البحث

عبارات مقترحة:

الرفيق

كلمة (الرفيق) في اللغة صيغة مبالغة على وزن (فعيل) من الرفق، وهو...

الوهاب

كلمة (الوهاب) في اللغة صيغة مبالغة على وزن (فعّال) مشتق من الفعل...

القاهر

كلمة (القاهر) في اللغة اسم فاعل من القهر، ومعناه الإجبار،...

الترجمة التركية للمختصر في تفسير القرآن الكريم

الترجمة التركية للمختصر في تفسير القرآن الكريم، صادر عن مركز تفسير للدراسات القرآنية.

1- ﴿بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ سَبَّحَ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ ۖ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ﴾


Göklerde ve yerde var olan yaratılmışlar, Allah'ı kendisine yakışmayacak olan şeylerden tenzih edip yüceltirler. O; Aziz'dir/hiç kimsenin mücadele edemeyeceği mutlak galiptir. Yaratmasında, şeriatinde ve takdir etmesinde hikmet sahibidir.

2- ﴿هُوَ الَّذِي أَخْرَجَ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ مِنْ دِيَارِهِمْ لِأَوَّلِ الْحَشْرِ ۚ مَا ظَنَنْتُمْ أَنْ يَخْرُجُوا ۖ وَظَنُّوا أَنَّهُمْ مَانِعَتُهُمْ حُصُونُهُمْ مِنَ اللَّهِ فَأَتَاهُمُ اللَّهُ مِنْ حَيْثُ لَمْ يَحْتَسِبُوا ۖ وَقَذَفَ فِي قُلُوبِهِمُ الرُّعْبَ ۚ يُخْرِبُونَ بُيُوتَهُمْ بِأَيْدِيهِمْ وَأَيْدِي الْمُؤْمِنِينَ فَاعْتَبِرُوا يَا أُولِي الْأَبْصَارِ﴾


Allah'ı inkâr eden ve Peygamberi Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'i yalanlayan Benî Nadîr'i yurtları olan Medine'den Şam'a ilk defa çıkaran O'dur. Onlar; Tevrat ehli olan Yahûdilerdendir. Onlar müşrikler ile birlikte olup, ahitlerini bozunca Yüce Allah onları Şam diyarına doğru sürmüştü. -Ey Mü'minler!- Üzerinde oldukları güç ve kuvvet sebebi ile siz onların yurtlarından çıkacaklarını sanmamıştınız. Onlar da yükselttikleri kalelerinin Allah'ın cezalandırmasından kendilerini koruyacağını sanmışlardı. Böylece Allah da Rasûlüne, onlara karşı savaşmayı ve onları yurtlarından sürgün etmeyi emretmesi ile onlara hesaba katmadıkları bir yönden gelmiştir. Yüce Allah, onların kalplerine şiddetli bir korku salıverdi. Böylece onlar müslümanların o evlerden yararlanmaması için evlerini kendi elleri ile içerden yıktılar. Müslümanlar da dışarıdan yıktılar. Ey basiret sahipleri! İnkârları sebebi ile onların başına gelenlerden ibret alın ve sakın onlar gibi olmayın. Yoksa onların uğramış olduğu ceza size de ulaşır.

3- ﴿وَلَوْلَا أَنْ كَتَبَ اللَّهُ عَلَيْهِمُ الْجَلَاءَ لَعَذَّبَهُمْ فِي الدُّنْيَا ۖ وَلَهُمْ فِي الْآخِرَةِ عَذَابُ النَّارِ﴾


Eğer Yüce Allah, onların sürgün edilmelerini yazmamış olsaydı onlara tıpkı kardeşleri olan Kurayza Oğulları'na (Yahûdilerine) yaptığı gibi dünyada öldürülme ve esir edilme ile azap ederdi. Ahirette onlar için kendilerini bekleyen ve içinde ebedî kalacakları bir azap vardır.

4- ﴿ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمْ شَاقُّوا اللَّهَ وَرَسُولَهُ ۖ وَمَنْ يُشَاقِّ اللَّهَ فَإِنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ﴾


Onlar hakkında gerçekleşen bu şey, onların küfürleri ve ahitlerini bozarak Allah'a ve Rasûlüne karşı gelmeleri sebebiyledir. Her kim Allah'a karşı gelirse; şüphesiz Allah Teâlâ cezalandırması şiddetli olandır. O kimseye O'nun şiddetli cezalandırması erişecektir.

5- ﴿مَا قَطَعْتُمْ مِنْ لِينَةٍ أَوْ تَرَكْتُمُوهَا قَائِمَةً عَلَىٰ أُصُولِهَا فَبِإِذْنِ اللَّهِ وَلِيُخْزِيَ الْفَاسِقِينَ﴾


-Ey Mü'minler topluluğu!- Beni Nadîr Gazvesi'nde Allah'ın düşmanlarını gazaplandırmak için kesmiş olduğunuz yahut kendisinden yararlanmak için kökleri üzerinde bırakmış olduğunuz hurma ağaçları Allah'ın emriyledir. Bu; onların iddia ettiği gibi yeryüzünde yapılmış bir bozgun değildir. Bu; Allah'ın taatinden çıkan, ahitlerini bozan ve vefa yolunu seçmek yerine hıyanet yolunu seçen Yahûdileri rezil etmesi içindir.

6- ﴿وَمَا أَفَاءَ اللَّهُ عَلَىٰ رَسُولِهِ مِنْهُمْ فَمَا أَوْجَفْتُمْ عَلَيْهِ مِنْ خَيْلٍ وَلَا رِكَابٍ وَلَٰكِنَّ اللَّهَ يُسَلِّطُ رُسُلَهُ عَلَىٰ مَنْ يَشَاءُ ۚ وَاللَّهُ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ﴾


Yüce Allah’ın, Nadîr Oğulları'nın mallarından Rasûlüne verdiği şeyler için siz ne at ve ne deve koşturdunuz ve size ne de bir meşakkat isabet etti. Fakat Allah, Rasûlünü dilediğine hakim kılıp ona karşı üstün kılar. O, Rasûlünü Nadîr Oğulları'na hakim kılıp onlara karşı üstün kılmış ve onların beldelerinin fethini savaşmaksızın nasip etmiştir. Allah’ın her şeye gücü yeter. Hiçbir şey O'nu aciz bırakamaz.

7- ﴿مَا أَفَاءَ اللَّهُ عَلَىٰ رَسُولِهِ مِنْ أَهْلِ الْقُرَىٰ فَلِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ وَلِذِي الْقُرْبَىٰ وَالْيَتَامَىٰ وَالْمَسَاكِينِ وَابْنِ السَّبِيلِ كَيْ لَا يَكُونَ دُولَةً بَيْنَ الْأَغْنِيَاءِ مِنْكُمْ ۚ وَمَا آتَاكُمُ الرَّسُولُ فَخُذُوهُ وَمَا نَهَاكُمْ عَنْهُ فَانْتَهُوا ۚ وَاتَّقُوا اللَّهَ ۖ إِنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ﴾


Yüce Allah’ın (fethedilen) kasaba halkından savaşmadan alınarak Peygamberine verdiği fey Allah'a aittir. Allah onu dillediği kimseye verir. Yine Rasûle mülk olarak verir. Haşimoğulları'ndan ve Abdulmuttalip Oğulları'ndan olan akrabalarına verir. Bu, sadakadan men edilmeleri sebebi ile onlar için bir telafidir. Yine yetimler, fakirler, yolda kalmış ve nafakasını yitirmiş olan kimseler içindir. Bu; malların, sadece zengin olanlar arasında dönüp dolaşmaması ve fakirlere de verilmesi içindir. -Ey Mü'minler!- Rasûl -sallallahu aleyhi ve sellem- size fey mallarından ne verdiyse, onu alın ve sizi neyden sakındırmışsa ondan kaçının. Emirlerine itaat ederek ve yasaklarından kaçınarak Allah'tan korkun. Muhakkak ki Yüce Allah, cezalandırması çetin olandır. O'nun cezalandırmasından sakının.

8- ﴿لِلْفُقَرَاءِ الْمُهَاجِرِينَ الَّذِينَ أُخْرِجُوا مِنْ دِيَارِهِمْ وَأَمْوَالِهِمْ يَبْتَغُونَ فَضْلًا مِنَ اللَّهِ وَرِضْوَانًا وَيَنْصُرُونَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ ۚ أُولَٰئِكَ هُمُ الصَّادِقُونَ﴾


Bu mallardan bir kısmı Allah yolunda mallarını ve evlatlarını terk etmeye mecbur kılınmış, Allah'tan dünyada rızık ve ahirette rıza dileyen, Allah yolunda cihad ile Allah'ın dinine ve Peygamberine yardım eden fakir Muhacirler'indir. İşte gerçekten imanda kararlı ve sağlam olanlar bu sıfatlar ile sıfatlanmış olanlardır.

9- ﴿وَالَّذِينَ تَبَوَّءُوا الدَّارَ وَالْإِيمَانَ مِنْ قَبْلِهِمْ يُحِبُّونَ مَنْ هَاجَرَ إِلَيْهِمْ وَلَا يَجِدُونَ فِي صُدُورِهِمْ حَاجَةً مِمَّا أُوتُوا وَيُؤْثِرُونَ عَلَىٰ أَنْفُسِهِمْ وَلَوْ كَانَ بِهِمْ خَصَاصَةٌ ۚ وَمَنْ يُوقَ شُحَّ نَفْسِهِ فَأُولَٰئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ﴾


Muhacirler'den önce Medine'yi yurt edinip Allah'a ve Allah'ın Rasûlüne iman etmeyi seçen Ensar, Mekke'den kendilerine hicret eden kimseleri severler. Feyden, Allah yolunda hicret edenlere verilen maldan kendilerine verilmemesinden dolayı onlara karşı gönüllerinde bir öfke ve hased beslemezler. Kendileri ihtiyaç ve fakirlik içerisinde olsalar dahi dünvevî arzularda Muhacirler'i kendi nefislerine tercih ederler. Kim nefsini mal hırsından korur ve malını Allah yolunda sarf ederse, işte istediklerine nail olarak ve korktuklarından kurtularak asıl kurtuluşa erenler onlardır.

10- ﴿وَالَّذِينَ جَاءُوا مِنْ بَعْدِهِمْ يَقُولُونَ رَبَّنَا اغْفِرْ لَنَا وَلِإِخْوَانِنَا الَّذِينَ سَبَقُونَا بِالْإِيمَانِ وَلَا تَجْعَلْ فِي قُلُوبِنَا غِلًّا لِلَّذِينَ آمَنُوا رَبَّنَا إِنَّكَ رَءُوفٌ رَحِيمٌ﴾


Onlardan sonra gelen ve kıyamet gününe kadar onların yoluna güzelce tabi olanlar şöyle derler: "Rabbimiz! Bizi ve bizden önce Allah'a ve O'nun Rasûlüne iman eden din kardeşlerimizi bağışla. Kalplerimizde Mü'minlerden herhangi birine karşı kin ve kötü niyet bırakma! Rabbimiz! Şüphesiz sen kullarına karşı çok şefkatli ve çok merhametlisin!''

11- ﴿۞ أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ نَافَقُوا يَقُولُونَ لِإِخْوَانِهِمُ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ لَئِنْ أُخْرِجْتُمْ لَنَخْرُجَنَّ مَعَكُمْ وَلَا نُطِيعُ فِيكُمْ أَحَدًا أَبَدًا وَإِنْ قُوتِلْتُمْ لَنَنْصُرَنَّكُمْ وَاللَّهُ يَشْهَدُ إِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ﴾


-Ey Peygamber!- Küfrü gizleyip imanı ortaya koyanları görmedin mi?Onlar, tahrif edilmiş olan Tevrat'a tabi olan kardeşleri Yahûdilere şöyle demektedirler: "Yurtlarınızda kalın, biz sizi yardımsız bırakmayız ve sizi teslim etmeyiz. Eğer müslümanlar sizi çıkaracak olurlarsa, sizinle dayanışma ile çıkarız. Bizi, sizinle çıkmaktan alıkoyacak hiç kimseye itaat etmeyiz. Eğer müslümanlar sizinle savaşırlarsa onlara karşı size yardım ederiz." Allah şahitlik etmektedir ki Yahudiler (yurtlarından) çıkarılırlarsa; onlarla birlikte çıkacaklarına ve kendileri ile savaşılırsa onlarla birlikte savaşacaklarına dair münafıklar iddialarında yalancıdırlar.

12- ﴿لَئِنْ أُخْرِجُوا لَا يَخْرُجُونَ مَعَهُمْ وَلَئِنْ قُوتِلُوا لَا يَنْصُرُونَهُمْ وَلَئِنْ نَصَرُوهُمْ لَيُوَلُّنَّ الْأَدْبَارَ ثُمَّ لَا يُنْصَرُونَ﴾


Eğer Müslümanlar, Yahûdileri çıkaracak olurlarsa onlar (münafıklar) Yahudilerle beraber çıkmazlar. Eğer münafıklar Müslümanlarla savaşırlarsa onlara (Yahudilere) yardım etmezler. Müslümanlara karşı onlara yardıma gitseler de onlardan kaçarlar. Sonra da münafıklara yardım edilmez. Bilâkis Yüce Allah, onları (münafıkları) küçük düşürür ve aşağılar.

13- ﴿لَأَنْتُمْ أَشَدُّ رَهْبَةً فِي صُدُورِهِمْ مِنَ اللَّهِ ۚ ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمْ قَوْمٌ لَا يَفْقَهُونَ﴾


-Ey Mü'minler!- Yahudi ve münafıkların kalplerinde size karşı duydukları korku, Allah Teâlâ'ya karşı duydukları korkudan daha şiddetlidir. Bu, onların idrak edemeyen ve anlamayan bir topluluk olmaları sebebi ile size karşı duydukları korkunun çok şiddetli olmasından ve Allah'a karşı olan korkularının zayıf olmasındandır. Eğer onlar, anlıyor olsalardı kendisinden korkulmayı ve dehşete düşülmeyi en çok hak edenin Allah Teâlâ olduğunu bilirlerdi. Sizi onların üzerine güçlü/hakim kılan da O'dur.

14- ﴿لَا يُقَاتِلُونَكُمْ جَمِيعًا إِلَّا فِي قُرًى مُحَصَّنَةٍ أَوْ مِنْ وَرَاءِ جُدُرٍ ۚ بَأْسُهُمْ بَيْنَهُمْ شَدِيدٌ ۚ تَحْسَبُهُمْ جَمِيعًا وَقُلُوبُهُمْ شَتَّىٰ ۚ ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمْ قَوْمٌ لَا يَعْقِلُونَ﴾


-Ey Mü'minler!-Yahûdiler, surlarla çevrili kasabalar veya duvarlar arkasında olmadıkça sizinle topluca savaşamazlar. Korkaklıkları sebebi ile sizinle karşı karşıya gelemezler. Kendi aralarındaki savaşları ise aralarındaki düşmanlıkları sebebi ile şiddetlidir. Sen, onları birlik ve saflarını tek bir saf zannedersin. Oysa onların kalpleri birbirine zıt ve dağınıktır. Bu ayrılık ve düşmanlık onların akletmeyen bir topluluk olması sebebiyledir. Eğer hakkı bilselerdi ona tabi olurlardı, onda ayrılığa düşmezlerdi.

15- ﴿كَمَثَلِ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ قَرِيبًا ۖ ذَاقُوا وَبَالَ أَمْرِهِمْ وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ﴾


O Yahudilerin küfürdeki ve kendilerine inen azaptaki durumları, kendilerinden yakın zaman önce geçmiş ve küfürlerinin cezasını Bedir'de tatmış olan Mekkeli müşriklerin durumu gibidir. Onların küfürlerinin kötü akibetini tattılar. Bedir günü, Mekkeli müşriklerden öldürülen öldürüldü ve esir edilen esir edildi. Onlar için ahirette acı verici bir azap vardır.

16- ﴿كَمَثَلِ الشَّيْطَانِ إِذْ قَالَ لِلْإِنْسَانِ اكْفُرْ فَلَمَّا كَفَرَ قَالَ إِنِّي بَرِيءٌ مِنْكَ إِنِّي أَخَافُ اللَّهَ رَبَّ الْعَالَمِينَ﴾


Münafıkların Yahudilere verdikleri sözdeki durumları tıpkı Şeytan'ın durumu gibidir. Çünkü Şeytan, küfrü süsleyerek insana; "İnkâr et!" der. İnsan, Şeytan'ın küfrü süslemesi sebebi ile inkâr edince de: "Küfrettiğin için ben senden uzağım. Çünkü ben yaratılmışların Rabbi olan Allah’tan korkarım." der.

17- ﴿فَكَانَ عَاقِبَتَهُمَا أَنَّهُمَا فِي النَّارِ خَالِدَيْنِ فِيهَا ۚ وَذَٰلِكَ جَزَاءُ الظَّالِمِينَ﴾


Kıyamet günü Şeytan'ın ve ona itaat edenin sonu (kendisine itaat edilen Şeytan ile ona tabi olan insanın) içinde ebedî kalacakları ateştir. Onları bekleyen o ceza, Allah Teâlâ'nın sınırlarını çiğneyerek kendi nefislerine zulmeden zalimlerin cezasıdır.

18- ﴿يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ وَلْتَنْظُرْ نَفْسٌ مَا قَدَّمَتْ لِغَدٍ ۖ وَاتَّقُوا اللَّهَ ۚ إِنَّ اللَّهَ خَبِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ﴾


Ey Allah'a iman edip kendilerine gönderdiği din ile amel edenler! Emirlerini yerine getirip yasaklarından sakınarak Allah'tan korkun. Her nefis, kıyamet günü için sunduğu salih amellere bir baksın. Allah'tan korkup sakının. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır. Yaptıklarınızdan hiçbir şey O'na gizli kalmaz. Ona karşılık olarak sizi mükâfatlandıracaktır.

19- ﴿وَلَا تَكُونُوا كَالَّذِينَ نَسُوا اللَّهَ فَأَنْسَاهُمْ أَنْفُسَهُمْ ۚ أُولَٰئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ﴾


Emirlerini terk edip yasaklarını çiğneyerek Allah'ı unutan, Allah'ın da onlara kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. Kendilerini Allah'ın gazabından ve cezalandırmasından koruyacak ameller işlememişlerdir. Onlar Yüce Allah'ı unutan, -Allah'ın emirlerini yerine getirmeyen ve yasaklarından geri durmayan- kimselerdir. Onlar, Allah Teâlâ'nın taatinden çıkmış olan kimselerdir.

20- ﴿لَا يَسْتَوِي أَصْحَابُ النَّارِ وَأَصْحَابُ الْجَنَّةِ ۚ أَصْحَابُ الْجَنَّةِ هُمُ الْفَائِزُونَ﴾


Cehennem ehliyle Cennet ehli bir olmaz. Cennet ehli ile Cehennem ehli, dünyadaki amellerinde farklı oldukları gibi ahirette alacakları karşılıklarda da birbirlerinden farklıdırlar. İsteklerine kavuşup korktukları şeylerden güvende olarak asıl kurtuluşa erenler Cennet ehli kimselerdir.

21- ﴿لَوْ أَنْزَلْنَا هَٰذَا الْقُرْآنَ عَلَىٰ جَبَلٍ لَرَأَيْتَهُ خَاشِعًا مُتَصَدِّعًا مِنْ خَشْيَةِ اللَّهِ ۚ وَتِلْكَ الْأَمْثَالُ نَضْرِبُهَا لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ﴾


-Ey Peygamber!- Eğer Biz bu Kur'an'ı dağa indirmiş olsaydık, Kur'an'da bulunan şiddetli tehdit ve korkutucu uyarılar sebebiyle sertliği ve sağlamlığı ile birlikte o dağın Allah korkusunun şiddetinden dolayı baş eğmiş paramparça olduğunu görürdün. Biz, bu örnekleri insanlar akıllarını kullansınlar ve onun ayetlerinin ihtiva ettiği ibretlerden ve uyarılardan ibret alsınlar diye veriyoruz.

22- ﴿هُوَ اللَّهُ الَّذِي لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ ۖ عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ ۖ هُوَ الرَّحْمَٰنُ الرَّحِيمُ﴾


2
2 - 2
3 - O öyle Allah'tır ki, O'ndan başka hak mabud (ilah) yoktur. Görülmeyeni de görüleni de bilendir. Bundan hiçbir şey O'na gizli kalmaz. Dünyada ve ahirette Rahman'dır (çok merhametlidir). O'nun rahmeti bütün alemleri kuşatmıştır. O, Melik'tir. Her türlü eksiklikten münezzehtir, yücedir. Her kusurdan uzaktır. Peygamberlerini, ayetleri (mucizeleri) ve delilleri ile tasdikleyendir. Kullarının amellerini hakkıyla gözetendir. Hiç kimsenin kendisine galip gelemeyeceği Aziz/mutlak galiptir. O, Cebbar'dır. Her şeye ululuğu ile üstün gelendir. Mütekebbir'dir. Allah Teâlâ, müşriklerin O'na ortak koştukları putlardan ve diğer şeylerden münezzeh ve yücedir.

23- ﴿هُوَ اللَّهُ الَّذِي لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ الْمَلِكُ الْقُدُّوسُ السَّلَامُ الْمُؤْمِنُ الْمُهَيْمِنُ الْعَزِيزُ الْجَبَّارُ الْمُتَكَبِّرُ ۚ سُبْحَانَ اللَّهِ عَمَّا يُشْرِكُونَ﴾


2
2 - 2
3 - O öyle Allah'tır ki, O'ndan başka hak mabud (ilah) yoktur. Görülmeyeni de görüleni de bilendir. Bundan hiçbir şey O'na gizli kalmaz. Dünyada ve ahirette Rahman'dır (çok merhametlidir). O'nun rahmeti bütün alemleri kuşatmıştır. O, Melik'tir. Her türlü eksiklikten münezzehtir, yücedir. Her kusurdan uzaktır. Peygamberlerini, ayetleri (mucizeleri) ve delilleri ile tasdikleyendir. Kullarının amellerini hakkıyla gözetendir. Hiç kimsenin kendisine galip gelemeyeceği Aziz/mutlak galiptir. O, Cebbar'dır. Her şeye ululuğu ile üstün gelendir. O, Mütekebbir'dir. Allah Teâlâ, müşriklerin O'na ortak koştukları putlardan ve diğer şeylerden münezzeh ve yücedir.

24- ﴿هُوَ اللَّهُ الْخَالِقُ الْبَارِئُ الْمُصَوِّرُ ۖ لَهُ الْأَسْمَاءُ الْحُسْنَىٰ ۚ يُسَبِّحُ لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۖ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ﴾


O Allah, her şeyi yaratan, yoktan var eden ve yarattıklarına dilediği gibi şekil verendir. En yüce sıfatları ihtiva eden en güzel isimler O’nundur. Göklerde ve yerde ne varsa O’nu her türlü eksiklikten tenzih eder. Hiç kimsenin kendisine galip gelemeyeceği Aziz/mutlak galiptir. Yaratmasında, şeriatinde ve takdir etmesinde çok hikmet sahibidir.

الترجمات والتفاسير لهذه السورة: