المحيط
كلمة (المحيط) في اللغة اسم فاعل من الفعل أحاطَ ومضارعه يُحيط،...
Rasûlullah –sallallahu aleyhi ve sellem- ile birlikte Ensar’dan birisinin cenazesine katılmıştık. Cenaze defnedileceği sırada kabristana vardık. Rasûlullah –sallallahu aleyhi ve sellem- oturdu. (O sırada) Bizler, sanki başlarımızın üzerinde bir kuş varmışçasına sessiz ve sakin bir şekilde oturduk. Peygamberimiz –sallallahu aleyhi ve sellem- elindeki bir sopayla yeri çiziyordu. Başını kaldırdı ve iki yahut üç defa, «Kabir azabından Allah’a sığınınız.» dedi. Bir başka rivayette şöyle buyurmuştur: «(Mümin) kabre konulduğunda, dostları dönüp gittiği ve onların ayak sesleri henüz işitildiği sırada iki melek gelir, onu oturturlar ve ona şöyle denir: Rabbin kimdir? O: Rabbim Allah’tır, der. Ona: Dinin nedir? derler. O: Dinim İslam’dır. der. Ona: Sizi doğru yola çağırmak üzere size, Allah tarafından gönderilmiş olan o zat kimdir? derler. O: O zat, Allah’ın Rasûlüdür. Ona: Bunu nereden öğrendin? derler. O: Allah’ın kitabını okudum, ona iman ettim ve onun doğruluğunu kabul edip tastikledim, der.» Cerîr'in rivayetinde şöyle gelmiştir: «İşte, Allah’ın "Allah iman edenleri, dünya hayatında da ahirette de o sağlam kelime (Yani tevhid kelimesi) ile sabit kılar." (İbrâhim Sûresi: 27) âyetinin manası budur. Sonra gökten bir münâdi şöyle seslenir: Kulum doğru söyledi. Onu Cennet'e layık bir şekilde yerleştirin. Ona Cennet'e bakan bir kapı ve ona Cennet elbiseleri giydirin! Böylece ona Cennet'in rahatlığı ve güzelliği bahşedilir. Kabri, gözünün gördüğü mesafeye kadar genişletilir. Eğer ölen kâfir (veya münafık) bir kimse ise, (burada ravi ölen kafirin ölümünü zikrettti. Şöyle dedi) kabre konulduğu zaman ruhu bedenine iade edilir. İki melek gelir, onu oturturlar ve ona: Rabbin kimdir? derler. O: Hı, hı? Bilmiyorum, der. Ona: Dinin nedir? derler. O: Hı? Bilmiyorum, der. Sizi doğru yola çağırmak üzere size, Allah tarafından gönderilmiş olan o zat kimdir? derler. O: Hı? Bilmiyorum, der. Sonra gökten bir münâdi şöyle seslenir: Bu, yalan söyledi! Ona Cehennem'e yaraşır bir yer hazırlayın. Ona Cehennem elbiseleri giydirin ve ona Cehennem'e bakan bir kapı açın! denir. Sonra Cehennem ateşinin sıcaklığı ve kavurucu rüzgârı ona gelir. Kaburga kemikleri birbirine geçinceye kadar kabri daraltılır. Daha sonra onun başına kör ve dilsiz bir zebani musallat edilir. Onun demirden bir tokmağı vardır ki, dağa vurulsa, dağı toz toprak hâline çevirir. Bu zebani ona bu tokmakla öyle bir darbe indirir ki, insan ve cinlerin dışında, doğuda, batıda, dünyanın her tarafında bulunan bütün varlıklar bu dehşetli darbeyi işitir ve o şahıs toprak hâline döner. Sonra ruhu tekrar iade edilir -bu şekilde azap devam edip gider-»
Berâ b. Âzib -radıyallahu anh- Rasûlullah –sallallahu aleyhi ve sellem- ile birlikte Ensar’dan birisinin cenazesine katıldığını anlatıyor. Cenaze defnedileceği sırada kabristana vardık. Rasûlullah –sallallahu aleyhi ve sellem- oturdu. Sahabeler de heybetinden dolayı sessizce Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in etrafında oturdular. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- tasalı düşünen bir insan gibi elindeki bir sopayla yere vuruyordu. Başını kaldırdı ve şöyle buyurdu: «Allah'tan sizi kabir azabından uzaklaştırmasını ve kurtarmasını isteyin.» Bunu iki ya da üç defa söyledi. Sonra ölen kişinin, cenazenin peşinden defin için gelenlerin onun yanından ayrılırken çıkardıkları ayak seslerini işittiğini haber verdi. Bu vakit ona iki meleğin gelir ve onu oturturlar ve ona şöyle derler: Rabbin kim? O da: Rabbim Allah'tır, der. Ona dinin nedir? derler O da: Dinim İslam'dır, der. İki melek ona size gönderilmiş olan o zat kimdir? derler. O: O zat, Allah’ın Rasûlü'dür, der. Ona: Bunu nasıl anladın? derler. O: Allah'ın kitabını okudum, iman ettim ve tasdik ettim der. Diliyle de kolaylıkla bu cevabı vermesinin sebebi Allah Teâlâ'nın şu sözünde haber verdiği gibi onları sabit kılmasıdır: "Allah, iman edenleri, dünya hayatında da ahirette de o sağlam Kelime (yani Tevhid Kelimesi) ile sabit kılar."(İbrahim Sûresi: 21) Sonra Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu: Gökten bir nida eden seslenir: Kulum söylediği sözde doğru söylemiştir. Çünkü o bu dünyada bu itikad üzeredir. O, ikramı hak ediyor. Onun için Cennet halılarından bir halı döşeyip, yayın. Ona Cennet ehlinin elbiselerinden bir elbise giydirin. Onun için Cennet'e doğru bir kapı açın.Ona kapı açılır, rüzgarından ve güzel kokusundan gelir. Kabrinde ona gözünün görebildiği yere kadar genişlik verilir. Ancak kâfire gelince Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- onun ölüm anındaki durumunu, zorluğunu ruhunun defin işleminden sonra bedenine geri döndürüldüğünden (yani ruhunun çıkmak istemeyip bedenine dağıldığından) bahsediyor. İki melek ona gelerek onu oturttururlar ve derler ki: Rabbin kimdir? O da şaşkın bir şekilde "hı hı" bilmiyorum, der. İki melek ona: Dinin nedir? diye sorarlar. O: Hı hı bilmiyorum, der. Ona size gönderilmiş olan bu adam hakkında ne düşünüyorsun? diye sorarlar. O: O Peygamber midir değil midir? Hı hı bilmiyorum der. Sonra gökten bir münadi şöyle seslenir: İman etmemesi ve inkârı sebebiyle bu sözüyle bu kâfir, yalan söyledi. Çünkü Allah'ın dini ve Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'in elçiliği yeryüzünün doğusunda ve batısında zahir idi. Ona Cehennem'den bir yer hazırlayın. Ona Cehennem ehlinin giydiği elbiseden giydirin. Böylece kabri onu sıkıştırır ve bundan dolayı öyle bir duruma gelir ki kaburga kemikleri birbirine girer. Daha önceki düzgün olan halinden başka bir hale gelir. Daha sonra onun başına kör ve dilsiz bir melek musallat edilir. Onun demirden bir tokmağı vardır ki, dağa vurulsa, dağı toz toprak hâline çevirir. Bu melek ona bu tokmakla öyle bir darbe indirir ki, insan ve cinlerin dışında, doğuda, batıda, dünyanın her tarafında bulunan bütün varlıklar bu dehşetli darbeyi işitir ve o şahıs toprak hâline döner. Sonra ruhu tekrar bedenine iade edilir -bu şekilde kabrinde azap devam edip gider-