عبس

تفسير سورة عبس

الترجمة التركية - مركز رواد الترجمة

Türkçe

الترجمة التركية - مركز رواد الترجمة

ترجمة معاني القرآن الكريم للغة التركية ترجمها فريق مركز رواد الترجمة بالتعاون مع موقع دار الأسلام www.islamhouse.com.

﴿بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ عَبَسَ وَتَوَلَّىٰ﴾

Yüzünü ekşitti ve arkasını döndü.

﴿أَنْ جَاءَهُ الْأَعْمَىٰ﴾

Kendisine o âmâ geldi diye.

﴿وَمَا يُدْرِيكَ لَعَلَّهُ يَزَّكَّىٰ﴾

Ne bilirsin belki o temizlenecekti.

﴿أَوْ يَذَّكَّرُ فَتَنْفَعَهُ الذِّكْرَىٰ﴾

Yahut öğüt alacaktı da bu öğüt ona fayda verecekti.

﴿أَمَّا مَنِ اسْتَغْنَىٰ﴾

Kendini muhtaç hissetmeyene gelince;

﴿فَأَنْتَ لَهُ تَصَدَّىٰ﴾

Sen, ona yöneliyorsun.

﴿وَمَا عَلَيْكَ أَلَّا يَزَّكَّىٰ﴾

(İstemiyorsa) arınmamasından sen sorumlu değilsin!

﴿وَأَمَّا مَنْ جَاءَكَ يَسْعَىٰ﴾

Fakat koşup sana gelen kimse;

﴿وَهُوَ يَخْشَىٰ﴾

(Allah'tan) korkuğu halde;

﴿فَأَنْتَ عَنْهُ تَلَهَّىٰ﴾

Sen onu bırakıp oyalanıyorsun.

﴿كَلَّا إِنَّهَا تَذْكِرَةٌ﴾

Hayır. Bu ancak bir öğüttür.

﴿فَمَنْ شَاءَ ذَكَرَهُ﴾

Artık dileyen kimse ondan öğüt alır.

﴿فِي صُحُفٍ مُكَرَّمَةٍ﴾

(O) şerefli sahifelerdedir.

﴿مَرْفُوعَةٍ مُطَهَّرَةٍ﴾

Yüce ve tertemiz olan.

﴿بِأَيْدِي سَفَرَةٍ﴾

Kâtiplerin ellerinde.

﴿كِرَامٍ بَرَرَةٍ﴾

Değerli ve itaatkâr olan (Meleklerin).

﴿قُتِلَ الْإِنْسَانُ مَا أَكْفَرَهُ﴾

Kahrolası (inkârcı) insan! Ne nankördür o!

﴿مِنْ أَيِّ شَيْءٍ خَلَقَهُ﴾

Allah, onu hangi şeyden yarattı?

﴿مِنْ نُطْفَةٍ خَلَقَهُ فَقَدَّرَهُ﴾

Bir nutfeden yarattı ve belli bir şekle soktu.

﴿ثُمَّ السَّبِيلَ يَسَّرَهُ﴾

Sonra da ona yolu kolaylaştırdı.

﴿ثُمَّ أَمَاتَهُ فَأَقْبَرَهُ﴾

Sonra da onu öldürüp kabre koydu.

﴿ثُمَّ إِذَا شَاءَ أَنْشَرَهُ﴾

Sonra dilediği zaman onu yeniden diriltir.

﴿كَلَّا لَمَّا يَقْضِ مَا أَمَرَهُ﴾

Hayır. O (Rabbinin) kendisine emrettiğini yerine getirmedi.

﴿فَلْيَنْظُرِ الْإِنْسَانُ إِلَىٰ طَعَامِهِ﴾

İnsan yiyeceğine bir baksın.

﴿أَنَّا صَبَبْنَا الْمَاءَ صَبًّا﴾

Şüphesiz biz suyu/yağmuru döktükçe döktük.

﴿ثُمَّ شَقَقْنَا الْأَرْضَ شَقًّا﴾

Sonra toprağı iyiden iyiye yardık!

﴿فَأَنْبَتْنَا فِيهَا حَبًّا﴾

Ve orada taneler bitirdik.

﴿وَعِنَبًا وَقَضْبًا﴾

Üzümler ve yoncalar,

﴿وَزَيْتُونًا وَنَخْلًا﴾

Zeytinler ve hurmalar,

﴿وَحَدَائِقَ غُلْبًا﴾

Sık ağaçlı bahçeler,

﴿وَفَاكِهَةً وَأَبًّا﴾

Meyveler ve otlaklar,

﴿مَتَاعًا لَكُمْ وَلِأَنْعَامِكُمْ﴾

Sizin ve hayvanlarınızın yararlanması için,

﴿فَإِذَا جَاءَتِ الصَّاخَّةُ﴾

Kulakları sağır eden o ses geldiğinde,

﴿يَوْمَ يَفِرُّ الْمَرْءُ مِنْ أَخِيهِ﴾

O gün kişi kardeşinden kaçar.

﴿وَأُمِّهِ وَأَبِيهِ﴾

Anasından ve babasından,

﴿وَصَاحِبَتِهِ وَبَنِيهِ﴾

Eşinden ve evladından,

﴿لِكُلِّ امْرِئٍ مِنْهُمْ يَوْمَئِذٍ شَأْنٌ يُغْنِيهِ﴾

O gün herkes için kendine yetecek bir işi vardır.

﴿وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ مُسْفِرَةٌ﴾

O gün birtakım yüzler vardır ki pırıl pırıl parlarlar.

﴿ضَاحِكَةٌ مُسْتَبْشِرَةٌ﴾

Güleç ve neşelidir.

﴿وَوُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ عَلَيْهَا غَبَرَةٌ﴾

Öyle yüzler de var ki o gün üzerini toz kaplamıştır.

﴿تَرْهَقُهَا قَتَرَةٌ﴾

Onları bir siyahlık bürür.

﴿أُولَٰئِكَ هُمُ الْكَفَرَةُ الْفَجَرَةُ﴾

İşte onlar kâfirler, facirlerdir.

الترجمات والتفاسير لهذه السورة: