmediklerinizi onlara sorun diyor. İttiba, tabi olmak, umum manada ilzam edicidir; ama her meselede illa ilzam edici mahiyetle değildir. İman yetmiş küsur şubedir; en üstünü La ilahe illallah' en ednası ise, yolda eziyet veren taşları kaldırma dır. derken, bu şubeler aynı seviyede bir tutulmadığı gibi, Rasule ittiba, her meselede illa ittibayı gerektirmiyor. . 2. Örnek edinme: Bu Kelime, sadece Allah' rasulü İçin kullanılır; çünkü, buna en layık olan odur. Bunun anlamı, örnek, misal alınan kişi demektir. Bizi eğiten bir şeyler öğreten kim olursa olsun, bunun sıfat vasfı, nesebi yakınlığımız ne olursa olsun, ibadet mefhumu anlayışı içersinde, katiyyetle ve katiyyetle Rasulün dışındaki birisini örnek almak mümkün değildir. Örnek almaya muhtaç birisi örnek alınırsa, mutlak ve mutlak bu örneklik eylemde bir erezyon yani, erime gündeme gelir. Bir meselede, Allah' Rasulünün örnek alınmasıyla, bir başkasının örnek alınmsi aynı değildir. Bu erimeye tabii olur. Öyle olurki, bir başkasının örnek alındığı durumunda, nesiller sonra, belli bir zamandan sonra, Allah' Rasulünün örneklik teşkil ettiği mahiyetten uzaklaşır gider. "Alimin abid 'üzerindeki fazileti, benim sizin en aşağınız üzerindeki faziletim gibidir. " Allah' Rasulü zamanında, sahabe zamanında, ilim ehline saygı vardı ama bu saygı, Allah' Rasulünden daha fazla bir örnekliği getirmedi, getirmemelidir.

التفاصيل

Allah' Rasulüne imanı, eyleme dönüştürülmesi, üç şekilde mümkün dür. Allah' Rasulüne iman, iteat, ittiba ve Örnek edinmeyi gerektirir. l. İteat etmek: verdiği emirlere imtisal nehyetilklerin den iclinab etmektir. Resule iteat, kur'andaki emirlere iteat değildir yani, Rasulün emrettiğine kur'ana uygunsa iteat ederim anlayışı, Rasule iteat anlamında değildir. Rasule iteat, tamamen kur'anın dışındaki emir ve nehilerine iteattir. Yani, kur'anın dışında gelen vahiy'ler, kur'anın içindeki vahiy'ler kadar bağlayıcı va tamamlayıcıdır, "indirilene uy, sana vahy 'edilene uy! " Öyleyse, Allah' Rasulünün sünnetini bu meanda şöyle alabiliriz. Sünnet denilince, Allah' Rasulünün, sözleri, fiilleri, takriri ve tasvibi olarak ele aldık. Biz Rasulün, sözlerine emirlerine muhatabız, fiilleri bazen kendisine has olabilir. Takrir ve tasvib ise, şeriatta asla muhalif olmayan şeylerde suküt etmesidir. Yani, yapılabilir buna sünnet mahiyetinde bakılmaz. Yani bunun ilzam ediciliği yoktur. Allah'Rasulü (s.a.v,)'in, emir ve nehiy'leri, mutlak sözlü gelir. Sözlerindeki, ifadenin nazmı biçimi kendisine aittir. Ancak fiilerine gelince, Allah' Rasulün den görülen bîr fiilin ifadesi, görenlerin nakli olduğu için, anlatım biçimi, anlatılışı, söz dizisi görenlere yani, sahabeye aittir. Dolaysıyla, gören kişinin ifadesi, görenler adedince, farklı biçimlerde telaffuz edilmesi mümkündür. Kat'iyyetle hadislerde geçen bir ifadenin farkılı farklı biçimlerde gündeme gelmesini, Allah' Rasıılünden kaynaklandığım, çelişkili olduklarını düşünmemek gerekir. Sahabiler, Rasulden işittikleri sözleri, aynen aktarmaya özen göstermişlerdir. ..... Çünkü, Rasulullah's.a.v.den, sözlü gelen her kelimesinden bir istinbad mümkündür; ama, fiilleri İçin bu geçerli değildir, Allah' Rasulünden gelen sözü ile fiili ters düşerse, yani emrettiği şey ile yaptığı şey farklı olursa, bu durumda, takınılması gereken tavır, emrettiği şeye imtisal etmektir. Çünkü sözü, fiiline mukaddemdir, bizler, emrettiği şeye muhatab olmaktayız. Misal;' Rasulullah' (s.a.v.) bizi visal orucundan neh'yetmiştir. (iki gün üst üste, oruç tutmaktan) bize yasaklıyor fakat, kendisi visal orucunu tutuyor. Kendisine sorulduğunda: "bensizin gibi değilim, Allah' beni içiriyor, doyuruyor, "buyurmuştur. Allah' Rasulünün fiiliyatı, kendisine hastır. Bazen bunlar, bir emrin, yani sözlü bir şeyin şumulündedİr. " Benî nasıl Namaz kılar gördüyseniz, öyle kılın"'gibi. Namaz daki bütün fiiller, sahabiler tarafından aktarılmıştır. Bazı fiiller, bazı emirlerin şümulüne girer. Misal;Namazda yapmış olduklarını fill tipinde ele alınmaz. Benî nasıl namaz kılar gördü iseniz, öyle kılın emrinin şumulündedİr. Bu hadisin söz terkibi Rasule aittir; ama namazdaki bütün fiilleri anlatan sahabilerdir Ellerini kaldırırdı, Rasıılu, şöyle yaparken gördüm (v s) bütün bunlar, sahabenin anlatışıdır ancak, bir emrin muhteviyatı şümulü içindedir; oda, " "beni nasıl namaz kılar gördü İseniz öylece kılın emridir.Buharı, Peygambere ittibayı gerektiren her şey, illa emir sigasında alınmaz. Çünkü, bir hükmün emir sığası ile gelmişi, onu vacip kılar. Peki peygambere uymak vacip değilmidir? sorusuna biz onun emrine muhalefet edenler, başlarına bir belanın veya acıklı bir azabın gelmesinden sakınsınlar"Nur, 63. Peygamberin emrine isyan nedir, karşı durmak nedir?, diye bir hüküm söyletilmek istenirse, farz, vacip müstehab gibi, Allah' Rasulü ve sahabenin kullanmadığı isim ve tesmiyelerin taksimatını yapmadan, biz katiyyetle bir şey demeden ,bu ayetle karşılık veririz. Allah' ve Rasulünün takdir etmediği, tayin etmediği bir sıralamayı biz koyarsak, bu çok kütü neticeler açar. Birisi İbni Abbas'a: "kurban kesmek vacipmidir" diye soruyor. Oda: _ "Allah' Rasulü yapmıştır"diye cevap veriyor. Bunu üzerine adam tekrar tekrar "kurban kesmek vacipmidir" diye soruyor. En sonunda ibni Abbas, "ben sana Allah'Rasulu yaptı diyorum, bu sana yetmedimi!"diyor,"Tirmizi Bizde Allah' Rasulü yapmıştır der geçeriz. Ama farz, vacip, sünnet gibi, Allah' ve Rasulünün yapmadığı taksimatı bizler yapacak olursak, Hanefi'lerin abdestin farzına dört, Şafiiler beş der, sonunda ihtilaf olur. Ardından hadis inkarcıları gündeme gelirler ve "eğer bu meselede hak olsaydı, ihtilaf olurmuydu? derler. Halbuki, bu taksimatları ne Allah' Rasulü yapmıştır nede Allah. Eğer bu tayinleri Allah' va Rasulü yapmadı İse bizim yapmaya hiç hakkımız yoktur. . Yada derlerki, Allah' Rasulünün her emrini yapmak gerekirmi? Evet dersen, bu ayeti getirirler."(Cuma) Namazı kıldıktan sonra, yeryüzüne dağılın."cuma 9-11 Burada, "bu bîr emir cumadan sonra mutlak çalışman gerekmiyor mu?" bizde deriz ki, eğer bir emir nehi ile beraber gelirse, buna nedbe delalet eder. Cümlenin başında: " Cuma günü namaz için seslenİldiğinde, alış verişi bırakarak Allah 'ı zikre koşun. "(Cuma) Namazı kıldıktan sonra, yer yüzüne dağılın." "alış verişi bırakın!" o' anki (cuma namazı esnasındaki yasaklılığı gündeme getirir, ondan sonra gidebilirsiniz, "yasak değildir" manasındadır Yani, emir nehiy' ile gelirse, nedbe hamledilir; nedbe yapmak ilzam edici değildir. Peygambere iltiba konusundaki emirlere imlisali açıkladık, bundan sonra nehiy'lerden iclinaba olan delilimiz: 'peygambersize neyi getirdi ise onu alın; sizi neyden sakındırdı ise, ondan vazgeçin','Haşr, 7 Allah' Rasulünden gelen her emre iteat, ve nehyettiği her şeyden sakınmak gerekir, katiyyetle bir müslüman, basit mazeretlerle ona ters düşemez. Yalnız, her emrin vucubiyet ve keyfiyeti'nin derecesi, terkindeki zecre, ikaba dönük anlaşılır. Yani, her şeydeki emrin, nehyin, sakındırmanın derecesi, onu terketmede veya irtikab etmedeki zecre dönük anlaşılır. Misal: Beş vakit' namaz farzdır; bu farzın ehemmiyet derecesini, terkindeki hükmü ile anlaşılır. Allah' Rasulünden gelen her emre imtisal, her nehiden sakınmak gerekir. İttiba: imanın eylemdeki ikinci tezahürüdür. İttiba, uyma, tabi olmadır. Allah' Rasulüne ittiba umum manada her ne kadar ilzam edici ise, illa her meselede ilzam edici değildir; ama, umum manada mutlak ilzam etmiştir, Çünkü, tabii olmak umum manada, namazda onun yaptığını yapmaktır. Tebliğindekİ metodun da ona uymaktır. Onun için aynı mahiyette tek hükmü ifade etmez. *"Deki: eğer Allah'ı seviyorsanız, bana tabii olun ki,Allah'da sizi sevsin."Ali imran 32 Bu ayette ittiba umum manada ele alınıyor, umum manada ilzam edicidir. Ama illa ,-her meselede iltiba vucubiyeti ifade etmiyor. Her meselede Rasule tabii olmak, hayatımızın her safhasında ona uymamız gerekiyor. Ahmet ibn Hanbelİn müsnedinde, Ömer ®' Rasulullah'bir sohbetteyken, elinde evraklarla geliyor. Allah'Rasıılü elindekileri sorunca, "yahudi ve hristiyan bazı dostlarımdan bazı şeyler yazdırdım" demesi üzerine Rasulullah' hiddetli bir şekilde, "eğer musa hayatta olsaydı, buna tabii olmaktan başka bir yol bulamazdı"buyurdu. Bu demek oluyor ki, Allah' Rasulünün varlığında, (h.z) Musa'ya tabii olmak dalaletse, Allah Rasulünden başka, Abi, efendi, Hoca (vs) e' uymak, dalaletin ta kendisidir. Bizim tabii olacağımız tek bir insan vardır. O'da, Rasuldür. Tabiilikle kullanacağımız zıttı en kötü şey, takliddir. Taklid, Rasulden başka uyduğumuz her şey dir. Delilsiz, körü körüne uymaktır taklid. Katiyyetle, ayette, alimlere uyun denmiyor; bilmediklerinizi onlara sorun diyor. İttiba, tabi olmak, umum manada ilzam edicidir; ama her meselede illa ilzam edici mahiyetle değildir. İman yetmiş küsur şubedir; en üstünü La ilahe illallah' en ednası ise, yolda eziyet veren taşları kaldırma dır. derken, bu şubeler aynı seviyede bir tutulmadığı gibi, Rasule ittiba, her meselede illa ittibayı gerektirmiyor. . 2. Örnek edinme: Bu Kelime, sadece Allah' rasulü İçin kullanılır; çünkü, buna en layık olan odur. Bunun anlamı, örnek, misal alınan kişi demektir. Bizi eğiten bir şeyler öğreten kim olursa olsun, bunun sıfat vasfı, nesebi yakınlığımız ne olursa olsun, ibadet mefhumu anlayışı içersinde, katiyyetle ve katiyyetle Rasulün dışındaki birisini örnek almak mümkün değildir. Örnek almaya muhtaç birisi örnek alınırsa, mutlak ve mutlak bu örneklik eylemde bir erezyon yani, erime gündeme gelir. Bir meselede, Allah' Rasulünün örnek alınmasıyla, bir başkasının örnek alınmsi aynı değildir. Bu erimeye tabii olur. Öyle olurki, bir başkasının örnek alındığı durumunda, nesiller sonra, belli bir zamandan sonra, Allah' Rasulünün örneklik teşkil ettiği mahiyetten uzaklaşır gider. "Alimin abid 'üzerindeki fazileti, benim sizin en aşağınız üzerindeki faziletim gibidir. " Allah' Rasulü zamanında, sahabe zamanında, ilim ehline saygı vardı ama bu saygı, Allah' Rasulünden daha fazla bir örnekliği getirmedi, getirmemelidir.