النبأ

تفسير سورة النبأ

الترجمة التركية - شعبان بريتش

Türkçe

الترجمة التركية - شعبان بريتش

ترجمة معاني القرآن الكريم للغة التركية ترجمها شعبان بريتش. ملاحظة: ترجمات بعض الآيات (مشار إليها) تم تصويبها بمعرفة مركز رواد الترجمة، مع إتاحة الاطلاع على الترجمة الأصلية لغرض إبداء الرأي والتقييم والتطوير المستمر.

﴿بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ عَمَّ يَتَسَاءَلُونَ﴾

Neyi soruşturup duruyorlar?

﴿عَنِ النَّبَإِ الْعَظِيمِ﴾

Büyük haberi mi?

﴿الَّذِي هُمْ فِيهِ مُخْتَلِفُونَ﴾

Onlar ki, hakkında ihtilaf ediyorlar.

﴿كَلَّا سَيَعْلَمُونَ﴾

Hayır, yakında öğrenecekler.

﴿ثُمَّ كَلَّا سَيَعْلَمُونَ﴾

Sonra, Hayır! Yakında öğrenecekler.

﴿أَلَمْ نَجْعَلِ الْأَرْضَ مِهَادًا﴾

Yeri bir döşek kılmadık mı?

﴿وَالْجِبَالَ أَوْتَادًا﴾

Dağları da birer kazık.

﴿وَخَلَقْنَاكُمْ أَزْوَاجًا﴾

Sizi de çift çift yarattık.

﴿وَجَعَلْنَا نَوْمَكُمْ سُبَاتًا﴾

Uykunuzu dinlenme kıldık.

﴿وَجَعَلْنَا اللَّيْلَ لِبَاسًا﴾

Geceyi örtü kıldık.

﴿وَجَعَلْنَا النَّهَارَ مَعَاشًا﴾

Gündüzü de geçimlik kıldık.

﴿وَبَنَيْنَا فَوْقَكُمْ سَبْعًا شِدَادًا﴾

Üstünüze de sapasağlam yedi kat bina ettik.

﴿وَجَعَلْنَا سِرَاجًا وَهَّاجًا﴾

Işık saçan bir de lamba yarattık.

﴿وَأَنْزَلْنَا مِنَ الْمُعْصِرَاتِ مَاءً ثَجَّاجًا﴾

Ve o sıkıştıranlardan/bulutlardan şarıl şarıl bir su indirdik.

﴿لِنُخْرِجَ بِهِ حَبًّا وَنَبَاتًا﴾

Onunla taneler ve bitkiler çıkaralım diye.

﴿وَجَنَّاتٍ أَلْفَافًا﴾

Ve birbirine girmiş sarmaş dolaş bahçeler...

﴿إِنَّ يَوْمَ الْفَصْلِ كَانَ مِيقَاتًا﴾

Ayırım/fasl günü belirlenmiş bir vakittir.

﴿يَوْمَ يُنْفَخُ فِي الصُّورِ فَتَأْتُونَ أَفْوَاجًا﴾

Sur’a üflendiği gün bölük bölük geleceksiniz.

﴿وَفُتِحَتِ السَّمَاءُ فَكَانَتْ أَبْوَابًا﴾

(O gün) gök açılıp, kapı kapı olmuştur.

﴿وَسُيِّرَتِ الْجِبَالُ فَكَانَتْ سَرَابًا﴾

Dağlar yürütülüp, serap olmuştur.

﴿إِنَّ جَهَنَّمَ كَانَتْ مِرْصَادًا﴾

Cehennem de gözlemektedir.

﴿لِلطَّاغِينَ مَآبًا﴾

Azgınların varacağı sığınak,

﴿لَابِثِينَ فِيهَا أَحْقَابًا﴾

Orada çağlar boyu kalacaklardır.

﴿لَا يَذُوقُونَ فِيهَا بَرْدًا وَلَا شَرَابًا﴾

Orada ne serinlik tadacaklar, ne de bir içecek.

﴿إِلَّا حَمِيمًا وَغَسَّاقًا﴾

Kaynar su ve irinden başka...

﴿جَزَاءً وِفَاقًا﴾

Uygun bir ceza!

﴿إِنَّهُمْ كَانُوا لَا يَرْجُونَ حِسَابًا﴾

Çünkü onlar, hesabı ummuyorlardı.

﴿وَكَذَّبُوا بِآيَاتِنَا كِذَّابًا﴾

Ayetlerimizi yalanladıkça yalanlamışlardı.

﴿وَكُلَّ شَيْءٍ أَحْصَيْنَاهُ كِتَابًا﴾

Her şeyi bir kitapta sayıp yazmışızdır.

﴿فَذُوقُوا فَلَنْ نَزِيدَكُمْ إِلَّا عَذَابًا﴾

İşte, tadına bakın, size azaptan başka bir şey artırmayacağız.

﴿إِنَّ لِلْمُتَّقِينَ مَفَازًا﴾

Muttakiler için kurtuluş...

﴿حَدَائِقَ وَأَعْنَابًا﴾

Bahçeler ve bağlar,

﴿وَكَوَاعِبَ أَتْرَابًا﴾

Göğüsleri olgun, yaşıt kızlar,

﴿وَكَأْسًا دِهَاقًا﴾

Dolu dolu kadehler.

﴿لَا يَسْمَعُونَ فِيهَا لَغْوًا وَلَا كِذَّابًا﴾

Orada boş ve yalan söz işitmezler.

﴿جَزَاءً مِنْ رَبِّكَ عَطَاءً حِسَابًا﴾

(Bunlar) Rabbinden bir karşılık, bol bir bağıştır.

﴿رَبِّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا الرَّحْمَٰنِ ۖ لَا يَمْلِكُونَ مِنْهُ خِطَابًا﴾

(Bunlar) göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbindendir. O, Rahman'dır. Ona hitap etmeye güç yetiremezler.

﴿يَوْمَ يَقُومُ الرُّوحُ وَالْمَلَائِكَةُ صَفًّا ۖ لَا يَتَكَلَّمُونَ إِلَّا مَنْ أَذِنَ لَهُ الرَّحْمَٰنُ وَقَالَ صَوَابًا﴾

Ruh/Cebrail ve meleklerin saf halinde durdukları gün, ancak Rahman’ın kendisine izin verdiği konuşabilir. O da doğruyu konuşur.

﴿ذَٰلِكَ الْيَوْمُ الْحَقُّ ۖ فَمَنْ شَاءَ اتَّخَذَ إِلَىٰ رَبِّهِ مَآبًا﴾

İşte bu, hak olan gündür. Dileyen Rabbine dönüş yolu tutar.

﴿إِنَّا أَنْذَرْنَاكُمْ عَذَابًا قَرِيبًا يَوْمَ يَنْظُرُ الْمَرْءُ مَا قَدَّمَتْ يَدَاهُ وَيَقُولُ الْكَافِرُ يَا لَيْتَنِي كُنْتُ تُرَابًا﴾

Biz, sizi yakın bir azap ile uyardık. Kişi o gün, elleri ile ne sunduğuna bakar. Kâfir olan da: "Keşke toprak olsaydım!" der.

الترجمات والتفاسير لهذه السورة: