الملك
كلمة (المَلِك) في اللغة صيغة مبالغة على وزن (فَعِل) وهي مشتقة من...
Ebû Hureyre -radıyallahu anh-’dan rivayet edildiğine göre kendisi, Nebî -sallallahu aleyhi ve sellem-’in şöyle buyurduğunu işitmiştir: “İsrâil oğulları arasında biri ala tenli (abraş), biri kel, biri de kör üç kişi vardı. Allah Teâlâ onları sınamak istedi ve kendilerine bir melek gönderdi. Melek ala tenliye geldi: En çok istediğin şey nedir? dedi. Ala tenli: Güzel (bir) renk, güzel (bir) ten ve insanların iğrendiği şu halin benden giderilmesi, dedi. Melek onu sıvazladı ve ala tenlilik gitti, rengi güzelleşti. Melek bu defa: En çok sahip olmak istediğin mal nedir? dedi. Adam: Deve yahut da sığırdır -İshak şek etmiştir-, dedi. Ona genç ve gebe bir deve verildi. Melek: Allah sana bu deveyi bereketli kılsın! diye dua etti. Sonra kele gelerek: En çok istediğin şey nedir? dedi. Kel: Güzel (bir) saç ve insanları benden uzaklaştıran şu kelliğin giderilmesi dedi. Melek onu sıvazladı, kelliği kayboldu. Kendisine gür ve güzel (bir) saç verildi. Melek sordu: En çok sahip olmak istediğin mal nedir? Adam: Deve yahut da sığırdır dedi. Ona da gebe bir inek verildi. Melek: Allah sana bunu bereketli kılsın! diye dua ettikten sonra körün yanına geldi ve : En çok istediğin şey nedir? dedi. Kör: Allah’ın gözlerimi iâde etmesini ve insanları görmeyi çok istiyorum, dedi. Melek (onun gözlerini) sıvazladı. Allah onun gözlerini iâde etti. Bu defa Melek: En çok sahip olmak istediğin şey nedir? dedi. O da: Koyun dedi. Bunun üzerine ona gebe koyun verildi. Deve ve sığır yavruladı, koyun kuzuladı. Neticede birinin vâdi dolusu develeri, diğerinin vâdi dolusu sığırı, ötekinin de bir vâdi dolusu koyun sürüsü oldu. Daha sonra melek ala tenliye, eski kılığında geldi ve: Fakirim, yoluma devam edecek imkânım yok. Gitmek istediğim yere önce Allah sonra senin yardımın sâyesinde ulaşabilirim. Rengini ve cildini güzelleştiren Allah aşkına senden yolculuğumu tamamlayabileceğim bir deve istiyorum, dedi. Adam: Mal verilecek yer çoook, dedi. Melek: Ben seni tanıyor gibiyim. Sen insanların kendisinden iğrendikleri, fakirken Allah’ın zengin ettiği abraş değil misin? dedi. Adam: Bana bu mal atalarımdan miras kaldı, dedi. Melek: Eğer yalan söylüyorsan, Allah seni eski haline çevirsin, dedi. Sonra melek, eski kılığına girip kelin yanına geldi. Ona da abraşa söylediklerini söyledi. Kel de abraş gibi cevap verdi. Melek ona da: Yalan söylüyorsan, Allah seni eski haline çevirsin! dedi. Körün kılığına girip bu defa da onun yanına gitti ve: Fakir ve yolcuyum. Yoluma devam edecek imkânım kalmadı. Bugün önce Allah’ın sonra senin sâyende yoluma devam edebileceğim. Sana gözlerini geri veren Allah aşkına senden bir koyun istiyorum ki, onunla yoluma devam edebileyim, dedi. Bunun üzerine (eski) kör: Ben gerçekten kördüm. Allah gözlerimi iâde etti. İstediğini al, istediğini bırak. Allah’a yemin ederim ki, bugün alacağın hiçbir şeyde sana zorluk çıkarmayacağım, dedi. Melek: Malın senin olsun. Bu sizin için bir imtihandı. Allah senden razı oldu, o iki arkadaşına gazap etti dedi.
Nebî -sallallahu aleyhi ve sellem- İsrâil oğulları arasında bedenlerinde kusur bulunan ve fakir olan üç kişinin haberini vermiştir. Onlardan biri abraş: Hastalıktan dolayı derisinin rengi değişmiş kimse, biri kel: Saçlarının tamamı yada bir kısmı dökülmüş kimse, biri de kör olan kimsedir. Allah Teâlâ onların imanlarını ve şükürlerini sınamak istedi ve kendilerine insan suretinde bir melek gönderdi. Melek abraşa geldi. Öncelikle ona gelmiştir, çünkü hastalığı daha çirkin, kötü ve büyüktür. Ona en çok istediğin şey nedir? dedi. Abraş: Güzel (bir) renk, güzel (bir) ten ve insanların iğrendiği şu halin benden giderilmesi, dedi. Sadece güzel bir renkle isteğini sınırlı tutmamıştır. Çünkü abraşın cildi sahibini kötü ve kusurunu arttıran buruşuk, büzülmüş ve pürüzlü olur. Melek bu defa: En çok sahip olmak istediğin mal nedir? dedi. Adam: Deve yahut da sığırdır dedi. Ravi deve mi yoksa inek mi duyduğu hakkında şek etmiştir. Doğru olan devedir. Çünkü ona on aylık hamile olan gebe bir deve verildi denilmiştir. Bu develerin en güzelidir. Melek: Allah sana bu deveyi bereketli kılsın! diye dua etti. Hadisin sonundan da anlaşıldığı gibi duasına icabet edilmiştir. Sonra kele gelerek: En çok istediğin şey nedir? dedi. Kel: Güzel (bir) saç ve insanları benden uzaklaştıran şu kelliğin giderilmesi dedi. Melek onu sıvazladı ya sıvazladığı yer şifa aradığı yer olan mahaldir (başıdır), bu daha yakındır. Yada bereketin genel olması için bütün bedenini sıvazlamıştır. Kelliği kaybolmuş ve kendisine gür ve güzel (bir) saç verildi. Melek sordu: En çok sahip olmak istediğin mal nedir? Adam: İnek dedi. Ona da gebe bir inek verildi. Melek: Allah sana bunu bereketli kılsın! diye dua etti. Hadisin sonundan da anlaşıldığı gibi duasına icabet edilmiştir. Sonra körün yanına geldi ve : En çok istediğin şey nedir? dedi. Kör: Allah’ın gözlerimi iâde etmesini ve insanları görmeyi çok istiyorum, dedi. Melek (onun gözlerini) sıvazladı. Allah onun gözlerini iâde etti. Bu defa Melek: En çok sahip olmak istediğin şey nedir? dedi. O da: Koyun dedi. Bunun üzerine ona doğurgan bir koyun verildi, gebe koyun verildiği söylenmiştir. Deve ve sığır yavruladı, koyun kuzuladı. Neticede birinin vâdi dolusu develeri, diğerinin vâdi dolusu sığırı, ötekinin de bir vâdi dolusu koyun sürüsü oldu. El- Ayni şöyle demiştir: (Deve ve inekte intaç kelimesi koyunda ise yavrulama kelimesi insanların örfünde kullanılmaktadır). Daha sonra melek abraşa, eski kılığında geldi ve elbiseleri kepaze bir şekildeydi. İlk geldiği suretin aksine şifa bulmuş ve zengin olduktan sonra muhtaç olan kimse suretinde gelmiştir. Fakirim, yoluma devam edecek imkânım yok. Gitmek istediğim yere önce Allah sonra senin yardımın sâyesinde ulaşabilirim, çünkü sen hayır sahibi ve zengin görünüşlü birisin dedi. Hakikati kastedilmeden maksudun anlaşılması için melek kendisini böyle sunmuştur. Rengini ve cildini güzelleştiren, seni iptila ettikten sonra mal veren Allah aşkına senden yolculuğumu tamamlayabileceğim bir deve istiyorum, dedi. Abraş: Mal verilecek yerim çok, dedi. İhtiyacımın fazlası olan sana verebilecek bir şeyim yok başkasından iste dedi. Melek: Ben seni tanıyor gibiyim. Sen insanların kendisinden iğrendikleri, fakirken Allah’ın zengin ettiği abraş değil misin? Dedi. Adam: Bana bu mal babamdan, dedemden miras kaldı, dedi. Velhasıl o kötü hali inkar etmiş ve güzel halde yaşadığını bunun kendisine sonradan verilmediğini iddia etmiştir. Bu nimeti verene ve nimetin kendisine yapılmış bir nankörlüktür. Onu buna iten cimrilikti. Melek: Eğer yalan söylüyorsan, Allah seni eski haline çevirsin, dedi. Kelin yanına insanların kötü gördüğü, eski püskü insanların hakir gördüğü bir şekilde geldi. İlk olarak şifanın ve zenginliğin hasıl olduğu suret ve şekilde daha önceden onun yanına gelmişti. Ancak meleği tanıdığını inkar etmiş ve onu tanımamazlıktan gelmişti ve kibirlenerek malının babasından miras kaldığını söylemiştir. Bu yalanı kimsenin ulaşamayacağı ahmaklık ve kötülüğün son noktasına ulaştığını haber vermektedir. Sonra ona melek abraşa söylediklerini söyledi. Kel de abraş gibi cevap verdi. Melek ona da: Yalan söylüyorsan, Allah seni eski haline çevirsin! Dedi. Körün kılığına girip bu defa da onun yanına gitti ve Melek: Fakir ve yolcuyum. Yoluma devam edecek imkânım kalmadı. Bugün önce Allah’ın sonra senin sâyende yoluma devam edebileceğim. Sana gözlerini geri veren Allah aşkına senden bir koyun istiyorum ki, onunla yoluma devam edebileyim, dedi. Bu kör adam Allah Teâlâ’nın nimetlerini hatırlayarak Ben gerçekten kördüm. Allah gözlerimi iâde etti. İstediğini al, istediğini bırak. Allah’a yemin ederim ki, bugün alacağın hiçbir şeyde sana zorluk çıkarmayacağım, dedi. Melek: Malın senin olsun. Bu sizin için bir imtihandı. Her şeyi bilen Allah amelinizin eseri olması için size imtihanda olanlar gibi muamele etti. Allah cezayı sahitlik aleminde ortaya çıkan hususlar üzerine bina etmiştir. Yoksa ezeli ilmine göre değil. Allah senden razı oldu, abraş ve kel olan o iki arkadaşına gazap etti.