النبأ

تفسير سورة النبأ

الترجمة التركية - مجمع الملك فهد

Türkçe

الترجمة التركية - مجمع الملك فهد

ترجمة معاني القرآن الكريم للغة التركية، ترجمها ممجموعة من العلماء، نشرها مجمع الملك فهد لطباعة المصحف الشريف بالمدينة المنورة، عام الطبعة 1422هـ. ملاحظة: ترجمات بعض الآيات (مشار إليها) تم تصويبها بمعرفة مركز رواد الترجمة، مع إتاحة الاطلاع على الترجمة الأص

﴿بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ عَمَّ يَتَسَاءَلُونَ﴾

Birbirlerine neyi soruyorlar?

﴿عَنِ النَّبَإِ الْعَظِيمِ﴾

(İnanıp inanmamakta) büyük haberi mi?

﴿الَّذِي هُمْ فِيهِ مُخْتَلِفُونَ﴾

Ayrılığa düştükleri.

﴿كَلَّا سَيَعْلَمُونَ﴾

Hayır! Anlayacaklar!

﴿ثُمَّ كَلَّا سَيَعْلَمُونَ﴾

Yine hayır! Onlar anlayacaklar!

﴿أَلَمْ نَجْعَلِ الْأَرْضَ مِهَادًا﴾

Biz, yeryüzünü bir döşek yapmadık mı?

﴿وَالْجِبَالَ أَوْتَادًا﴾

Dağları da birer kazık.

﴿وَخَلَقْنَاكُمْ أَزْوَاجًا﴾

Sizi çifter çifter yarattık.

﴿وَجَعَلْنَا نَوْمَكُمْ سُبَاتًا﴾

Uykunuzu bir dinlenme kıldık.

﴿وَجَعَلْنَا اللَّيْلَ لِبَاسًا﴾

Geceyi bir örtü yaptık.

﴿وَجَعَلْنَا النَّهَارَ مَعَاشًا﴾

Gündüzü de çalışıp kazanma zamanı yaptık.

﴿وَبَنَيْنَا فَوْقَكُمْ سَبْعًا شِدَادًا﴾

Üstünüzde yedi kat sağlam göğü bina ettik.

﴿وَجَعَلْنَا سِرَاجًا وَهَّاجًا﴾

(Orada) alev alev yanan bir kandil yarattık.

﴿وَأَنْزَلْنَا مِنَ الْمُعْصِرَاتِ مَاءً ثَجَّاجًا﴾

Üst üste yığılıp sıkışan bulutlardan şarıl şarıl akan sular indirdik.

﴿لِنُخْرِجَ بِهِ حَبًّا وَنَبَاتًا﴾

Size tohumlar, bitkiler; (ağaçları) yetiştirmek için,

﴿وَجَنَّاتٍ أَلْفَافًا﴾

sarmaş dolaş olmuş bağlar ve bahçeler yetiştirmek için.

﴿إِنَّ يَوْمَ الْفَصْلِ كَانَ مِيقَاتًا﴾

Şüphesiz hüküm günü vakit olarak belirlenmiştir.

﴿يَوْمَ يُنْفَخُ فِي الصُّورِ فَتَأْتُونَ أَفْوَاجًا﴾

Sûr'a üflendiği gün, bölük bölük Allah’a gelirsiniz;

﴿وَفُتِحَتِ السَّمَاءُ فَكَانَتْ أَبْوَابًا﴾

gökyüzü açılır ve orada pek çok kapılar oluşur,

﴿وَسُيِّرَتِ الْجِبَالُ فَكَانَتْ سَرَابًا﴾

dağlar yürütülür, serap haline gelir.

﴿إِنَّ جَهَنَّمَ كَانَتْ مِرْصَادًا﴾

Şüphesiz, cehennem pusuda beklemektedir.

﴿لِلطَّاغِينَ مَآبًا﴾

Azgınların barınağı olacak,

﴿لَابِثِينَ فِيهَا أَحْقَابًا﴾

(Azgınlar) orada çağlar boyu kalırlar,

﴿لَا يَذُوقُونَ فِيهَا بَرْدًا وَلَا شَرَابًا﴾

orada bir serinlik ya da (susuzluk gideren) bir içecek tatmazlar,

﴿إِلَّا حَمِيمًا وَغَسَّاقًا﴾

kaynar su ve irin tadarlar.

﴿جَزَاءً وِفَاقًا﴾

Ancak (dünyada yaptıklarına) uygun karşılık olarak.

﴿إِنَّهُمْ كَانُوا لَا يَرْجُونَ حِسَابًا﴾

Çünkü onlar hesap gününü (geleceğini) ummazlardı.

﴿وَكَذَّبُوا بِآيَاتِنَا كِذَّابًا﴾

Bizim âyetlerimizi yalanladıkça yalanlamışlardı.

﴿وَكُلَّ شَيْءٍ أَحْصَيْنَاهُ كِتَابًا﴾

Biz ise her şeyi bir kitapta sayıp yazmışızdır.

﴿فَذُوقُوا فَلَنْ نَزِيدَكُمْ إِلَّا عَذَابًا﴾

Tadın! Bundan sonra yalnızca azabınızı arttıracağız.

﴿إِنَّ لِلْمُتَّقِينَ مَفَازًا﴾

Şüphesiz takvâ sahipleri için umulanı buldukları yer,

﴿حَدَائِقَ وَأَعْنَابًا﴾

bahçeler, üzüm bağları,

﴿وَكَوَاعِبَ أَتْرَابًا﴾

göğüsleri tomurcuk gibi kabarmış yaşıt kızlar,

﴿وَكَأْسًا دِهَاقًا﴾

içki dolu kâseler vardır.

﴿لَا يَسْمَعُونَ فِيهَا لَغْوًا وَلَا كِذَّابًا﴾

Onlar orada ne boş bir lâkırdı ne de yalan işitirler.

﴿جَزَاءً مِنْ رَبِّكَ عَطَاءً حِسَابًا﴾

Bunlar Rabbinin yeterli bir bağışı, mükâfatıdır.

﴿رَبِّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا الرَّحْمَٰنِ ۖ لَا يَمْلِكُونَ مِنْهُ خِطَابًا﴾

O, göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbidir. O, rahmândır. O gün insanlar O'na karşı konuşmaya yetkili değillerdir.

﴿يَوْمَ يَقُومُ الرُّوحُ وَالْمَلَائِكَةُ صَفًّا ۖ لَا يَتَكَلَّمُونَ إِلَّا مَنْ أَذِنَ لَهُ الرَّحْمَٰنُ وَقَالَ صَوَابًا﴾

Ruh (Cebrail) ve melekler saf saf olup durduğu gün, Rahmân’ın izin verdiklerinden başkaları konuşmazlar; konuşan da doğruyu söyler.

﴿ذَٰلِكَ الْيَوْمُ الْحَقُّ ۖ فَمَنْ شَاءَ اتَّخَذَ إِلَىٰ رَبِّهِ مَآبًا﴾

İşte o, kesin olarak gelecek gündür. O halde dileyen Rabbine varan bir yol tutsun.

﴿إِنَّا أَنْذَرْنَاكُمْ عَذَابًا قَرِيبًا يَوْمَ يَنْظُرُ الْمَرْءُ مَا قَدَّمَتْ يَدَاهُ وَيَقُولُ الْكَافِرُ يَا لَيْتَنِي كُنْتُ تُرَابًا﴾

Biz, yakın bir azap ile sizi uyardık. O gün kişi önceden yaptıklarına bakacak ve inkârcı kişi: «Keşke toprak olsaydım!» diyecektir.

الترجمات والتفاسير لهذه السورة: