الفجر

تفسير سورة الفجر

الترجمة التركية - مركز رواد الترجمة

Türkçe

الترجمة التركية - مركز رواد الترجمة

ترجمة معاني القرآن الكريم للغة التركية ترجمها فريق مركز رواد الترجمة بالتعاون مع موقع دار الأسلام www.islamhouse.com.

﴿بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ وَالْفَجْرِ﴾

Fecre/tan yerinin ağarmasına andolsun.

﴿وَلَيَالٍ عَشْرٍ﴾

Ve on geceye andolsun.

﴿وَالشَّفْعِ وَالْوَتْرِ﴾

Çifte ve teke andolsun.

﴿وَاللَّيْلِ إِذَا يَسْرِ﴾

Yürüyüp gittiği zaman geceye andolsun.

﴿هَلْ فِي ذَٰلِكَ قَسَمٌ لِذِي حِجْرٍ﴾

Bunda akıl sahibi için bir yemin var (değil) mi?

﴿أَلَمْ تَرَ كَيْفَ فَعَلَ رَبُّكَ بِعَادٍ﴾

Rabbinin Ad (kavmin)'e ne yaptığını görmedin mi?

﴿إِرَمَ ذَاتِ الْعِمَادِ﴾

Yüksek sütun sahibi İrem şehrine.

﴿الَّتِي لَمْ يُخْلَقْ مِثْلُهَا فِي الْبِلَادِ﴾

O (İrem Şehri) ki, beldeler (ülkeler) içinde onun bir eşi yaratılmadı.

﴿وَثَمُودَ الَّذِينَ جَابُوا الصَّخْرَ بِالْوَادِ﴾

Ve vadideki kayaları oyan Semûd kavmine.

﴿وَفِرْعَوْنَ ذِي الْأَوْتَادِ﴾

Ve kazıklar sahibi Firavun’.

﴿الَّذِينَ طَغَوْا فِي الْبِلَادِ﴾

Onlar ki memleketlerde azgınlık etmişlerdi.

﴿فَأَكْثَرُوا فِيهَا الْفَسَادَ﴾

Oralarda kötülüğü çoğalttılar.

﴿فَصَبَّ عَلَيْهِمْ رَبُّكَ سَوْطَ عَذَابٍ﴾

Bu yüzden Rabbin onların üzerine azap kamçısı yağdırdı.

﴿إِنَّ رَبَّكَ لَبِالْمِرْصَادِ﴾

Muhakkak Rabbin gözetlemededir.

﴿فَأَمَّا الْإِنْسَانُ إِذَا مَا ابْتَلَاهُ رَبُّهُ فَأَكْرَمَهُ وَنَعَّمَهُ فَيَقُولُ رَبِّي أَكْرَمَنِ﴾

Ancak insana; Rabbi ne zaman onu imtihan edip kendisine ikramda bulunsa ve nimet verse: "Rabbim bana ikramda bulundu" der.

﴿وَأَمَّا إِذَا مَا ابْتَلَاهُ فَقَدَرَ عَلَيْهِ رِزْقَهُ فَيَقُولُ رَبِّي أَهَانَنِ﴾

Ama ne zaman onu imtihan ederek rızkını daraltsa: "Rabbim beni hor kıldı" der.

﴿كَلَّا ۖ بَلْ لَا تُكْرِمُونَ الْيَتِيمَ﴾

Hayır, hayır! Yetime ikram etmiyorsunuz.

﴿وَلَا تَحَاضُّونَ عَلَىٰ طَعَامِ الْمِسْكِينِ﴾

Yoksula yemek vermeye teşvik etmiyorsunuz.

﴿وَتَأْكُلُونَ التُّرَاثَ أَكْلًا لَمًّا﴾

Haram helâl demeden mirası alabildiğine yiyorsunuz.

﴿وَتُحِبُّونَ الْمَالَ حُبًّا جَمًّا﴾

Malı da pek çok seviyorsunuz.

﴿كَلَّا إِذَا دُكَّتِ الْأَرْضُ دَكًّا دَكًّا﴾

Hayır! Yeryüzü (kıyamet sarsıntısıyla) parça parça olup dağıldığı zaman.

﴿وَجَاءَ رَبُّكَ وَالْمَلَكُ صَفًّا صَفًّا﴾

Rabbin ve saf saf melekler geldiği zaman.

﴿وَجِيءَ يَوْمَئِذٍ بِجَهَنَّمَ ۚ يَوْمَئِذٍ يَتَذَكَّرُ الْإِنْسَانُ وَأَنَّىٰ لَهُ الذِّكْرَىٰ﴾

O gün cehennem de getirilmiştir. İşte o gün insan düşünüp hatırlar. Ama hatırlamaktan ona ne (fayda) var!

﴿يَقُولُ يَا لَيْتَنِي قَدَّمْتُ لِحَيَاتِي﴾

Der ki: "Ah keşke! (Bu) hayatım için önceden bir şeyler göndermiş olsaydım!"

﴿فَيَوْمَئِذٍ لَا يُعَذِّبُ عَذَابَهُ أَحَدٌ﴾

Artık o gün de O'nun azabı gibi hiçbir kimse azap yapamaz.

﴿وَلَا يُوثِقُ وَثَاقَهُ أَحَدٌ﴾

Ve O'nun vuracağı bağı hiç kimse vuramaz.

﴿يَا أَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُ﴾

Ey huzura ermiş nefis!

﴿ارْجِعِي إِلَىٰ رَبِّكِ رَاضِيَةً مَرْضِيَّةً﴾

“Sen O’ndan razı, O da senden razı olarak Rabbine dön!”

﴿فَادْخُلِي فِي عِبَادِي﴾

Kullarımın arasına katıl!

﴿وَادْخُلِي جَنَّتِي﴾

Ve gir Cennet'ime!

الترجمات والتفاسير لهذه السورة: