البحث

عبارات مقترحة:

المؤمن

كلمة (المؤمن) في اللغة اسم فاعل من الفعل (آمَنَ) الذي بمعنى...

الوهاب

كلمة (الوهاب) في اللغة صيغة مبالغة على وزن (فعّال) مشتق من الفعل...

المتعالي

كلمة المتعالي في اللغة اسم فاعل من الفعل (تعالى)، واسم الله...

الترجمة التركية - شعبان بريتش

ترجمة معاني القرآن الكريم للغة التركية ترجمها شعبان بريتش. ملاحظة: ترجمات بعض الآيات (مشار إليها) تم تصويبها بمعرفة مركز رواد الترجمة، مع إتاحة الاطلاع على الترجمة الأصلية لغرض إبداء الرأي والتقييم والتطوير المستمر.

1- ﴿بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ حم﴾


Hâ mîm.

2- ﴿وَالْكِتَابِ الْمُبِينِ﴾


Apaçık kitaba andolsun ki..

3- ﴿إِنَّا أَنْزَلْنَاهُ فِي لَيْلَةٍ مُبَارَكَةٍ ۚ إِنَّا كُنَّا مُنْذِرِينَ﴾


Biz onu, mübarek bir gecede indirdik. Biz, uyaranlarız.

4- ﴿فِيهَا يُفْرَقُ كُلُّ أَمْرٍ حَكِيمٍ﴾


O gece, her hikmetli iş ayrılır.

5- ﴿أَمْرًا مِنْ عِنْدِنَا ۚ إِنَّا كُنَّا مُرْسِلِينَ﴾


Tarafımızdan bir emir ile biz, (rasûller) gönderenleriz.

6- ﴿رَحْمَةً مِنْ رَبِّكَ ۚ إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ﴾


Rabbinden bir rahmet olarak. Şüphesiz O, herşeyi işitendir, bilendir.

7- ﴿رَبِّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا ۖ إِنْ كُنْتُمْ مُوقِنِينَ﴾


Göklerin, yerin ve arasındakilerin Rabbidir. Eğer gerçekten bilenler iseniz.

8- ﴿لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ يُحْيِي وَيُمِيتُ ۖ رَبُّكُمْ وَرَبُّ آبَائِكُمُ الْأَوَّلِينَ﴾


O’ndan başka (hak) ilah yoktur. Diriltir ve öldürür. Sizin de Rabbiniz, sizden önceki atalarınızın da Rabbidir.

9- ﴿بَلْ هُمْ فِي شَكٍّ يَلْعَبُونَ﴾


Fakat, onlar şüphe içinde oynayıp eğlenirler.

10- ﴿فَارْتَقِبْ يَوْمَ تَأْتِي السَّمَاءُ بِدُخَانٍ مُبِينٍ﴾


Göğün apaçık bir duman getireceği günü gözle!

11- ﴿يَغْشَى النَّاسَ ۖ هَٰذَا عَذَابٌ أَلِيمٌ﴾


İnsanları bürür. Bu, acı bir azaptır.

12- ﴿رَبَّنَا اكْشِفْ عَنَّا الْعَذَابَ إِنَّا مُؤْمِنُونَ﴾


Rabbimiz! Azabı bizden kaldır, biz iman eden kimseleriz.

13- ﴿أَنَّىٰ لَهُمُ الذِّكْرَىٰ وَقَدْ جَاءَهُمْ رَسُولٌ مُبِينٌ﴾


Nerede onlarda öğüt almak? Kendilerine apaçık bir rasûl gelmişti.

14- ﴿ثُمَّ تَوَلَّوْا عَنْهُ وَقَالُوا مُعَلَّمٌ مَجْنُونٌ﴾


Sonra ondan yüz çevirmişler ve: Öğretilmiş bir mecnun/deli demişlerdi.

15- ﴿إِنَّا كَاشِفُو الْعَذَابِ قَلِيلًا ۚ إِنَّكُمْ عَائِدُونَ﴾


Biz, azabı biraz kaldırırız, siz de tekrar dönersiniz.

16- ﴿يَوْمَ نَبْطِشُ الْبَطْشَةَ الْكُبْرَىٰ إِنَّا مُنْتَقِمُونَ﴾


Büyük bir şiddetle yakalayacağımız gün, elbette intikam alacağız.

17- ﴿۞ وَلَقَدْ فَتَنَّا قَبْلَهُمْ قَوْمَ فِرْعَوْنَ وَجَاءَهُمْ رَسُولٌ كَرِيمٌ﴾


Onlardan önce Firavun kavmini de imtihan etmiştik. Onlara şerefli bir elçi gelmişti.

18- ﴿أَنْ أَدُّوا إِلَيَّ عِبَادَ اللَّهِ ۖ إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ﴾


Allah’ın kullarını (İsrailoğulları'nı) bana bırakın/teslim edin. ben güvenilir bir peygamberim, demişti.

19- ﴿وَأَنْ لَا تَعْلُوا عَلَى اللَّهِ ۖ إِنِّي آتِيكُمْ بِسُلْطَانٍ مُبِينٍ﴾


Allah’a karşı üstünlük taslamayın. Ben size apaçık bir delil getiriyorum.

20- ﴿وَإِنِّي عُذْتُ بِرَبِّي وَرَبِّكُمْ أَنْ تَرْجُمُونِ﴾


Ve ben, beni taşlamanızdan sizin de Rabbiniz olan Rabbime sığındım.

21- ﴿وَإِنْ لَمْ تُؤْمِنُوا لِي فَاعْتَزِلُونِ﴾


Eğer bana iman etmediyseniz, benden uzak durun.

22- ﴿فَدَعَا رَبَّهُ أَنَّ هَٰؤُلَاءِ قَوْمٌ مُجْرِمُونَ﴾


Musa: Bunlar, günahkâr bir toplumdur, diyerek Rabbine dua etmişti.

23- ﴿فَأَسْرِ بِعِبَادِي لَيْلًا إِنَّكُمْ مُتَّبَعُونَ﴾


Kullarımı geceleyin yola çıkar, siz takip olunacaksınız.

24- ﴿وَاتْرُكِ الْبَحْرَ رَهْوًا ۖ إِنَّهُمْ جُنْدٌ مُغْرَقُونَ﴾


Denizi açık olarak bırak! Şüphesiz onlar, suda boğulacak bir ordudur.

25- ﴿كَمْ تَرَكُوا مِنْ جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ﴾


Onlar nice bahçeleri ve pınarları terkettiler.

26- ﴿وَزُرُوعٍ وَمَقَامٍ كَرِيمٍ﴾


Ekinleri güzel konakları...

27- ﴿وَنَعْمَةٍ كَانُوا فِيهَا فَاكِهِينَ﴾


İçinde eğlenip durdukları nimetleri...

28- ﴿كَذَٰلِكَ ۖ وَأَوْرَثْنَاهَا قَوْمًا آخَرِينَ﴾


İşte böyle... Onu bir başka topluma miras bıraktık.

29- ﴿فَمَا بَكَتْ عَلَيْهِمُ السَّمَاءُ وَالْأَرْضُ وَمَا كَانُوا مُنْظَرِينَ﴾


Onlara ne gök ağladı, ne de yer! Hiç bekletilmediler.

30- ﴿وَلَقَدْ نَجَّيْنَا بَنِي إِسْرَائِيلَ مِنَ الْعَذَابِ الْمُهِينِ﴾


İsrailoğulları'nı da alçaltıcı azaptan kurtarmıştık.

31- ﴿مِنْ فِرْعَوْنَ ۚ إِنَّهُ كَانَ عَالِيًا مِنَ الْمُسْرِفِينَ﴾


Firavundan... Çünkü o, haddi ululuk taslayan bir kimse idi.

32- ﴿وَلَقَدِ اخْتَرْنَاهُمْ عَلَىٰ عِلْمٍ عَلَى الْعَالَمِينَ﴾


Onları bir ilim üzere alemler karşı seçkin kıldık.

33- ﴿وَآتَيْنَاهُمْ مِنَ الْآيَاتِ مَا فِيهِ بَلَاءٌ مُبِينٌ﴾


Onlara, içlerinde apaçık imtihanlar olan ayetler verdik.

34- ﴿إِنَّ هَٰؤُلَاءِ لَيَقُولُونَ﴾


Bunlar ise diyorlar ki:

35- ﴿إِنْ هِيَ إِلَّا مَوْتَتُنَا الْأُولَىٰ وَمَا نَحْنُ بِمُنْشَرِينَ﴾


Bir defa öldükten sonra başka bir şey yoktur. Biz, yeniden diriltilecek de değiliz.

36- ﴿فَأْتُوا بِآبَائِنَا إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ﴾


Doğru söyleyenler iseniz, haydi babalarımızı getirin.

37- ﴿أَهُمْ خَيْرٌ أَمْ قَوْمُ تُبَّعٍ وَالَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ ۚ أَهْلَكْنَاهُمْ ۖ إِنَّهُمْ كَانُوا مُجْرِمِينَ﴾


Onlar mı hayırlı; yoksa Tubba halkı ve onlardan öncekiler mi? Biz, onları helak ettik. Çünkü suçlu idiler.

38- ﴿وَمَا خَلَقْنَا السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا لَاعِبِينَ﴾


Biz gökleri, yeri ve arasındakileri oyuncular olarak yaratmadık.

39- ﴿مَا خَلَقْنَاهُمَا إِلَّا بِالْحَقِّ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ﴾


Onları ancak hak ile yarattık. Fakat, onların çoğu bilmez.

40- ﴿إِنَّ يَوْمَ الْفَصْلِ مِيقَاتُهُمْ أَجْمَعِينَ﴾


Hüküm günü, onların hepsine söz verilen vakittir.

41- ﴿يَوْمَ لَا يُغْنِي مَوْلًى عَنْ مَوْلًى شَيْئًا وَلَا هُمْ يُنْصَرُونَ﴾


O gün, dostun dosta hiçbir şekilde faydası olmaz. Onlara yardım da olunmaz.

42- ﴿إِلَّا مَنْ رَحِمَ اللَّهُ ۚ إِنَّهُ هُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ﴾


Allah’ın merhamet ettikleri dışında. Çünkü O, çok güçlüdür, çok merhametlidir.

43- ﴿إِنَّ شَجَرَتَ الزَّقُّومِ﴾


Zakkum ağacı...

44- ﴿طَعَامُ الْأَثِيمِ﴾


Günahkârın yemeğidir.

45- ﴿كَالْمُهْلِ يَغْلِي فِي الْبُطُونِ﴾


Maden eriyiği gibi karınlarda kaynar durur.

46- ﴿كَغَلْيِ الْحَمِيمِ﴾


Kaynar suyun kaynadığı gibi...

47- ﴿خُذُوهُ فَاعْتِلُوهُ إِلَىٰ سَوَاءِ الْجَحِيمِ﴾


Onu şiddetle tutun, Cehennem'in ortasına atın.

48- ﴿ثُمَّ صُبُّوا فَوْقَ رَأْسِهِ مِنْ عَذَابِ الْحَمِيمِ﴾


Sonra kaynar su azabından başından aşağı boşaltın.

49- ﴿ذُقْ إِنَّكَ أَنْتَ الْعَزِيزُ الْكَرِيمُ﴾


Tat bunu! Hani sen güçlü ve şerefliydin.

50- ﴿إِنَّ هَٰذَا مَا كُنْتُمْ بِهِ تَمْتَرُونَ﴾


İşte bu sizin hakkında şüphe ettiğiniz şeydir.

51- ﴿إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي مَقَامٍ أَمِينٍ﴾


Takva sahipleri ise, onlar güvenli bir makamdadırlar.

52- ﴿فِي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ﴾


Cennet'lerde ve pınarlarda...

53- ﴿يَلْبَسُونَ مِنْ سُنْدُسٍ وَإِسْتَبْرَقٍ مُتَقَابِلِينَ﴾


Halis ipek ve parlak atlastan elbiseler giyerek, karşılıklı otururlar.

54- ﴿كَذَٰلِكَ وَزَوَّجْنَاهُمْ بِحُورٍ عِينٍ﴾


İşte böyle! Onları iri gözlü hurilerle evlendirmişizdir.

55- ﴿يَدْعُونَ فِيهَا بِكُلِّ فَاكِهَةٍ آمِنِينَ﴾


Orada güven içinde her meyveyi isterler.

56- ﴿لَا يَذُوقُونَ فِيهَا الْمَوْتَ إِلَّا الْمَوْتَةَ الْأُولَىٰ ۖ وَوَقَاهُمْ عَذَابَ الْجَحِيمِ﴾


İlk ölümden başka bir ölüm tatmazlar. Onlar cehennem azabından korunmuştur.

57- ﴿فَضْلًا مِنْ رَبِّكَ ۚ ذَٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ﴾


Rabbinden bir lütuf olarak. İşte büyük kurtuluş budur.

58- ﴿فَإِنَّمَا يَسَّرْنَاهُ بِلِسَانِكَ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ﴾


Öğüt alsınlar diye onu senin dilin ile kolaylaştırdık.

59- ﴿فَارْتَقِبْ إِنَّهُمْ مُرْتَقِبُونَ﴾


O halde bekle! Zaten onlar da bekliyorlar.

الترجمات والتفاسير لهذه السورة: