البحث

عبارات مقترحة:

الرءوف

كلمةُ (الرَّؤُوف) في اللغة صيغةُ مبالغة من (الرأفةِ)، وهي أرَقُّ...

الواسع

كلمة (الواسع) في اللغة اسم فاعل من الفعل (وَسِعَ يَسَع) والمصدر...

الترجمة التركية - مركز رواد الترجمة

ترجمة معاني القرآن الكريم للغة التركية ترجمها فريق مركز رواد الترجمة بالتعاون مع موقع دار الأسلام www.islamhouse.com.

1- ﴿بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ وَالْمُرْسَلَاتِ عُرْفًا﴾


Yemin olsun, ardı ardına gönderilenlere.

2- ﴿فَالْعَاصِفَاتِ عَصْفًا﴾


Şiddetle esip savuranlara.

3- ﴿وَالنَّاشِرَاتِ نَشْرًا﴾


Yaydıkça yayanlara.

4- ﴿فَالْفَارِقَاتِ فَرْقًا﴾


Ayırdıkça ayıranlara.

5- ﴿فَالْمُلْقِيَاتِ ذِكْرًا﴾


Zikri getirip, bırakanlara.

6- ﴿عُذْرًا أَوْ نُذْرًا﴾


Gerek özür için olsun, gerek uyarı için.

7- ﴿إِنَّمَا تُوعَدُونَ لَوَاقِعٌ﴾


Şüphe yok ki, size vaadedilen mutlaka gerçekleşecektir.

8- ﴿فَإِذَا النُّجُومُ طُمِسَتْ﴾


Yıldızların ışığı söndüğü zaman.

9- ﴿وَإِذَا السَّمَاءُ فُرِجَتْ﴾


Gök yarıldığında.

10- ﴿وَإِذَا الْجِبَالُ نُسِفَتْ﴾


Dağlar parçamparça olup savrulduğunda.

11- ﴿وَإِذَا الرُّسُلُ أُقِّتَتْ﴾


Peygamberlere ümmetleri hakkında şahitlik vakitleri bildirildiği zaman.

12- ﴿لِأَيِّ يَوْمٍ أُجِّلَتْ﴾


Bu, hangi güne ertelenmiş?

13- ﴿لِيَوْمِ الْفَصْلِ﴾


Ayrım (hüküm) gününe (ertelenmiştir).

14- ﴿وَمَا أَدْرَاكَ مَا يَوْمُ الْفَصْلِ﴾


Hüküm gününün ne olduğunu sen ne bileceksin?

15- ﴿وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّبِينَ﴾


O gün vay yalanlayanların haline!

16- ﴿أَلَمْ نُهْلِكِ الْأَوَّلِينَ﴾


Biz, öncekileri helak etmedik mi?

17- ﴿ثُمَّ نُتْبِعُهُمُ الْآخِرِينَ﴾


Sonra arkadan gelenleri de onların arkasına takacağız.

18- ﴿كَذَٰلِكَ نَفْعَلُ بِالْمُجْرِمِينَ﴾


Biz, günahkârlara işte böyle yaparız.

19- ﴿وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّبِينَ﴾


O gün vay yalanlayanların haline!

20- ﴿أَلَمْ نَخْلُقْكُمْ مِنْ مَاءٍ مَهِينٍ﴾


Sizi basit bir sudan yaratmadık mı?

21- ﴿فَجَعَلْنَاهُ فِي قَرَارٍ مَكِينٍ﴾


Ve onu sağlam bir yere yerleştirmedik mi?

22- ﴿إِلَىٰ قَدَرٍ مَعْلُومٍ﴾


Belli bir süreye kadar.

23- ﴿فَقَدَرْنَا فَنِعْمَ الْقَادِرُونَ﴾


Buna gücümüz yeter. Ne güzel güç yetirenleriz.

24- ﴿وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّبِينَ﴾


O gün yalanlayanların vay haline!

25- ﴿أَلَمْ نَجْعَلِ الْأَرْضَ كِفَاتًا﴾


Biz, yeryüzünü bir toplanma yeri kılmadık mı?

26- ﴿أَحْيَاءً وَأَمْوَاتًا﴾


Diri olanları da, ölü olanları da.

27- ﴿وَجَعَلْنَا فِيهَا رَوَاسِيَ شَامِخَاتٍ وَأَسْقَيْنَاكُمْ مَاءً فُرَاتًا﴾


Orada yüksek dağlar yaratıp size tatlı su içirmedik mi?

28- ﴿وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّبِينَ﴾


O gün yalanlayanların vay haline!

29- ﴿انْطَلِقُوا إِلَىٰ مَا كُنْتُمْ بِهِ تُكَذِّبُونَ﴾


Yalanlamış olduğunuza (azaba) doğru yürüyün bakalım!

30- ﴿انْطَلِقُوا إِلَىٰ ظِلٍّ ذِي ثَلَاثِ شُعَبٍ﴾


Üç kollu (ateşin) gölgesine doğru yürüyün!

31- ﴿لَا ظَلِيلٍ وَلَا يُغْنِي مِنَ اللَّهَبِ﴾


Ne gölgelendirir, ne alevden korur.

32- ﴿إِنَّهَا تَرْمِي بِشَرَرٍ كَالْقَصْرِ﴾


O, her biri saraylar gibi olan kıvılcımlar saçar.

33- ﴿كَأَنَّهُ جِمَالَتٌ صُفْرٌ﴾


Her biri sarı develer gibidir.

34- ﴿وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّبِينَ﴾


O gün yalanlayanların vay haline!

35- ﴿هَٰذَا يَوْمُ لَا يَنْطِقُونَ﴾


Bu, onların konuşamayacakları bir gündür.

36- ﴿وَلَا يُؤْذَنُ لَهُمْ فَيَعْتَذِرُونَ﴾


Onların özür dilemelerine dahi izin verilmez.

37- ﴿وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّبِينَ﴾


O gün yalanlayanların vay haline!

38- ﴿هَٰذَا يَوْمُ الْفَصْلِ ۖ جَمَعْنَاكُمْ وَالْأَوَّلِينَ﴾


Bu, ayırma (hüküm) günüdür. Sizi ve evvelkileri bir araya toplarız.

39- ﴿فَإِنْ كَانَ لَكُمْ كَيْدٌ فَكِيدُونِ﴾


Eğer bir tuzağınız varsa, haydi bana karşı tuzak kurun!

40- ﴿وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّبِينَ﴾


O gün, yalanlayanların vay haline!

41- ﴿إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي ظِلَالٍ وَعُيُونٍ﴾


Şüphesiz ki takva sahipleri, gölgelerde pınar başlarındadır.

42- ﴿وَفَوَاكِهَ مِمَّا يَشْتَهُونَ﴾


Ve canlarının çekip-arzu ettiği meyveler (arasındadırlar).

43- ﴿كُلُوا وَاشْرَبُوا هَنِيئًا بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ﴾


Yaptığınız ameller sebebi ile afiyetle yiyin, için.

44- ﴿إِنَّا كَذَٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ﴾


Biz, iyilik yapanları işte böyle ödüllendiririz.

45- ﴿وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّبِينَ﴾


O gün yalanlayanların vay haline!

46- ﴿كُلُوا وَتَمَتَّعُوا قَلِيلًا إِنَّكُمْ مُجْرِمُونَ﴾


Yiyin ve biraz yararlanın; muhakkak ki siz günahkârlarsınız.

47- ﴿وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّبِينَ﴾


O gün, yalanlayanların vay haline!

48- ﴿وَإِذَا قِيلَ لَهُمُ ارْكَعُوا لَا يَرْكَعُونَ﴾


Onlara; “Rükû edin!” denildiği zaman rükû etmezlerdi.

49- ﴿وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّبِينَ﴾


O gün yalanlayanların vay haline!

50- ﴿فَبِأَيِّ حَدِيثٍ بَعْدَهُ يُؤْمِنُونَ﴾


Onlar bundan (Kur'an'dan) sonra artık hangi söze iman edecekler?

الترجمات والتفاسير لهذه السورة: