الله
أسماء الله الحسنى وصفاته أصل الإيمان، وهي نوع من أنواع التوحيد...
Cabir b. Abdillah -radıyallahu anhuma- anlatıyor: “Rasulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- umrâ'nın hibe edilen kimseye ait olacağı ile hükmetti.” Başka bir lafızda «Herhangi bir kimseye ve çocuklarına ömürlük bir mülk verilirse, o mülk verilen kimsenindir, verene dönmez; çünkü o öyle bir şey vermiştir ki, onda miras vuku bulmuştur.» buyurmuşlar. Cabir şöyle demiş: Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in cevaz verdiği umrâ: «Bu senin ve çocuklarının olsun!» demekle yapılır. Fakat: «Bu mülk yaşadığın müddetçe senin olsun!» derse mülk, sahibine döner. Müslim'deki lafızda “«Mallarınızı elinizde tutun, onları batırmayın; zîra kim bir ömürlük verirse, o mülk ölü iken de, diri iken de verilen kimsenin ve çocuklarının olur!» buyrulmuştur
“el-Umrâ” ve benzeri olan “er-Rukbâ” hibe etmenin iki çeşididir. Cahiliye döneminde insanlar bu iki yöntemle birbirlerine hibe veriyorlardı. Bir kimse başka bir kimseye ev ya da başka bir şey verirken şöyle söylerdi: Bunu sana ömürlük veriyorum ya da benim veya senin ömrün müddetince bu sana veriyorum. Sonra da kendisine hibe ettikleri malın kendilerine geri dönmesi için, malı verdikleri kimselerin ölmesini gözetliyorlardı. Şeriat hibeyi ikrar edip, alışılmış olan bu şartı iptal etti. O da geri döndürmedir. Çünkü hibe ettiğini geri alan kusup, sonra da kusmuğuna geri dönen köpek gibidir. Bundan dolayı Allah Rasulü- sallallahu aleyhi ve sellem- Umrâ hakkında, hibe edilen kimseye ve akabinde gelecek olan zürriyetine ait olacağı ile hükmetti. Bu şartı koşmaya gerek olmayacağını ve mallarının onlara geri döneceğini zannettiklerinden dolayı mallarını elinde tutmaları hususunda onları uyardı ve şöyle buyurdu: «Mallarınızı elinizde tutun, onları batırmayın. Zira kim bir ömürlük verirse, o mülk ölü iken de, diri iken de verilen kimsenin ve çocuklarının olur!»