البحث

عبارات مقترحة:

الرقيب

كلمة (الرقيب) في اللغة صفة مشبهة على وزن (فعيل) بمعنى (فاعل) أي:...

المؤمن

كلمة (المؤمن) في اللغة اسم فاعل من الفعل (آمَنَ) الذي بمعنى...

السلام

كلمة (السلام) في اللغة مصدر من الفعل (سَلِمَ يَسْلَمُ) وهي...

الترجمة التركية - مجمع الملك فهد

ترجمة معاني القرآن الكريم للغة التركية، ترجمها ممجموعة من العلماء، نشرها مجمع الملك فهد لطباعة المصحف الشريف بالمدينة المنورة، عام الطبعة 1422هـ. ملاحظة: ترجمات بعض الآيات (مشار إليها) تم تصويبها بمعرفة مركز رواد الترجمة، مع إتاحة الاطلاع على الترجمة الأص

1- ﴿بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ سَأَلَ سَائِلٌ بِعَذَابٍ وَاقِعٍ﴾


Birisi, gelecek azabı istedi!

2- ﴿لِلْكَافِرِينَ لَيْسَ لَهُ دَافِعٌ﴾


İnkârcılara olan ve hiç kimsenin savamayacağı,

3- ﴿مِنَ اللَّهِ ذِي الْمَعَارِجِ﴾


yükselme derecelerinin sahibi olan Allah katından

4- ﴿تَعْرُجُ الْمَلَائِكَةُ وَالرُّوحُ إِلَيْهِ فِي يَوْمٍ كَانَ مِقْدَارُهُ خَمْسِينَ أَلْفَ سَنَةٍ﴾


Melekler ve Rûh (Cebrail), oraya, miktarı (dünya senesi ile) ellibin yıl olan bir günde yükselip çıkar.

5- ﴿فَاصْبِرْ صَبْرًا جَمِيلًا﴾


(Rasûlüm!) Şimdi sen güzelce sabret.

6- ﴿إِنَّهُمْ يَرَوْنَهُ بَعِيدًا﴾


Doğrusu onlar, o azabı (ihtimalden) uzak görüyorlar.

7- ﴿وَنَرَاهُ قَرِيبًا﴾


Biz ise onu yakın görmekteyiz.

8- ﴿يَوْمَ تَكُونُ السَّمَاءُ كَالْمُهْلِ﴾


O gün gökyüzü, erimiş maden gibi olur.

9- ﴿وَتَكُونُ الْجِبَالُ كَالْعِهْنِ﴾


Dağlar da atılmış yüne döner.

10- ﴿وَلَا يَسْأَلُ حَمِيمٌ حَمِيمًا﴾


Dost, dostu sormaz. 

11- ﴿يُبَصَّرُونَهُمْ ۚ يَوَدُّ الْمُجْرِمُ لَوْ يَفْتَدِي مِنْ عَذَابِ يَوْمِئِذٍ بِبَنِيهِ﴾


Günahkâr kimse ister ki, o günün azabından (kurtuluş için), oğullarını, hepsini fidye olarak versin de

12- ﴿وَصَاحِبَتِهِ وَأَخِيهِ﴾


karısını, kardeşini,

13- ﴿وَفَصِيلَتِهِ الَّتِي تُؤْوِيهِ﴾


kendisini koruyup barındıran

14- ﴿وَمَنْ فِي الْأَرْضِ جَمِيعًا ثُمَّ يُنْجِيهِ﴾


tüm ailesini ve yeryüzünde kim varsa, tek kendini kurtarsın.

15- ﴿كَلَّا ۖ إِنَّهَا لَظَىٰ﴾


Fakat ne mümkün! Bilinmeli ki, o (cehennem) alevlenen bir ateştir.

16- ﴿نَزَّاعَةً لِلشَّوَىٰ﴾


Derileri kavurup soyar.

17- ﴿تَدْعُو مَنْ أَدْبَرَ وَتَوَلَّىٰ﴾


Yüz çevirip geri dönen, kimseyi (kendine) çağırır!

18- ﴿وَجَمَعَ فَأَوْعَىٰ﴾


(servet) toplayıp yığan.

19- ﴿۞ إِنَّ الْإِنْسَانَ خُلِقَ هَلُوعًا﴾


Gerçekten insan, pek hırslı (ve sabırsız) yaratılmıştır.

20- ﴿إِذَا مَسَّهُ الشَّرُّ جَزُوعًا﴾


Kendisine fenalık dokunduğunda sızlanır, feryat eder.

21- ﴿وَإِذَا مَسَّهُ الْخَيْرُ مَنُوعًا﴾


Ona imkân verildiğinde ise pinti kesilir.

22- ﴿إِلَّا الْمُصَلِّينَ﴾


Ancak şunlar öyle değildir: Namaz kılanlar,

23- ﴿الَّذِينَ هُمْ عَلَىٰ صَلَاتِهِمْ دَائِمُونَ﴾


ki onlar namazlarında devamlıdırlar (ihmal göstermezler);

24- ﴿وَالَّذِينَ فِي أَمْوَالِهِمْ حَقٌّ مَعْلُومٌ﴾


mallarında, kalmışa belli bir hak tanıyanlar;

25- ﴿لِلسَّائِلِ وَالْمَحْرُومِ﴾


isteyene ve (isteyemediği için) mahrum,

26- ﴿وَالَّذِينَ يُصَدِّقُونَ بِيَوْمِ الدِّينِ﴾


ceza (ve hesap) gününün doğruluğuna inananlar;

27- ﴿وَالَّذِينَ هُمْ مِنْ عَذَابِ رَبِّهِمْ مُشْفِقُونَ﴾


Rablerinin azabından korkanlar,

28- ﴿إِنَّ عَذَابَ رَبِّهِمْ غَيْرُ مَأْمُونٍ﴾


ki Rablerinin azabı(na karşı) emin olunamaz;

29- ﴿وَالَّذِينَ هُمْ لِفُرُوجِهِمْ حَافِظُونَ﴾


ırzlarını koruyanlar,

30- ﴿إِلَّا عَلَىٰ أَزْوَاجِهِمْ أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُمْ فَإِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُومِينَ﴾


ancak eşlerine ve cariyelerine karşı müstesna; çünkü onlar kınanmaz.

31- ﴿فَمَنِ ابْتَغَىٰ وَرَاءَ ذَٰلِكَ فَأُولَٰئِكَ هُمُ الْعَادُونَ﴾


Bundan öteye (geçmek) isteyenler ise, onlar taşkınların ta kendileridir.

32- ﴿وَالَّذِينَ هُمْ لِأَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَ﴾


Emanetlerine ve ahitlerine riayet edenler;

33- ﴿وَالَّذِينَ هُمْ بِشَهَادَاتِهِمْ قَائِمُونَ﴾


Şahitliklerini (dosdoğru) yapanlar;

34- ﴿وَالَّذِينَ هُمْ عَلَىٰ صَلَاتِهِمْ يُحَافِظُونَ﴾


Namazlarını koruyanlar;

35- ﴿أُولَٰئِكَ فِي جَنَّاتٍ مُكْرَمُونَ﴾


işte bunlar, cennetlerde ağırlanırlar.

36- ﴿فَمَالِ الَّذِينَ كَفَرُوا قِبَلَكَ مُهْطِعِينَ﴾


(Rasûlüm!) O kâfirlere ne oluyor ki, sana doğru koşuyorlar.

37- ﴿عَنِ الْيَمِينِ وَعَنِ الشِّمَالِ عِزِينَ﴾


Bölük bölük sağından ve solundan.

38- ﴿أَيَطْمَعُ كُلُّ امْرِئٍ مِنْهُمْ أَنْ يُدْخَلَ جَنَّةَ نَعِيمٍ﴾


Onlardan her biri nimet cennetine sokulacağını mı umuyor?

39- ﴿كَلَّا ۖ إِنَّا خَلَقْنَاهُمْ مِمَّا يَعْلَمُونَ﴾


Hayır (hiç ummasınlar!) Şüphesiz biz onları, kendilerinin de bildikleri şeyden yarattık (fakat ibret almadılar, imana gelmediler). 

40- ﴿فَلَا أُقْسِمُ بِرَبِّ الْمَشَارِقِ وَالْمَغَارِبِ إِنَّا لَقَادِرُونَ﴾


Şu halde (işin gerçeği) öyle (umdukları gibi) değil! Doğuların ve batıların Rabbine yemin ederim ki, bizim gücümüz yeter.

41- ﴿عَلَىٰ أَنْ نُبَدِّلَ خَيْرًا مِنْهُمْ وَمَا نَحْنُ بِمَسْبُوقِينَ﴾


Şüphesiz onların yerine daha hayırlılarını getirmeye elbette kadiriz ve kimse bizim önümüze geçemez.

42- ﴿فَذَرْهُمْ يَخُوضُوا وَيَلْعَبُوا حَتَّىٰ يُلَاقُوا يَوْمَهُمُ الَّذِي يُوعَدُونَ﴾


Ama sen onları (şimdilik) bırak da, tehdit edildikleri günlerine kavuşuncaya dek dalsınlar, oynayadursunlar.

43- ﴿يَوْمَ يَخْرُجُونَ مِنَ الْأَجْدَاثِ سِرَاعًا كَأَنَّهُمْ إِلَىٰ نُصُبٍ يُوفِضُونَ﴾


O gün onlar, sanki dikili bir şeye koşuyorlar gibi, bir halde kabirlerinden fırlaya fırlaya çıkarlar.

44- ﴿خَاشِعَةً أَبْصَارُهُمْ تَرْهَقُهُمْ ذِلَّةٌ ۚ ذَٰلِكَ الْيَوْمُ الَّذِي كَانُوا يُوعَدُونَ﴾


Gözleri horluktan aşağı düşmüş ve kendileri zillete bürünmüş. İşte bu, onların tehdit edilegeldikleri gündür!

الترجمات والتفاسير لهذه السورة: