البحث

عبارات مقترحة:

الحكيم

اسمُ (الحكيم) اسمٌ جليل من أسماء الله الحسنى، وكلمةُ (الحكيم) في...

المجيب

كلمة (المجيب) في اللغة اسم فاعل من الفعل (أجاب يُجيب) وهو مأخوذ من...

القادر

كلمة (القادر) في اللغة اسم فاعل من القدرة، أو من التقدير، واسم...

الترجمة التركية للمختصر في تفسير القرآن الكريم

الترجمة التركية للمختصر في تفسير القرآن الكريم، صادر عن مركز تفسير للدراسات القرآنية.

1- ﴿بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ يَا أَيُّهَا الْمُدَّثِّرُ﴾


Ey elbisesine sarılmış, bürünmüş olan! (Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- kastediliyor.)

2- ﴿قُمْ فَأَنْذِرْ﴾


Kalk ve Allah'ın azabından korkut!

3- ﴿وَرَبَّكَ فَكَبِّرْ﴾


Ve Rabbini yücelt.

4- ﴿وَثِيَابَكَ فَطَهِّرْ﴾


Kendini günahlardan, elbiseni de pisliklerden arındır.

5- ﴿وَالرُّجْزَ فَاهْجُرْ﴾


Putlara ibadet etmekten de uzak dur!

6- ﴿وَلَا تَمْنُنْ تَسْتَكْثِرُ﴾


Salih amellerini çok görerek Rabbine minnet etme!

7- ﴿وَلِرَبِّكَ فَاصْبِرْ﴾


Başına gelen sıkıntılara Allah için sabret!

8- ﴿فَإِذَا نُقِرَ فِي النَّاقُورِ﴾


Sûr’a ikinci defa üflendiği zaman.

9- ﴿فَذَٰلِكَ يَوْمَئِذٍ يَوْمٌ عَسِيرٌ﴾


İşte o gün, çok sıkıntılı bir gündür.

10- ﴿عَلَى الْكَافِرِينَ غَيْرُ يَسِيرٍ﴾


Allah’a ve Rasûlüne karşı kâfir olan kimseler için kolay değildir.

11- ﴿ذَرْنِي وَمَنْ خَلَقْتُ وَحِيدًا﴾


-Ey Peygamber!- Annesinin karnında herhangi bir malı veya çocuğu olmadan tek başına yarattığım o kimseyi bana bırak. (Bu kimseden kasıt, el-Velid b. el-Muğira'dır.)

12- ﴿وَجَعَلْتُ لَهُ مَالًا مَمْدُودًا﴾


Ona çok büyük bir mal varlığı verdim.

13- ﴿وَبَنِينَ شُهُودًا﴾


Ona; meclislere beraber katıldığı, servetinin çokluğu sebebiyle herhangi bir yolculuk için yanından ayrılmayan, sürekli yanında bulunan erkek evlatlar verdim.

14- ﴿وَمَهَّدْتُ لَهُ تَمْهِيدًا﴾


Geçimini, rızkını ve evlatlarını artırdıkça artırdım.

15- ﴿ثُمَّ يَطْمَعُ أَنْ أَزِيدَ﴾


Bütün bunları verdikten sonra bana karşı inkârcılığıyla beraber bir de daha da artırmamı bekliyor.

16- ﴿كَلَّا ۖ إِنَّهُ كَانَ لِآيَاتِنَا عَنِيدًا﴾


Durum hiç de tasavvur ettiği gibi değildir. Şüphesiz o, Rasûlümüze indirilmiş ayetlerimizi yalanlayarak onlara karşı inatçılık ediyordu.

17- ﴿سَأُرْهِقُهُ صَعُودًا﴾


Onu dayanamayacağı azap dolu bir sıkıntıya sokacağım.

18- ﴿إِنَّهُ فَكَّرَ وَقَدَّرَ﴾


O nimetler ile nimetlendirdiğim bu kâfir, onu (Kur'an'ı) geçersiz kılmak için Kur’an hakkında söylediği sözü düşündü, sonra da bunu kendince takdir etti.

19- ﴿فَقُتِلَ كَيْفَ قَدَّرَ﴾


Hay lanet olası ve geberesice nasıl da ölçüp biçti!

20- ﴿ثُمَّ قُتِلَ كَيْفَ قَدَّرَ﴾


O lanet olası ve geberesice, sonra yine nasıl da ölçüp biçti!

21- ﴿ثُمَّ نَظَرَ﴾


Sonrasında bir daha baktı ve söylediği sözleri tekrar düşündü.

22- ﴿ثُمَّ عَبَسَ وَبَسَرَ﴾


Sonra da Kur’an’da aleyhine konuşabileceği bir şey bulamayınca kaşlarını çatarak suratını ekşitti.

23- ﴿ثُمَّ أَدْبَرَ وَاسْتَكْبَرَ﴾


Sonra iman etmekten yüz çevirdi ve Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'e ittiba etmeye kibirlendi.

24- ﴿فَقَالَ إِنْ هَٰذَا إِلَّا سِحْرٌ يُؤْثَرُ﴾


Ve şöyle dedi: "Muhammed’in getirmiş olduğu bu şey Allah’ın kelamı değildir. Bilâkis o, başkalarından aktardığı bir sihirdir.''

25- ﴿إِنْ هَٰذَا إِلَّا قَوْلُ الْبَشَرِ﴾


"Bu Allah’ın sözü değildir, bilâkis insan sözüdür."

26- ﴿سَأُصْلِيهِ سَقَرَ﴾


Ben bu kâfiri, sıcaklığının ızdırabını çekeceği Cehennem ateşinin tabakalarından bir tabaka olan Sekar’a sokacağım.

27- ﴿وَمَا أَدْرَاكَ مَا سَقَرُ﴾


-Ey Muhammed!- Sekar'ın ne olduğu hakkında sen ne biliyorsun?

28- ﴿لَا تُبْقِي وَلَا تَذَرُ﴾


Bu ateş, içinde azap gören kimseden geride hiçbir şey kalmayana kadar onu perişan eder ve asla onun peşini bırakmaz. Eski haline geri döndükten sonra tekrar onu perişan eder ve bu hal arka arkaya devam eder.

29- ﴿لَوَّاحَةٌ لِلْبَشَرِ﴾


Derileri çok güçlü bir şekilde yakar ve değiştirir.

30- ﴿عَلَيْهَا تِسْعَةَ عَشَرَ﴾


Üzerinde oranın muhafızları olan on dokuz melek vardır.

31- ﴿وَمَا جَعَلْنَا أَصْحَابَ النَّارِ إِلَّا مَلَائِكَةً ۙ وَمَا جَعَلْنَا عِدَّتَهُمْ إِلَّا فِتْنَةً لِلَّذِينَ كَفَرُوا لِيَسْتَيْقِنَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ وَيَزْدَادَ الَّذِينَ آمَنُوا إِيمَانًا ۙ وَلَا يَرْتَابَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ وَالْمُؤْمِنُونَ ۙ وَلِيَقُولَ الَّذِينَ فِي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ وَالْكَافِرُونَ مَاذَا أَرَادَ اللَّهُ بِهَٰذَا مَثَلًا ۚ كَذَٰلِكَ يُضِلُّ اللَّهُ مَنْ يَشَاءُ وَيَهْدِي مَنْ يَشَاءُ ۚ وَمَا يَعْلَمُ جُنُودَ رَبِّكَ إِلَّا هُوَ ۚ وَمَا هِيَ إِلَّا ذِكْرَىٰ لِلْبَشَرِ﴾


Biz, Cehennem'in muhafızlarını yalnızca meleklerden kıldık. Çünkü beşerin buna gücü yetmezdi. Şüphesiz Ebu Cehil, kendisi ve kavminin Meleklere güç yetireceğini, sonra da Cehennem'den çıkacaklarını iddia ettiği zaman yalan söylemiştir. Biz, bu sayıyı Allah’a karşı inkârcı olanlar için bir imtihan vesilesi kıldık. Onlar da böylece söylemiş oldukları sözleri dile getirdiler ve azapları kat kat artırıldı.
Aynı zamanda bu imtihanı, kendilerine Tevrat verilen Yahudilerin ve kendilerine İncil verilen Hristiyanların kitaplarında bulunanları tasdik eden Kur’an indiğinde, şüphe duymadan iman etmeleri, ehli kitap onlara muvafakat gösterdiğinde Mü'minlerin imanının artması, iman etmekte tereddüt edenlerin ve kâfirlerin; "Allah, bu garip sayıyla neyi murat etti?” diye sorması için bir vesile kıldık. Bu sayısı inkâr eden kişinin saptırılması, bunu tasdik edene hidayet olunması Yüce Allah’ın sapıtmasını dilediği kimseyi saptırması ve hidayete ermeyi dilediği kimseye de hidayet etmesi babındandır. Sayılarının çokluğu sebebiyle, Allah'ın ordusunu Allah - Subhanehu ve Teâlâ-'dan başkası bilemez. Küçümseyerek ve yalanlayarak “Muhammed'in ancak on dokuz taraftarı mı var?” diye soran Ebu Cehil bunu iyi bellesin. Cehennem, insanoğlunun Allah -Subhanehu ve Teâlâ-’nın azametini öğrendiği bir hatırlatmadan başka bir şey değildir.

32- ﴿كَلَّا وَالْقَمَرِ﴾


Hayır durum bazı müşriklerin iddia ettiği gibi değildir. Zira onlar bazı arkadaşlarının Cehennem'deki görevli meleklere üstün geleceklerini ileri sürmüşlerdir. Ardından Yüce Allah, Ay’a yemin etmiştir.

33- ﴿وَاللَّيْلِ إِذْ أَدْبَرَ﴾


Ve dönüp geldiği zaman geceye yemin etmiştir.

34- ﴿وَالصُّبْحِ إِذَا أَسْفَرَ﴾


Aydınlattığı zaman sabah vaktine yemin etmiştir.

35- ﴿إِنَّهَا لَإِحْدَى الْكُبَرِ﴾


Şüphesiz Cehennem ateşi büyük belalardan biridir.

36- ﴿نَذِيرًا لِلْبَشَرِ﴾


İnsanlar için korkutucu ve tehdit edicidir.

37- ﴿لِمَنْ شَاءَ مِنْكُمْ أَنْ يَتَقَدَّمَ أَوْ يَتَأَخَّرَ﴾


-Ey insanlar!- İçinizden Allah’a iman edip, salih amel işleyerek öne geçmeyi veya küfür ve günahlarla geri kalmayı dileyen kimseler için.

38- ﴿كُلُّ نَفْسٍ بِمَا كَسَبَتْ رَهِينَةٌ﴾


Her bir kimse yaptığı amelleriyle alıkonulacaktır. Amelleri onu helâk edecek ya da onu helâk olmaktan kurtaracak ve koruyacaktır.

39- ﴿إِلَّا أَصْحَابَ الْيَمِينِ﴾


Ancak Mü'minler böyle değildirler. Doğrusu onlar günahlarından ötürü sorumlu tutulmayacak, bilâkis sahip oldukları salih ameller sebebiyle o günahları bağışlanacaktır.

40- ﴿فِي جَنَّاتٍ يَتَسَاءَلُونَ﴾


Onlar kıyamet günü Cennetler içinde birbirlerini soracaklar.

41- ﴿عَنِ الْمُجْرِمِينَ﴾


İşledikleri günahlar yüzünden kendilerini helâk etmiş olan kâfirlere şöyle sorarlar:

42- ﴿مَا سَلَكَكُمْ فِي سَقَرَ﴾


Onlara: "Sizi Cehennem'e sokan şey neydi?" derler.

43- ﴿قَالُوا لَمْ نَكُ مِنَ الْمُصَلِّينَ﴾


Kâfirler de onlara cevap olarak şöyle derler: "Biz, dünya hayatında farz olan namazı kılan kimseler değildik."

44- ﴿وَلَمْ نَكُ نُطْعِمُ الْمِسْكِينَ﴾


“Ve Allah’ın bize vermiş olduğu yemeklerin bir bölümüyle fakirleri de doyurmuyorduk.''

45- ﴿وَكُنَّا نَخُوضُ مَعَ الْخَائِضِينَ﴾


“Bizler, gittikleri her yerde batıl ehli insanlarla beraberdik. Sapkın ve azgın kimselerle konuşuyorduk.''

46- ﴿وَكُنَّا نُكَذِّبُ بِيَوْمِ الدِّينِ﴾


“Hesap gününü de yalanlıyorduk.''

47- ﴿حَتَّىٰ أَتَانَا الْيَقِينُ﴾


“Ölüm bize gelip çatıncaya dek yalanlamaya devam ettik.''

48- ﴿فَمَا تَنْفَعُهُمْ شَفَاعَةُ الشَّافِعِينَ﴾


Kıyamet günü meleklerden, peygamberlerden ve salih kimselerden olan şefaatçilerin aracılıkları onlara bir fayda vermez. Çünkü şefaatin kabul edilme şartlarından biri de şefaatçiden razı olunmasıdır.

49- ﴿فَمَا لَهُمْ عَنِ التَّذْكِرَةِ مُعْرِضِينَ﴾


Bu müşriklerin Kur'an'dan yüz çevirmelerine sebep olan nedir?

50- ﴿كَأَنَّهُمْ حُمُرٌ مُسْتَنْفِرَةٌ﴾


Onlar, Kur’an’dan yüz çevirmelerinde ve ondan kaçmalarında sanki süratle kaçan vahşi eşekler gibidirler.

51- ﴿فَرَّتْ مِنْ قَسْوَرَةٍ﴾


Aslandan korkarak kaçan.

52- ﴿بَلْ يُرِيدُ كُلُّ امْرِئٍ مِنْهُمْ أَنْ يُؤْتَىٰ صُحُفًا مُنَشَّرَةً﴾


Bilâkis o müşriklerden her biri, Muhammed'in Allah’ın gönderdiği bir elçi olduğunu ona haber veren yanı başında açılmış bir kitap olsun istiyor. Bunun sebebi ise delillerin azlığı veya kanıtların zayıflığı değildir. O ancak inat ve büyüklük taslamaktır.

53- ﴿كَلَّا ۖ بَلْ لَا يَخَافُونَ الْآخِرَةَ﴾


Durum hiç de öyle değildir. Bilâkis sapıklıklarında devam etmelerinin asıl sebebi onların ahiret azabına iman etmiyor olmalarıdır. Bu yüzden kâfir olarak kalmışlardır.

54- ﴿كَلَّا إِنَّهُ تَذْكِرَةٌ﴾


Dikkat ediniz! Bu Kur’an ancak bir öğüt ve nasihattir.

55- ﴿فَمَنْ شَاءَ ذَكَرَهُ﴾


Artık kim Kur’an’ı okuyup ondan öğüt almak isterse, onu okusun ve öğüt alsın.

56- ﴿وَمَا يَذْكُرُونَ إِلَّا أَنْ يَشَاءَ اللَّهُ ۚ هُوَ أَهْلُ التَّقْوَىٰ وَأَهْلُ الْمَغْفِرَةِ﴾


Onlar, Allah’ın öğüt almalarını dilemesi dışında öğüt almazlar. O -Subhanehu ve Teâlâ- emirleri yerine getirerek ve yasaklarından sakınarak korkulmaya layıktır. Aynı zamanda kendisine tevbe eden kullarının günahlarını bağışlayıcıdır.

الترجمات والتفاسير لهذه السورة: