البحث

عبارات مقترحة:

القادر

كلمة (القادر) في اللغة اسم فاعل من القدرة، أو من التقدير، واسم...

الحيي

كلمة (الحيي ّ) في اللغة صفة على وزن (فعيل) وهو من الاستحياء الذي...

الفتاح

كلمة (الفتّاح) في اللغة صيغة مبالغة على وزن (فعّال) من الفعل...

الترجمة التركية - مركز رواد الترجمة

ترجمة معاني القرآن الكريم للغة التركية ترجمها فريق مركز رواد الترجمة بالتعاون مع موقع دار الأسلام www.islamhouse.com.

1- ﴿بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ إِنَّا أَرْسَلْنَا نُوحًا إِلَىٰ قَوْمِهِ أَنْ أَنْذِرْ قَوْمَكَ مِنْ قَبْلِ أَنْ يَأْتِيَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ﴾


Şüphesiz biz Nûh’u kavmine; “Kendilerine elem dolu bir azap gelmeden önce kavmini uyar!” diye gönderdik.

2- ﴿قَالَ يَا قَوْمِ إِنِّي لَكُمْ نَذِيرٌ مُبِينٌ﴾


Dedi ki: "Ey kavmim! Ben, sizin için açık bir uyarıcıyım.''

3- ﴿أَنِ اعْبُدُوا اللَّهَ وَاتَّقُوهُ وَأَطِيعُونِ﴾


"Allah’a ibadet edin, ondan sakının ve bana itaat edin.''

4- ﴿يَغْفِرْ لَكُمْ مِنْ ذُنُوبِكُمْ وَيُؤَخِّرْكُمْ إِلَىٰ أَجَلٍ مُسَمًّى ۚ إِنَّ أَجَلَ اللَّهِ إِذَا جَاءَ لَا يُؤَخَّرُ ۖ لَوْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ﴾


Ta ki günahlarımızdan bir kısmını mağfiret buyursun ve sizi belli bir süreye kadar geciktirsin. Şüphesiz ki Allah’ın takdir ettiği vakit geldi mi geri bırakılmaz. Keşke bilseydiniz.

5- ﴿قَالَ رَبِّ إِنِّي دَعَوْتُ قَوْمِي لَيْلًا وَنَهَارًا﴾


Dedi ki: “Rabbim! Ben kavmimi gece gündüz davet ettim.''

6- ﴿فَلَمْ يَزِدْهُمْ دُعَائِي إِلَّا فِرَارًا﴾


"Davetim onların kaçmasından başka bir şeyi artırmadı."

7- ﴿وَإِنِّي كُلَّمَا دَعَوْتُهُمْ لِتَغْفِرَ لَهُمْ جَعَلُوا أَصَابِعَهُمْ فِي آذَانِهِمْ وَاسْتَغْشَوْا ثِيَابَهُمْ وَأَصَرُّوا وَاسْتَكْبَرُوا اسْتِكْبَارًا﴾


Doğrusu ben onları bağışlaman için her davet edişimde, onlar parmaklarını kulaklarına tıkadılar, örtülerini başlarına çektiler, direttiler ve kibirlendikçe kibirlendiler.

8- ﴿ثُمَّ إِنِّي دَعَوْتُهُمْ جِهَارًا﴾


Sonra, ben onları açıktan açığa davet ettim.

9- ﴿ثُمَّ إِنِّي أَعْلَنْتُ لَهُمْ وَأَسْرَرْتُ لَهُمْ إِسْرَارًا﴾


Sonra onları açıktan açığa da, gizli gizli de davet ettim.

10- ﴿فَقُلْتُ اسْتَغْفِرُوا رَبَّكُمْ إِنَّهُ كَانَ غَفَّارًا﴾


Onlara dedim ki: "Rabbinizden bağışlanma dileyin. Çünkü O, çok bağışlayıcıdır.''

11- ﴿يُرْسِلِ السَّمَاءَ عَلَيْكُمْ مِدْرَارًا﴾


Gökten size bol bol yağmur yağdırsın.

12- ﴿وَيُمْدِدْكُمْ بِأَمْوَالٍ وَبَنِينَ وَيَجْعَلْ لَكُمْ جَنَّاتٍ وَيَجْعَلْ لَكُمْ أَنْهَارًا﴾


Sizi, mallar ve oğullarla desteklesin; sizin için bahçeler var etsin, ırmaklar akıtsın.

13- ﴿مَا لَكُمْ لَا تَرْجُونَ لِلَّهِ وَقَارًا﴾


Size ne oluyor da Allah için bir vakar (saygınlık, büyüklük) ummuyorsunuz?

14- ﴿وَقَدْ خَلَقَكُمْ أَطْوَارًا﴾


Oysa O, sizi aşamalar halinde yarattı.

15- ﴿أَلَمْ تَرَوْا كَيْفَ خَلَقَ اللَّهُ سَبْعَ سَمَاوَاتٍ طِبَاقًا﴾


Allah’ın yedi göğü kat kat nasıl yarattığını görmüyor musunuz?

16- ﴿وَجَعَلَ الْقَمَرَ فِيهِنَّ نُورًا وَجَعَلَ الشَّمْسَ سِرَاجًا﴾


Onların içinde Ay’a bir ışık vermiş, Güneş'i de bir kandil yapmıştır.

17- ﴿وَاللَّهُ أَنْبَتَكُمْ مِنَ الْأَرْضِ نَبَاتًا﴾


Allah sizi bir bitki gibi topraktan bitirmiştir.

18- ﴿ثُمَّ يُعِيدُكُمْ فِيهَا وَيُخْرِجُكُمْ إِخْرَاجًا﴾


Sonra sizi oraya geri döndürecek ve tekrar oradan çıkaracaktır.

19- ﴿وَاللَّهُ جَعَلَ لَكُمُ الْأَرْضَ بِسَاطًا﴾


Allah sizin için yeryüzünü bir döşek kıldı.

20- ﴿لِتَسْلُكُوا مِنْهَا سُبُلًا فِجَاجًا﴾


Geniş yollarında gezip dolaşmanız için.

21- ﴿قَالَ نُوحٌ رَبِّ إِنَّهُمْ عَصَوْنِي وَاتَّبَعُوا مَنْ لَمْ يَزِدْهُ مَالُهُ وَوَلَدُهُ إِلَّا خَسَارًا﴾


Nûh: "Rabbim! Onlar bana isyan ettiler. Malı ve evladı kendisine hüsrandan başka bir şey artırmayan kimseye uyup, tabi oldular." dedi.

22- ﴿وَمَكَرُوا مَكْرًا كُبَّارًا﴾


"Ve büyük bir tuzak kurdular.''

23- ﴿وَقَالُوا لَا تَذَرُنَّ آلِهَتَكُمْ وَلَا تَذَرُنَّ وَدًّا وَلَا سُوَاعًا وَلَا يَغُوثَ وَيَعُوقَ وَنَسْرًا﴾


Ve; "Sakın ilahlarınızı bırakmayın! Sakın Ved’i, Suvâ’yı, Yeğûs’u, Yeûk’u ve Nesr’i bırakmayın!" dediler.

24- ﴿وَقَدْ أَضَلُّوا كَثِيرًا ۖ وَلَا تَزِدِ الظَّالِمِينَ إِلَّا ضَلَالًا﴾


Birçoklarını saptırdılar. Sen de o zalimlerin sapıklıklarından başka bir şeylerini artırma.

25- ﴿مِمَّا خَطِيئَاتِهِمْ أُغْرِقُوا فَأُدْخِلُوا نَارًا فَلَمْ يَجِدُوا لَهُمْ مِنْ دُونِ اللَّهِ أَنْصَارًا﴾


Günahlarından dolayı suda boğuldular ve ateşe atıldılar. Kendilerine Allah dışında bir yardımcı da bulamadılar.

26- ﴿وَقَالَ نُوحٌ رَبِّ لَا تَذَرْ عَلَى الْأَرْضِ مِنَ الْكَافِرِينَ دَيَّارًا﴾


Nûh dedi ki: "Rabbim! Yeryüzünde dolaşan tek bir kâfir bile bırakma!''

27- ﴿إِنَّكَ إِنْ تَذَرْهُمْ يُضِلُّوا عِبَادَكَ وَلَا يَلِدُوا إِلَّا فَاجِرًا كَفَّارًا﴾


"Eğer onları bırakırsan, senin kullarını yoldan çıkarırlar ve yalnızca ahlâksız, kâfir insanlar dünyaya getirirler."

28- ﴿رَبِّ اغْفِرْ لِي وَلِوَالِدَيَّ وَلِمَنْ دَخَلَ بَيْتِيَ مُؤْمِنًا وَلِلْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ وَلَا تَزِدِ الظَّالِمِينَ إِلَّا تَبَارًا﴾


"Rabbim! Beni bağışla! Anamı, babamı ve iman ederek evime giren erkek ve kadın Mü'minleri de. Zalimlerin de ancak helâkini arttır."

الترجمات والتفاسير لهذه السورة: