البحث

عبارات مقترحة:

الغني

كلمة (غَنِيّ) في اللغة صفة مشبهة على وزن (فعيل) من الفعل (غَنِيَ...

الجميل

كلمة (الجميل) في اللغة صفة على وزن (فعيل) من الجمال وهو الحُسن،...

النصير

كلمة (النصير) في اللغة (فعيل) بمعنى (فاعل) أي الناصر، ومعناه العون...

الترجمة التركية - شعبان بريتش

ترجمة معاني القرآن الكريم للغة التركية ترجمها شعبان بريتش. ملاحظة: ترجمات بعض الآيات (مشار إليها) تم تصويبها بمعرفة مركز رواد الترجمة، مع إتاحة الاطلاع على الترجمة الأصلية لغرض إبداء الرأي والتقييم والتطوير المستمر.

1- ﴿بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ سَأَلَ سَائِلٌ بِعَذَابٍ وَاقِعٍ﴾


Dua eden biri, inecek azap hakkında dua ederek, (onu) istedi.

2- ﴿لِلْكَافِرِينَ لَيْسَ لَهُ دَافِعٌ﴾


Kâfirler için onu önleyecek hiç kimse yoktur.

3- ﴿مِنَ اللَّهِ ذِي الْمَعَارِجِ﴾


Üstün ve ulu Allah’tan (kimse koruyamaz).

4- ﴿تَعْرُجُ الْمَلَائِكَةُ وَالرُّوحُ إِلَيْهِ فِي يَوْمٍ كَانَ مِقْدَارُهُ خَمْسِينَ أَلْفَ سَنَةٍ﴾


Melekler ve Ruh (Cebrail) süresi elli bin yıl olan bir günde ona yükselirler.

5- ﴿فَاصْبِرْ صَبْرًا جَمِيلًا﴾


Öyleyse sen, güzel bir sabırla sabret!

6- ﴿إِنَّهُمْ يَرَوْنَهُ بَعِيدًا﴾


Onlar bunu uzak görüyorlar.

7- ﴿وَنَرَاهُ قَرِيبًا﴾


Biz ise onu yakın görüyoruz

8- ﴿يَوْمَ تَكُونُ السَّمَاءُ كَالْمُهْلِ﴾


O gün, gök erimiş maden/kurşun gibi olur.

9- ﴿وَتَكُونُ الْجِبَالُ كَالْعِهْنِ﴾


Dağlar ise atılmış (uçuşan, hafif) yün gibi olur.

10- ﴿وَلَا يَسْأَلُ حَمِيمٌ حَمِيمًا﴾


Hiçbir yakın bir yakınını soramaz.

11- ﴿يُبَصَّرُونَهُمْ ۚ يَوَدُّ الْمُجْرِمُ لَوْ يَفْتَدِي مِنْ عَذَابِ يَوْمِئِذٍ بِبَنِيهِ﴾


Birbirlerine gösterilirler. Günahkâr kimse ister ki, o günün azabından (kurtuluş için), oğullarını, fidye olarak vermek ister

12- ﴿وَصَاحِبَتِهِ وَأَخِيهِ﴾


Eşini ve kardeşini.

13- ﴿وَفَصِيلَتِهِ الَّتِي تُؤْوِيهِ﴾


Kendisini barındıran sülâlesini.

14- ﴿وَمَنْ فِي الْأَرْضِ جَمِيعًا ثُمَّ يُنْجِيهِ﴾


Ve yeryüzünde bulunan herkesi (fidye olarak vermek ister) ki kendini kurtarabilsin.

15- ﴿كَلَّا ۖ إِنَّهَا لَظَىٰ﴾


Asla! Şüphesiz o, alevlenen bir ateştir.

16- ﴿نَزَّاعَةً لِلشَّوَىٰ﴾


Deriyi yakıp kavurur.

17- ﴿تَدْعُو مَنْ أَدْبَرَ وَتَوَلَّىٰ﴾


Çağırır hakka arkasını dönüp, yüz çevireni.

18- ﴿وَجَمَعَ فَأَوْعَىٰ﴾


Malını toplayıp yığanı…

19- ﴿۞ إِنَّ الْإِنْسَانَ خُلِقَ هَلُوعًا﴾


İnsan aç gözlü ve tez canlı olarak yaratılmıştır.

20- ﴿إِذَا مَسَّهُ الشَّرُّ جَزُوعًا﴾


Kendisine fenalık dokunduğunda sızlanır, feryat eder.

21- ﴿وَإِذَا مَسَّهُ الْخَيْرُ مَنُوعًا﴾


Bir iyilik dokununca da çok cimridir.

22- ﴿إِلَّا الْمُصَلِّينَ﴾


Namaz kılanlar böyle değildir.

23- ﴿الَّذِينَ هُمْ عَلَىٰ صَلَاتِهِمْ دَائِمُونَ﴾


Onlar, namazlarında daimidirler.

24- ﴿وَالَّذِينَ فِي أَمْوَالِهِمْ حَقٌّ مَعْلُومٌ﴾


Onların mallarında belli bir hak vardır.

25- ﴿لِلسَّائِلِ وَالْمَحْرُومِ﴾


İsteyene ve (istemekten utanıp) mahrum kalana.

26- ﴿وَالَّذِينَ يُصَدِّقُونَ بِيَوْمِ الدِّينِ﴾


Onlar hesap gününü tasdik ederler.

27- ﴿وَالَّذِينَ هُمْ مِنْ عَذَابِ رَبِّهِمْ مُشْفِقُونَ﴾


Rablerinin azabından korkarlar.

28- ﴿إِنَّ عَذَابَ رَبِّهِمْ غَيْرُ مَأْمُونٍ﴾


Gerçekten Rablerinin azabından güvende olunamaz.

29- ﴿وَالَّذِينَ هُمْ لِفُرُوجِهِمْ حَافِظُونَ﴾


Onlar, mahrem yerlerini koruyan kimselerdir.

30- ﴿إِلَّا عَلَىٰ أَزْوَاجِهِمْ أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُمْ فَإِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُومِينَ﴾


Ancak eşlerine ve sahip oldukları cariyelerine karşı müstesna. Çünkü onlar kınanmaz.

31- ﴿فَمَنِ ابْتَغَىٰ وَرَاءَ ذَٰلِكَ فَأُولَٰئِكَ هُمُ الْعَادُونَ﴾


Bundan ötesini arayanlar, işte onlar haddi aşmış olanlardır.

32- ﴿وَالَّذِينَ هُمْ لِأَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَ﴾


Onlar, emanetlerine ve sözlerine riayet ederler

33- ﴿وَالَّذِينَ هُمْ بِشَهَادَاتِهِمْ قَائِمُونَ﴾


Onlar, şahitliklerini doğru olarak yerine getirirler.

34- ﴿وَالَّذِينَ هُمْ عَلَىٰ صَلَاتِهِمْ يُحَافِظُونَ﴾


Onlar, namazlarını muhafaza ederler.

35- ﴿أُولَٰئِكَ فِي جَنَّاتٍ مُكْرَمُونَ﴾


Onlar, Cennetlerde ikram olunurlar.

36- ﴿فَمَالِ الَّذِينَ كَفَرُوا قِبَلَكَ مُهْطِعِينَ﴾


(Ey Rasûl!) O kâfirlere ne oluyor ki, sana doğru koşuyorlar?

37- ﴿عَنِ الْيَمِينِ وَعَنِ الشِّمَالِ عِزِينَ﴾


Sağdan soldan, bölük bölük gruplar halinde (oturup, seninle konuşuyorlar).

38- ﴿أَيَطْمَعُ كُلُّ امْرِئٍ مِنْهُمْ أَنْ يُدْخَلَ جَنَّةَ نَعِيمٍ﴾


Yoksa onların her biri nimet Cennetlerine mi girdirileceğini ümit ediyor?

39- ﴿كَلَّا ۖ إِنَّا خَلَقْنَاهُمْ مِمَّا يَعْلَمُونَ﴾


Asla! Biz onları bildikleri şeyden yarattık.

40- ﴿فَلَا أُقْسِمُ بِرَبِّ الْمَشَارِقِ وَالْمَغَارِبِ إِنَّا لَقَادِرُونَ﴾


Doğuların ve batıların Rabbine yemin ederim ki gücümüz yeter.

41- ﴿عَلَىٰ أَنْ نُبَدِّلَ خَيْرًا مِنْهُمْ وَمَا نَحْنُ بِمَسْبُوقِينَ﴾


Şüphesiz bizim onların yerine daha iyilerini getirmeye... Bizim önümüze de geçilemez.

42- ﴿فَذَرْهُمْ يَخُوضُوا وَيَلْعَبُوا حَتَّىٰ يُلَاقُوا يَوْمَهُمُ الَّذِي يُوعَدُونَ﴾


Bırak onları, kendilerine söz verilen gün gelinceye kadar dalıp, oynasınlar!

43- ﴿يَوْمَ يَخْرُجُونَ مِنَ الْأَجْدَاثِ سِرَاعًا كَأَنَّهُمْ إِلَىٰ نُصُبٍ يُوفِضُونَ﴾


O gün onlar, (dünyada) ilahlara/putlara koştukları gibi kabirlerinden koşarak çıkarlar.

44- ﴿خَاشِعَةً أَبْصَارُهُمْ تَرْهَقُهُمْ ذِلَّةٌ ۚ ذَٰلِكَ الْيَوْمُ الَّذِي كَانُوا يُوعَدُونَ﴾


Gözleri yere yıkılmış, (yüzlerini) zillet bürümüş İşte bu, onlara söz verilen gündür!

الترجمات والتفاسير لهذه السورة: